Başımı omzuna yaslamaya, hayata yeniden başlamaya
Otur yaz dedi Sezen...
Öyle bir albüm yapmış ki yine, ne kadar yara varsa içimde hepsinin
kabuğunu kaldırdı.
Ne çocukluk depresyonum kaldı, ne yalnızlığım.. Babama duyduğum derin aşk,
anneme olan özlemim, koşulsuz aşka susamışlığım..
İki sabahtır darmadağın geliyorum işe.
Sezen Aksu'nun "Deniz Yıldızı" isimli son albümü çıktı, biliyorsunuz.
Salı sabahı ilk iş albümü aldım, dinlemeye başladım.
Bir türlü kendime gelemiyorum.
Hep böyle yapıyor Sezen, nasıl beceriyor bilmem, tam olarak "içimize"
dokunuyor.
Sanırım samimiyetinden. Bilirsiniz, bir sanatçının, herkesin önüne bizaat
kendini koyan "ünlü" insanların en zor başardığı iştir "samimi" olmak..
"Samimi" olmak "kendin" olmak, öyle kalmak herkesin harcı değildir.
Hepimizin içi karanlık köşelerle dolu, kolay değil insanın kendi içinde
yolunu bulması..
Sezen her seferinde buluyor bir yolunu, dalıyor o karanlık köşelere.
Her albüm "dengemizi" bozuyor, popüler arenada üretilen bu müzik sektörün
de "ezberini" bozuyor.
Hele bir "Kutlama" şarkısı var ki... Diyorum ya, toparlanamadım iki gündür.
Bu sabah bıraktım kendimi şarkıya. İşe gelirken açtım arabanın bütün
camlarını, evrenin soluğunu yüzümde hissetmek istedim.
Görgüsüzler gibi bastım sesin düğmesine, kulaklarımda "Kutlama",
yanaklarımda saçlarım ağlaya ağlaya geldim işe..
Şarkıyı dinleyince çoğunuz şaşıracak biliyorum. Tango ritminde, baharı ve
aşkı anlatan bir şarkı "Kutlama". Adı üstünde. Bakın sözleri şöyle:
"Memleketime çoktan bahar gelmiştir,
Başakları şimdiden göğe ermiştir,
Dağlarını gelincik basmıştır,
Yer, gök ve yürek çiçek açmıştır. "
Daha ne olsun değil mi ? Ne güzel aslında.
Öyle değil işte. Bakın nasıl devam ediyor:
"Başımı omzuna yaslamaya,
Hayata yeniden başlamaya,
Bağında, bahçende, pınarlarında
İçimi yıkamaya geliyorum... "
Bu bahar fena bir mevsim. İnsanın kendi kendineliğini, kalabalıklar
arasındaki yalnızlığını tokat gibi vuruyor yüzüne.
Uzun oldu ben birinin omzuna başımı yaslamayalı...
Hayat ise ne yazık ki "yeniden" başlanabilen bir şey değil.
İçinde akıp gidiyoruz işte..
Şarkı bana "Vizontele"den bir sahneyi hatırlattı. Hani evin oğlu Rifat
askere gitmeden önce yavuklusu Asiye'yle buluşur. O kısacık buluşmada
çıkartır içinde "yarasının kabuğu" olan bir madalyon verir yavuklusuna.
Asiye sorar "İnsan hiç sevdiğine yarasını verir mi ? "
Peki kime verir ??
Yok, yazamayacağım ben bu yazıyı..
Kulağımda "Kutlama".
Görüşürüz yine...