Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eğlence hayatında komi olarak başlayan, ardından garson, finalde de şans yüzüne gülüp patron olanların şımarmasına bir türlü anlam veremiyorum. Hemen giyim kuşamları değişir. Çok geçmeden en baba otomobillerden bir tane alır ve mekânın önüne çekerler. Yavaş yavaş gece kulüplerinde görülmeye başlarlar. Artık kendini farklı bir yerde konumlandırdığından gittiği mekânlarda en iyi yerde oturmak ister. Oturamadığı zaman da işletmeciye trip atar.

        Bunların hepsine en yakın şahitlerden biriyim. Ama aklını işine veren, sahip çıkan aldı yürüdü gitti. “Ben oldum” diyen de damdan beyin üstü düştü. Bir daha da toparlanamadı. Bu kadar laftan sonra konuyu nereye getireceğimi merak edenler olabilir. Hemen konuya gireyim: Daha önce başka yerlerde şef olarak çalışan birkaç kişi, Arnavutköy’de, Arnavutköy Balıkçısı adında bir mekân açtılar. Çok geçmeden mekân piyasa bir yer oldu. Ben de birkaç kez gittim. İşleri oldukça iyiydi ve fiyatları da oldukça makuldü. Ama aradan çok geçmeden iş yapmamaya başladı.

        Mekânının işletmecilerine bir haller oldu. Herhalde kendilerine biçilen don biraz büyük gelmeye başladı. Hemen fiyatları yükseltmeye başladılar. Servis aksamaya, lezzet kaybolmaya başladı. Sanırım işletmeciler artık arkalarına rüzgârı aldıklarını düşündüğünden hiçbir şeyi kafalarına takmıyorlar. Oradan buradan meze araklamakla bu işlerin olmadığını anlamadılar. Daha önce Eftelya’da çalışan aşçıları başka bir âlemde yaşıyor olmalı; geçtiğimiz günlerde yemeğe giden bir arkadaşımın anlattıkları karşısında ağzım açık kaldı.

        Masaya oturup önce salata siparişi veriyorlar. Salata masaya konduktan sonra tabaktan üç-beş kaşık alıp yiyorlar. Bir bakıyorlar ki kocaman bir kurtçuk tabağın içinde dolaşıyor. Hemen garsona sesleniyorlar. Masada bulunan diğer müşteriyse dalga geçerek “Taze olduğunu anlatmanız için salataya kurtçuk koymanıza gerek yoktu” diyor. Bu sözlerin karşısında da adam sanki Cem Yılmaz şov yapıyormuş gibi gülüyor. Kardeşim, sen ağlayacak haline gülüyorsan sana kimsenin diyeceği bir söz yok. Kim bilir farkında olmadan bizlere başka neler yediriyorsunuz. Arnavutköy Balıkçısı’nın teknesi su almaya başladı. Niye mi? Çok havaya girdikleri için. Umarım ilk başladıkları günlere geri dönerler. Kendilerine çekidüzen vereceklerini umuyorum. Nasıl popüler hale geldilerse bir günde de biterler. Benden söylemesi...

        DRAGON'DA NE LEZZET DEĞİŞİYOR NE DE FİYAT

        İstanbul Hilton’da yaklaşık 24 yıldır hizmet veren Dragon, bana göre artık klasik olmuş bir yer. Yaz aylarında Reina’nın içinde hizmet veren Dragon, kış aylarında Hilton Convention Center’ın hemen altında günde 200 kişiye hizmet veriyor. Ne zaman gitsem mekân ağzına kadar dolu. İstanbul’un elitlerinin hepsini orada görmek mümkün.

        Geçtiğimiz gün gittiğimde Kenan İmirzalıoğlu, sevgilisiyle; Sibel Can, yakın dostları Nur Yerlitaş ve Yalçın Sabancı’yla, Burak Kaya da eşi Yasemin Hanım’la yemek yiyordu. Tabii bunların hiçbiri tesadüfen olmuyor. Dragon’da fiyatlar hiçbir zaman değişmiyor. Lezzet hep aynı. Hep merak ederdim, Türkiye’de açılan çoğu Uzakdoğu mutfağı kapandı. Dragon, 24 yıldır nasıl ayakta duruyor diye. Bence bunun sebeplerinden biri lezzet.

        Lezzet kalitesi değişmediği zaman müşteri bir yere gitmiyor. İlk zamanlar biraz ördekte sorun yaşamışlardı. Bakmışlar olmuyor; hemen bir ördek çiftliği kurmuşlar. Şimdi kendileri için kurdukları ördek çiftliği o kadar büyümüş ki başka yerlere vermeye başlamışlar. Dragon’da mönüden seçim yapan insan sayısı çok az. Çünkü çoğu müşteri müdavim olduğu için artık kimin ne yiyeceğini çok iyi biliyorlar. Mekân sahibi Ergun Yücebıyık, zaten her zaman işinin başında. Mütevazı kişiliğiyle herkesin gönlünde taht kurmuş bir adam. Müdür Oktay Işık ve şef Yasin Mülayim’in hakkını yememek lazım. Güler yüzleri ve çalışkanlıklarıyla herkesin gönlünü kazanmış durumdalar. Ne diyelim, nice 24 yıllara Dragon...

        KİM, NEREDE, NE YAPARKEN?

        * Eda Taşpınar, sevgilisi Bora Kozanoğlu’yla öğle saatlerinde Rumelihisarı’ndaki Kale Cafe’ye kahvaltıya gelirken...

        * Kadir İnanır, şoförünün kullandığı araçla Ulus Özden Kuaför’e gelirken... Saçlarını kestirdiği sırada çalan telefona cevap verip sonra arayacağını söylerken...

        * Ebru Akel, kız arkadaşıyla akşamüstü Bebek Lucca’ya gelirken... Dışarda oturup mönüyü inceledikten sonra yemek siparişi verirken...

        * Şahan Gökbakar, arkadaşlarıyla Levent Köşebaşı’na gelirken... İçeride en köşede bulunan masaya oturup ortaya serpme siparişi verirken...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar