Koray Gök: Çocuklara çok fazla borcumuz var
1982'de merkez ilçelerinde 200'ün üzerinde nizami, boyutta futbol sahası bulunan İstanbul'da bu sayı 2019'da 59'a geriledi. İstanbul'un tamamında amatör futbola açık saha sayısı ise 80 ila 85 arasında. Türkiye'de futbolun lokomotif şehri olan İstanbul'daki sahaların yok olmasının günümüz futboluna etkisini ve bizi gelecekte nelerin beklediğini mercek altına aldık. Mimar, içerik üreticisi ve ajans direktörü olan Koray Gök ile İstanbul'da futbol sahalarının durumunu konuştuk
Türkiye'nin en çok milli futbolcu yetiştiren şehri olan İstanbul, futbol sahalarını kaybediyor. Yakın döneme kadar 200'ün üzerinde nizami boyutta futbol sahası bulunan şehirde TFF İstanbul İl Temsilciliğinin açıkladığı rakama göre bu sayı 80'e gerilemiş durumda. Yok olan futbol sahalarıyla birlikte futbolun değişimini mercek altına aldık. İçerik üreticisi, mimar ve aynı zamanda ajans idrektörü olan Koray Gök'le spor alanlarının bir şehir için önemini, İstanbul özelinde sahaların yok olmasını ve bundan sonra neler yapılabileceğini masaya yatırdık. İşte Koray Gök'ün açıklamaları...
"MEKAN OLMAZSA HİÇBİR ŞEY YAPAMAYIZ"
Top oynamak için üç şeye ihtiyacımız var: Alan, zaman ve enerji. Çok yorgunken top oynayabiliriz ya da 10 dakika bile bir şeyler yapabiliriz ama en önemlisi alandır. Mekan olmazsa hiçbir şey yapamayız.
SPOR ALANLARI, İDEAL BİR ŞEHRİN NERESİNDE?
Spor dediğimiz şey komple bir kent problemidir. Sağlığınızı, mutluluğunuzu, yaşam kalitesini etkiler ve çok önemlidir. Herkesin spor yapabilmesi, kent planlamacısının sorumluluğundadır biraz da çünkü alanı o sağlamazsa diğer paydaşlar güdük kalır. Profesyonel sporcu yetiştirmek de kent planlayıcısının sorumluluğundadır ama orada Aile Bakanlığı da Eğitim Bakanlığı da Çalışma Bakanlığı da için içine girer. Kent planlayıcısı orada da yerel yönetimler ve bakanlıklarla durur.
SAHA SAYISINDAKİ DÜŞÜŞÜ NASIL AÇIKLAYABİLİRİZ?
Sadece nüfus artışıyla açıklanamaz çünkü nüfusun artıp kentin büyümediği bir dünya yok. Bazı şehirlerle sınırlarını yutacak hale geldi İstanbul. Dolayısıyla nüfus artarken yüzölçümü ve sınırları da büyümüş İstanbul'un. İstanbul'un nüfusu İstanbullu için artmamış, şehrin yüzölçümü de İstanbullu için büyümemiş, ticaret için sanayi için büyümüş. Spor denen çok gerekli şey eksik kalmış.
"22 BİNE BİR SAHA HASTA ÖLMÜŞ DEMEK"
Bizim sorumluluğumuz bu sorunu incelemek ya, yerinizde olsam dükkanı kapar giderim. 22 bin çocuğa bir saha demek eyvah demek. Londra, İstanbul'a nazaran daha ufak bir yer, 1.500 saha yüzünden kavga çıktı. İstanbul'da 1.500 saha olsa ben buraya gelemem, '4-5 maçım var' derim. Bu hasta ölmüş demek, vatandaş olarak sorumluluğum da var ve sorumlulardan biri olsam bu sayıyı dikkate almayalım, yokmuş gibi davranalım derim.
FUTBOL OYNAMAK İSTEYEN BİR ÇOCUK NE YAPMALI?
Yani şöyle söyleyeyim, İzmir'e taşınması gerekir. En basiti odur yani ben İzmirliyim oradan biliyorum, o da Altınordu var diye. Ben Altınordu'nun U8, U12 turnuvalarına çok gittim, keşke bir oğlum olsa da izlesem dedim ama İstanbul'da bir çocuğum olsa spora nereye yazdıracağımızı bilmiyorum. Profesyonel futbola başlama olarak da düşünmemek lazım. İyi bir profesyonel olma imkanımız da çok yok, burası elli tane spor dalının konuşulduğu ülke değil.
