Karamollaoğlu: AK Parti seçimi kaybederse bu sistemin değişmesini ister
Saadet Partisi Lideri ve Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, Gazete Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. Millet İttifakı'nın geleceği ile ilgili "Millet İttifakı farklı fikirleri bir arada yaşatacak" diyen Karamollaoğlu, "Seçimi kaybederse AK Parti de bu sistemin değişmesini ister" açıklamasında bulundu
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile 24 Haziran seçimlerine dair sıcak gündemi konuştuk
‘MİLLET İTTİFAKI İLE FARKLI FİKİRLERİ BİR ARADA YAŞATACAĞIZ’
Temel Bey, seçime 1 haftadan az bir zaman kaldı. Heyecanlı mısınız?
Beklentimiz yüksek. Medyada da çok sık kullanılır oldu; bu seçimlerde bir dip dalga var. Bu dip dalganın en çok bizim lehimize tezahür edeceğini tahmin ediyorum. Nasıl olacağını ancak seçim günü göreceğiz. Ama bu seçimlerde ciddi bir değişiklik olacağına inanıyoruz.
Saadet Partisi’nin son dönemde Cumhur İttifakı’nın içerisinde değil de Millet İttifakı’nın içerisinde yer alması, “Acaba Saadet geleneğine ters mi?” tartışmalarına neden oldu. Bu anlamda tabandan nasıl reaksiyon alıyorsunuz? Bu süreçte, “Milli Görüş davasından uzaklaştınız, gittiniz CHP ile işbirliği yaptınız” şeklinde eleştiriler geldi mi?
Tabanımızdan böyle bir tepki çok ama çok az geldi, aslında artık kalmadı da. Bu tepki bize tamamen AK Partililerden geliyor. Bunu söyleyenler Milli Görüş’ü tanıyan insanlar değiller. Çünkü Erbakan Hoca’mız, ilk defa 1974’te CHP ile bir koalisyon kurdu. O koalisyon çok büyük hizmetler yaptı. Erbakan Hoca’mız daha sonra diğer partilerle de bir araya geldi. Ama özellikle 1996 yılında DYP ile bir koalisyon kurulduğunda, onu başka şekilde itham etmek isteyenlere karşı Meclis’te yaptığı konuşma çok açık ve netti. Bunu söyleyen arkadaşlar ne hocayı tanıyorlar ne Milli Görüş’ü biliyorlar. Önyargıyla hareket ediyorlar. Ülkenin menfaatlerinin de pek o kadar umurlarında olduğu kanaatinde değilim. Biz
Sosyal medyada size tepki gösteren biri, “Temel Karamollaoğlu’na, bir dönem ezanın orijinal haliyle okunmasını dahi yasaklamış bir partiyle nasıl omuz omuza durduğunu ve Bilge Başkan’ın tabanını buna nasıl ikna ettiğini sorar mısınız?” demiş. Bu tip yorumlara ne diyorsunuz?
Bunu söyleyen arkadaş, kusura bakmasın, ya cahil yahut da çok art niyetli. Bir defa ne olursa olsun zaman geçmiş; 70 yıl önceki CHP ile bugünü kıyaslamak bir defa doğru değil. Erbakan Hocamız CHP ile 40 sene önce ittifak kurdu. Bunu görmeyen, bilmeyen bir insan hakikaten siyasetle hiç alakası olmayan, cahil bir insan. Bu arkadaşımız lütfen gitsin geçmişte neler olduğuna, Erbakan Hoca’nın nasıl bir insan olduğuna baksın. Millet İttifakı ile bu memleketin içinde, çok farklı fikirleri olan siyasi görüş sahipleri olarak bir arada yaşama alışkanlığını edineceğiz. Kimse camilerin kapatılmasını, medreselerin kapatılmasını tasvip etmiyor kimse o döneme de dönmek istemiyor. CHP’lilere de sorulabilir. Biz CHP’lilerle oturup sürekli düşmanlık mı edeceğiz. 15 Temmuz olduğu zaman Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ısrarla Sayın Kılıçdaroğlu’nu Yenikapı’ya davet etmedi mi? Birlik ve beraberlik içinde olduklarını göstermek için bunu yaptılar. Şimdi siz bunları görmeyeceksiniz, sadece yüzde 10 barajından dolayı böyle bir tavrın içine gireceksiniz. Bu bana göre çok yanlış.
Peki, Millet İttifakı ile kurulduğu günden beri geçen şu kısacık zamanda nasıl bir ilişki kurdunuz? “Bu mahalle bize pek uygun değil, keşke Cumhur İttifakı’na katılsaydık” diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Cumhur İttifakı’nın içinde bir ittifak falan görmüyorum. Sadece şu anda esas itibariyle meseleleri alıp götüren iktidar partisi var. MHP baraj altında kalma tehlikesini gördüğü için onlarla beraber hareket etti ama bütün politikalar AK Parti’nin politikaları. Onu benimsediğini, Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına aday olmasını istediğini ısrarla söylüyor. Halbuki Millet İttifakı’nda her 3 partinin ayrı ayrı Cumhurbaşkanı adayı var. Bir defa aradaki bu farkı görmek icap eder. Bir de bizim şu anda ülkenin çok ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığı konusunda endişemiz var. 15 sene iktidarda kalan bir parti hakikaten metal yorgunluğu yaşıyor. Kendileri bile bunu itiraf ettiler. Ama sadece kendi teşkilatlarında var zannediyorlar. Halbuki bu yorgunluk problemleri çözmede yeni politika üretememelerinden kaynaklanıyor. Onun için biz gidip, bugün şikâyet ettiğimiz her politika için “Ben devam ettireceğim” diyen bir iktidar partisiyle hangi tabanda bir araya geleceğiz? Ekonomi diyoruz, bildiklerinden şaşmıyor. Türkiye’nin 90 yıllık birikimini sattılar. Erbakan Hoca’nın kurduğu fabrikalardan neredeyse bir tanesi bile ayakta kalmadı. En son şeker fabrikaları gitti. Dış politikada bir çıkmazın içindeler; çelişkilerle dolu bir 15 yıl geçti. Alıyorlar devletin en önemli kurumlarını bir gruba teslim ediyorlar, 15 sene sonra darbe denemesi olunca, “Vay canına, ne kadar da büyük hata yapmışız” diyorlar. Biz şimdi bu kadar hatayı yapan ve bu hataları sürdürmekte de ısrarlı olan bir anlayışla nasıl bir araya gelelim?
Peki, Millet İttifakı 24 Haziran’dan sonra da sürer mi?
Bu ittifakı yaparken üzerinde durduğumuz 2 tane konu var: Birincisi, yüzde 10 barajıydı. Hükümet yüzde 10 barajını kaldırmamakta ısrar etti çünkü Türkiye’de bir kamplaşmanın meydana gelmesini istiyor. “İki grup olsun, biri ben olayım, diğeri de karşımdakiler olsun ve ben hep karşımdakileri suçlayayım” mantığıyla hareket ediyorlar. Bir defa bu mantığın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Onun için yüzde 10 barajını kaldırmadı. Anayasa çok açık. Yürütmede hakikaten istikrar olması lazım, o sağlandı. Peki, temsilde adalet niye sağlanmıyor? Ona razı değil. Bir defa bu konularda samimi değiller. İttifak kurarak yüzde 10 barajını aşmış olacağız. İkincisi ise kuvvetler ayrılığı prensibinin rahatsızlık vermesi. Türkiye’deki bu kamplaşmayı ortadan kaldırabilmek için yüzde 10 barajının ortadan kalkmasına ve bu sistemin değişmesine ihtiyaç var.
‘BAŞKANLIK SİSTEMİ DEVAM ETSE BİLE PARLAMENTO YÜRÜTMEDEN KESİNLİKLE DAHA GÜÇLÜ OLMALI’
Siz de parlamenter sisteme dönülmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Parlamenter sisteme de geçebiliriz. Biz, “Başkanlık sistemi devam etse bile parlamento yürütmeden kesinlikle daha güçlü olmalı, cumhurbaşkanını sorgulayabilmeli” dedik. Bir defa yeniden Anayasa değişikliğine gidilecek. Eğer Meclis’te yeterli çoğunluk sağlanırsa ve cumhurbaşkanlığını ben kazanırsam veya bu taraftaki bir parti kazanırsa; süratle Meclis’te yeni bir Anayasa değişikliği çalışması başlayacak, kamuoyuna gidilecek ve bu sistemin değişmesi için bir gayret gösterilmiş olacak.
Hükümetin bu konudaki, “Halk bu sistemi onayladı. Artık siz halkın onayladığı sistemi niçin geriye çevirmeye çalışıyorsunuz?” eleştirisine ne diyorsunuz?
Bir defa seçimde birtakım endişeler var, biz bunun üzerine gitmedik. Hakikaten yüzde 51.5 civarında bir şey oldu mu, yoksa bu biraz daha geri mi? Üzülerek söylüyorum ama bu endişe var. Ayrıca toplumun yarısı da bu sistemi istemiyor. Bu arkadaşlar, bunu hiç görmek istemiyorlar. Yarın bu şartlar değişir de kendileri yüzde 49’da kalırlarsa ne diyecekler, emin olun buna da topyekûn karşı çıkacaklar. Seçimi kaybederse AK Parti de bu sistemin değişmesini ister.
‘MECLİS’İ ALSAK BİLE SİSTEM KİLİTLENMEZ’
“Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilir ama Meclis’teki çoğunluğu muhalefet alırsa ne olur?” tartışmaları var. Kimileri “Bu yeniden seçime neden olur”, kimileri “Sistem krizine yol açar” diyor. Siz nasıl bakıyorsunuz?
Sistemin kilitlenecek bir tarafı yok, bu tamamen uydurma bir iddia. Bütün yetki cumhurbaşkanında. Meclis’in şu anda bir yetkisi yok. 3’te 2 çoğunluk olursa kararlar alabilir ama şimdi cumhurbaşkanının önünü kesecek bir mekanizma yok. Cumhurbaşkanı kararnameler çıkaracak, devlet sistemini değiştirebilecek; cumhurbaşkanı tek kişi. Bizim itirazımız da zaten buna. Yoksa bugünkü sistem içinde Meclis’te, eğer bir yerde 350, öbür tarafta 250 milletvekili olsa bu cumhurbaşkanının icraatlarını engelleyecek bir yapı değil. Cumhurbaşkanı bu durumdan ancak psikolojik olarak etkilenir.
Millet İttifakı içerisinde görüş ayrılıkları var mı? CHP’nin veya İYİ Parti’nin, “Biz buna aslında katılmıyoruz” dediğiniz politikaları var mı?
Her partinin programı zaten birbirinden farklıdır. Biz bu farklılıkları görmeden bir ittifak yapmıyoruz. Bu bir koalisyon değil. Barajı aşabilmek için bir ittifakın gerekli olduğunu düşündük. Çünkü kamuoyunda özellikle bize karşı, “Bunlar barajı geçemez, o halde ben oyumu gidip ikinci tercihim olan bir partiye vereyim” şeklinde bir düşünce var. Bunun üstesinden gelebilmek için böyle bir ittifak yaptık. İkinci olarak, kuvvetler ayrılığı prensibinin mutlaka benimsenmesini istiyoruz. Aynı parti programlarına sahip partiler değiliz; elbette birbirimizden farklarımız var. Bundan dolayı da “Her noktada aynı düşüneceğiz” gibi bir iddiamız hiç olmadı. Hükümet değiliz.
‘SADECE CAMİİ CEMAATİNE DEĞİL TÜRKİYE’NİN TAMAMINA TALİBİZ’
Bu süreçte, sizin Saadet Partisi olarak CHP’den, İYİ Parti’den farklarınız değil de benzer yanlarınız öne çıktı. Şu ana kadarki söylemlerinizle cami cemaatini ikna edebildiğinizi düşünüyor musunuz?
Biz Türkiye’nin tamamına talibiz. Bir defa yanlışlık burada başlıyor. Elbette cami cemaati, gittiğimiz zaman birlikte namaz kıldığımız insanlar. O caminin içinde CHP’lisi de İYİ Partilisi de MHP’lisi de AK Partilisi de var. Cami cemaatini siyasi görüş itibarıyla tek görüşe sahip gibi kabul etmek doğru değil. İnançta aramızda bir farklılık olmaması icap eder. İmanın şartlarını, İslam’ın şartlarını kabul eden insanlarız. Ama bizim Türkiye’nin yönetimindeki yaklaşımlara itirazımız var. Elbette dinin kâmil manada yaşanması, din hürriyeti, dini hakların topluma verilmesi şart. Bunları zaten olmazsa olmaz. Bugün AK Parti’nin takip ettiği ekonomik sistem faizci ve tamamen ranta dayalı bir sistem. Bu arkadaşlarımızın ağzından hiç “İslam ittifakı” diye bir laf duyuldu mu, bunu dile getiren biziz. Bu arkadaşlarımız Kıbrıs’tan vazgeçip orayı boşaltıyorlar. Dış politikada uyuşamıyoruz. Amerika’dan kopamıyorlar. İsrail’in bütün yanlışlıklarına, Ortadoğu’da uyguladıkları politikaların hepsine destek veriyorlar. Bunların hiçbirine “Evet” diyemeyiz.
Bu seçimde birtakım tarikatlar ve cemaatler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy vereceklerini açıkladılar. Bu aslında Saadet Partisi’ne bir tepki mi yahut siz nasıl yorumluyorsunuz?
Şahsen üzüldüm. AK Parti’nin bu cemaatlere birtakım destekleri olmuş olabilir. Bu açıklamalar, sadece bu desteklerin devamını sağlamak mahiyetindeyse çok üzücü. Ama bugün yapılan yanlışlıkları tasvip eder mahiyette ise bu daha da üzücü. Çünkü bu cemaatlerin bugün yapılan birtakım yanlışlıklara “Evet” diyebilecekleri kanaatinde değilim. Ama o noktada suskunlar. Sadece üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.
‘AKAR VE KALIN’IN GÜL ZİYARTİNİN ZAMANLAMASI YANLIŞTI’
Türkiye’nin bu seçimin ilk döneminde en çok tartıştığı şey, Abdullah Gül’ün aday olup olmayacağı meselesiydi. Siz bu konuda epey bir çaba gösterdiniz. Bugünden baktığınızda siz Abdullah Gül’ü aday göstermenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor musunuz?
“Olanda hayır vardır” diyoruz. Mademki böyle oldu, bunda bir hayır var. Ama biz o günkü şartlarda Sayın Abdullah Gül’ün aday olması halinde daha toparlayıcı olabileceğini, hakikaten seçimlerde başarı şansının çok yüksek olacağını düşünmüştük. Bundan dolayı da bugünkü teklifi götürdük. Sayın Gül de bugünkü gelişmelerden Türkiye açısından rahatsız olduğu için bu teklife sıcak baktığını iletmişti. Ancak olmadı, gerçekleşmedi. Şimdi tekrar bir yorum yapmayı gerçekçi görmüyorum.
Abdullah Gül meselesinde en çok tartışılanlardan biri de Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Abdullah Gül’e yaptığı ziyaretti. Muhalefet de onun aday olmaması için gittiklerini, bunun da bir müdahale sayılacağını iddia etti. Siz nasıl değerlendirdiniz?