"ÇOCUKLARIN BİZDEN ALACAĞI VAR"
Ekonomiyi de diyaloğu da muhabbeti de futbol yaratıyor. Biz mahallede kaybetmeyi, takıma küsmeyi küstüğünde ne olacağını ve daha birçok şeyi öğrendik. Şimdiki çocuklar bunu öğrenemiyor. Üzülmeyi hak etmeyi bilemezler. 'Spora ayıracak kaynağımız ve vaktimiz yok' bir ülkenin politikası olabilir ama her zaman çocuklara olmalı. İşe, futbolcu ya da sporcu olmaktan ayrılıp iyi profesyoneller yetiştirme olarak bakarsak bu işin vehametini daha iyi anlarız. Çocuklarına koşacak alan sağlamayan bir ülkenin çocuklarına çok büyük borcu var demektir. Hepsinin alacağı var bizden.
"EN ÇOK ZAMAN GEÇİRİLEN YER OKUL, O YÜZDEN ORAYI DÖNÜŞTÜRMEMİZ GEREKEBİLİR"
Çocuklar okulda çok zaman geçiriyor, yoluyla vs. Finlandiya'da okul saatleri 3-4'e kadar inmiş. Finlandiya ile milli maç yaptığımızda nüfusu konuşuluyor da oranın çocukları zaman olarak bizden kaç kat avantajlı? Ya da çok daha iyi besleniyorlar bizim ülkeden. Bunların her birini değerlendirdiğimizde ayrı ayrı sorunlarla karşılaşırız. Çözümümüz şu: Bir süre daha annenin de babanın da çalışmak zorunda olduğu bir ülkeyiz. Dolayısıyla yapmamız gereken okulları biraz dönüştürmek.
Beden eğitimi derslerinin nasıl olduğunu biliyoruz, çok ciddiye alınmazdı. Test çözerdik biz beden eğitimi derslerinde. Şimdi belki de her güne konulması gerekir. Okul, çocukların gereksiz fazla zaman geçirdiği bir yer, diğer ülkelere göre. O zaman okulları dönüştürmemiz gerekir. Şehir plancısı, mimarlar biz biraz ideal dünya üzerinden konuşuruz ama burada ideal bir dünya yok, gerçekçi olmamız lazım. Çocukların bir ömrü var. Mario oyunundaki gibi ikinci hakları olsa yaparız ama tek ömürlerinde tamirle başlayıp sonra revize etmek. Tamirin yolu hemen şehir bölge plancılarla, yerel yönetimlerle, eğitim bakanlığının buluşup çocukları hareket ettirmesi başka çaresi yok.
Bugün evlerimizi yıkıp Almanya'daki gibi her yerde futbol sahası yapalım desek çok güzel masal olur ama okullarımız sabit. Büyüme gücü var, devletle ilgili bir avantajları var ve onları kullanabiliriz. Brezilya'dan çok örnek verilir, futsal çok gelişmiştir, belki biraz oraya kıracağız direksiyonu. Çocuğun motor becerileri biraz gelişsin, oyunu sevsin ondan sonra belki daha ideal yollarla çözeriz ama şu an kulüpler üzerinden de değil, öyle bir sorumluluk vermemek lazım; yüzde 100 olarak şehir plancılardan da geçmiyor. Biraz okullardan eğitimden geçiyor. Bütün zaman orada, okulu düzelteceğiz.
BUENOS AIRES, PARIS, LONDRA'NIN YAPIP İSTANBUL'UN YAPAMADIĞI NE?
Bu şehirlerin tamamının farklı farklı dezavantajları var ama ortak tek avantajları var: Gen havuzu çok geniş kentler. Bu şehirler ya başkent ya ticaret merkezleri ya da ikisi birden, çok göç alan sadece başka ülkelerden değil, kentler arası da göç alan metropolleşmiş yerler. Dolayısıyla burada melez gen çok. Melez gen demek, genetik anomali demek. Genetik anomali demek elit sporcu demek. Senin benim koştuğumda yorulduğum, nabzımın 300 attığı yerde nabzı 100 atan adam Zinedine Zidane oluyor. O biraz da anne babadan kaynaklanıyor, genetik olarak geçiyor. Bu şehirlerde o gen havuzu kullanılıyor. Almanya'da, İngiltere'de de böyle. Elit sporcuların çoğunluğu bu kentlerden. O nedenle şunu eleyelim: Bizim kocaman bir ülkemiz ve nüfusumuz var, İstanbul parayı sağlasın başka şehirlere sporcu havzası kuralım. Hayır, kaynak burada madeni başka yere kuruyoruz. Yapmayalım bunu.