Bu konuyu Sayın Gül’le hiç konuşmadım. Zaten o günden sonra bir kere görüştük. O görüşmede de şahsen böyle bir soru sormayı doğru bulmadım. Böyle bir ziyaret yapılmasa iyi olurdu, çünkü yanlış anlamalara sebep oluyor. Sayın Gül, açıklamalarında, bunun kendisini ikna etmek için değil, bir ziyaret maksadıyla yapıldığını söyledi. Onun dışında da kimsenin bir açıklaması olmadı. Sadece muhalefetten bizim dışımızda buna ciddi bir tepki geldi. Doğru bulunmadığı söylendi. Bugünkü şartlar dikkate alındığında, bir arkadaşlık havası içinde olsa bile bu ziyaretin zamanlaması yanlıştı. Ama yapıldı. Bu da yanlış yorumlara sebep oldu. Eğer iyi niyetle yapıldıysa zamanlama yanlış olduğu için farklı yorumlara sebep oldu. Hakikaten de onu ikna etmek gibi bir kanaat varsa o zaten kökten yanlıştı.
‘CAPS’LERE GÜLÜP GEÇİYORUM’
Seçim sürecinde sizinle ilgili pek çok fotoğraf, caps ve video yayınlanıyor. Bunların arasında en dikkat çeken sizin o yumruklu pozunuzun üzerine Che şapkası konulmasıydı. Che’li fotoğrafınızı siz nasıl karşıladınız?
Bana şapka da giydiriyorlar, başka şeyler de giydiriyorlar. Hakaret içermedikleri müddetçe, sosyal medyadaki bu tip yaklaşımlara gülüp geçiyorum.
Bir de tepki toplayan bir fotoğraf var; sizi rakı içerken göstermişler. Onu nasıl karşıladınız?
Bir insan bu kadar alçalmaz diye düşündüm. Aslında ehemmiyet de vermedim. Herkes benim ne olduğumu, böyle bir şey yapmayacağımı bilir. Belki cahilce yapılan bir şeydi ama kimin yaptırdığı önemli. Birisi benimle mücadele edecekse, benimle ilgili fikirlerini gündeme getirir, onunla ilgili kanaatlerini söyler. Bunun da yine bir edep duygusuyla yapılması icap eder. Ama başka türlü şeylere başvuruyorlarsa, yazıklar olsun. Ne diyeyim...
‘AK PARTİ’DEN KOPAN YÜZDE 15’LİK KESİM BİZE OY VERECEK’
Geçtiğimiz Cuma günü, Habertürk TV’de Eren Eğilmez ile yaptığımız ‘Gerçek Fikri Ne?’ programında Bülent Arınç, “Saadet Partisi’ne yapılan saldırılar çok yanlıştır. Seçim ikinci tura kalırsa Saadet Partisi’nin bizi destekleyeceğine inanıyorum” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sayın Arınç’ın oradaki açıklamalarından memnun oldum. Sevdiğimiz bir kardeşimiz. Tabii kendi fikirleri bazı yerlerde çok daha farklı olabilir. Ama ben Sayın Arınç’la temelde birçok konuda anlaşabileceğimiz kanaatindeyim. Şimdilik AK Parti’nin içinde. Herkes kendisini farklı bir baskının altında hissediyor. Bundan dolayı da birtakım tercihlerde bulunurken çok ölçülü davranıyor. Bugün AK Parti’nin içinde olup da bize oy verecek çok büyük bir kesim olduğunu biliyorum. Belki şu anda önde olmayan ama geçmişte çok ciddi manada görev almış, bakanlık yapmış insanlardan bahsediyorum. Bu insanların içinde çok büyük bir kesim var. AK Parti’de yaklaşık yüzde 15’lik bir kopmadan bahsediliyor. Bunun 9’u zaten 7 Haziran’da yaşandı. O günden bugüne ciddi bir kopma da var. Bundan dolayı bu kopan kesimin ağırlıklı olarak bize geleceğini, oy vereceğini düşünüyorum. Ama ayrıca bunu çıkıp da davul-zurna ile de ilan etmeyeceklerini düşünüyorum. Dip dalga dememin sebebi bu.”
‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN BÜTÜNÜYLE ORTADAN KALKMASI İÇİN TEDBİRLER ALACAĞIZ’
Saadet Partisi gençlere ve kadınlara ne vaat ediyor? 24 Haziran’da onların hayatında neyi değiştireceksiniz?
Gençlerin, içinde yaşadığımız asırda Türkiye’nin önü açılırsa en büyük hamleyi yapacak potansiyele sahip olduklarını düşünüyoruz. Ancak bunun yapılabilmesi için de Türkiye’nin süratle gençleri istihdam edecek yatırımlara girmesi icap ediyor. Bu zihinleri istihdam edeceğimiz kuruluşlar olmazsa, gençler fikir üretse ne olacak? Onun için bir defa ekonomiyle gençlerin geleceklerinin çok yakından ilgili olduğu kanaatindeyim. Yatırımlara hız vermemiz lazım. Ayrıca gençleri süratle istihdam ederek onların da kendi gelecekleri için neler düşündüklerini, potansiyellerini ortaya koyacak bir girişime ihtiyaç var. Özellikle ar-ge çalışmalarında, yazılım konularında gençlere ciddi manada ihtiyacımız var. Bugünü onlar biliyorlar, onlar yaşıyorlar. Önyargılı değiller; yeni fikirlere açıklar. Bundan dolayı da bizim en büyük vaadimiz bu işsizlik sorununun çok kısa zamanda çözülebileceği yönünde. 5-10 sene içinde yurtdışına en az 50 ila 100 bin civarında insanı doktora yapması için göndermemiz gerekiyor. Özellikle kadına yönelik şiddetin bütünüyle ortadan kalkması için çok daha ciddi tedbirlere ihtiyaç olduğunu kanaatindeyiz. Çalışmayan, yeri geldiği zaman çalışamayan kadınlara yönelik de bizim mutlaka birtakım projelerimiz olacak. Bir yuvanın rahat kurulabilmesi bir erkek için olduğu kadar bir kadın için de haktır. En önemli konular, kadına şiddetin ortadan kalkması ve kadın seçmenler arasında özellikle çalışmak isteyenlere de bu imkânların sağlanmasıdır. Bunun için de bizim çok ciddi projelerimiz var, bunları da zamanı geldiğinde harekete geçireceğiz.
Bir Kürt raporu açıkladınız, hatta “Biz anadilde eğitime destek veriyoruz” dediniz. HÜDA PAR ile birtakım görüşmeleriniz oldu. Ama HÜDA PAR, Cumhur İttifakı’na destek vereceğini açıkladı. Sizin bölgedeki söylemleriniz oy olarak Saadet Partisi’ne dönecek mi, bu konuda nasıl bir beklenti içindesiniz?
Bu konudaki görüşlerimiz yeni değil. Yaklaşık 25-30 sene önce Erbakan Hocamız 91’deki kongremizde bu konudaki görüşlerini açık ve net olarak kamuoyuna duyurmuştu. O günden bugüne birtakım adımlar atıldı. Ancak bunların özellikle anadilde eğitim gibi birtakım talepleri de tam olarak karşılanmadı. Bazı sosyal taleplerin mutlaka karşılanması gerekir. Aslında bunun kasıtlı olduğunu da düşünmeyebiliriz ama bölge çok geri bırakıldı. Türkiye’deki bu meselenin özellikle ekonomik yönden ciddi problemleri var. İşsizlik had safhaya gelmiş. Nüfus azalıyor. Sosyal açıdan, eğitim açısından ve psikolojik yönden de problemleri var. Devlet olarak kendilerinin bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere mutlaka yanlarında bulunmamız gerektiğini düşündük. Bunu da Kürt raporuyla açık bir şekilde ortaya koyduk. Oradan bize ciddi manada bir destek gelir mi; gelirse memnun oluruz. Bunun altyapısını elbette kendimize göre oluşturuyoruz. Ama bütün siyasi partiler farklı taleplerle oraya gidiyor. Bütün bunlara rağmen ciddi bir destek alabileceğimizi düşünüyorum.