Bu kentlerin kullandıkları şeyler gelenek. Ailenin spor yapacak yeri var. Baba voleybolcu, anne eskrimci. Hem vakitleri hem alanları var. Bizde anne baba çocuğunu göremiyor ki, çok çalışıyorlar. Üç dört saatleri trafikte, sekiz saatleri mesaide geçiyor. Çocuğun sorduğu matematik problemini çözecek kafa kalmıyor ki spora teşvik edebilsin. Bunlar çok köklü dertler ve zamanla bu noktaya gelinmesi anlaşılabilir ama düzeltmek lazım. Bu bir kent problemidir ama çözümü eğitimle başlar.
SPOR ALANLARI KOLAY VAZGEÇİLEBİLİR ALANLAR MI?
İstemeye istemeye hayatımızdan çıkarmışlar. Hasta ölmüş ama yokmuş gibi davrandığımız bir kabul üzerinden değil de umut üzerinden yola çıkmamızda fayda var. Bu kaybolan alanların yerinde eğitim alanı da var ama o okullar nasıl tasarlanmış? Tabii ki her okulda nizami boyutta futbol sahası olması zorunda değil ama futbolu sevdirecek bir alan tasarlanabilirdi. Hepimiz arabamızı okulun otoparkına park etmişizdir, neden beton oralar? Sadece futbol değil başka spor pratikleri yok? Neden bu okullar rekabetçi değil? Ben ilkokul birden beşe kadar iki sokak aşağımızdaki okulu yenme hayaliyle yatıp kalktım. Futbolcu olamadım ama bir futbol delisi, günde iki haftada on beş maç izleyen bir futbol bağımlısı oldum. Günlük hayatımda da bir sürü pratik sağladı, gündelik ilişkilerimi bile daha güzel hale getirmiştir. Amacımız profesyonel yetiştirmek olmamalı, iyi profesyoneller yetiştirmek için spor yaptırmak zorundayız. Alanlar çok kötü hale getirilmiş ama biraz da aç gözlülüğümüz ve yanlış tasarlamamızdan.
ÇOCUKLAR ARTIK SANAL EĞLENCEYE Mİ YÖNELİYOR?
Sanalda yaşanan her şey eğlenceliyse gerçekte onu yapmaya teşvik eder. Yılda iki bin saat Football Manager oynuyorum, bir lisans alacaksam bu sayede. Antrenör lisansı bakıyorum, grassroots'tan ileride bir çocuğum olursa onun okul takımını çalıştırmak için ya da eşim yurt dışına taşınabilir gideceğim o ülkede İngilizcem, Fransızcamla takım çalıştırmak istiyorum. Çok eğleniyorum oyun oynarken. FIFA oynarken öyle bir vole vuruyorduk ki sahada da deneyip sağımızı solumuzu kırıyorduk. İnsan robot değil, günün sonunda hepimiz etkileşime geçmek istiyoruz. Pandemide sanal iletişim kurduk ve sıkıldık. Çocuklar daha çok sıkılıyor, daha çok enerji atma ihtiyaçları var.
"HAYAL ETTİĞİMİZDEN DAHA ÇOK ETKİLEŞİM KURMAK İSTİYORLAR"
Mesleğim mimarlık ve çocuklara dair çok şey tasarladık, yüzde 90'ı onların sosyal olma isteğini biz bu yaşta karşılamıyoruz diye bazı projelerimiz geçmedi. Hayal ettiğimizden daha çok etkileşim kurmak istiyorlar. Bir restoranda 10 çocuk 10 yetişkin var diyelim, çocuklar mı daha kolay etkileşim kurar yetişkinler mi? Yandakinin çatalı düştüğünde söylemiyoruz, çocuğa bir şey oldu mu hepsi koşar ama. Çocukların yönlendiği yerler, nasıl yönlendirdiğinle alakalı. Oyun sektöründe yıllardır çalışıyorum ama her sene yaptığımız, yüz yüze görüştüğümüz etkinlikler kadar beğeni alan, maddi fayda sağlayan iş yok. Halbuki çok ciro yapan da bir firmayız. Çocuklarla buluştuğun zaman senden ayrılmıyorlar. Bilgisayarı, Discord'u ya da diğer iletişim araçlarını çocukların kendilerini, yaşantılarına bahane etmeyelim. Biz ne sağlıyorsak onu yaşıyorlar.