RRR: Bir Tollywood filmi
Netflix’te Hint filmi RRR’yi seyredip de 3 saat 5 dakikayı büyülenmeden atlatan yok. Mayıs ayında platforma düştüğü an bir gecede uluslararası fenomene dönüştü, sosyal medyadan yükselen coşkuya bakarsanız millet filmin hastası oldu.
Kesintisiz 3 saat kavga gürültüye ne kadar hasta olunur şüphesiyle açtım. Sömürgeci Britanya'ya karşı kan, ter ve göz yaşıyla epik bir bağımsızlık kavgasının hikayesini izlemeye hazırlanırken aniden delice enerji yüklü mitolojik bir aksiyon evreninin ortasına düştüm, daha da kopamadım.
İki baş kahramanın, Bheem ile Raju’nun doğa üstü güçleri yok gerçi ama sömürgeci İngiliz kadar yer çekimine de direnerek havalarda uçuşuyor, ateşlere düşüyor kurtlar ve kaplanlarla boğuşuyor, fakat katiyen ölmüyor, orman ve nehirlerin yüksek irtifalarında CGI marifetiyle fizik kurallarını alt üst ederken yüzlerce İngiliz askerinin hakkından geliyorlar. Hatta finale doğru iki kat tek vücut olarak mükemmel bir uyumla dövüşüp vuruşuyor, tek elle motosiklet, ok ve yayla el bombaları fırlatıyorlar. “Patlayan yanardağ ve fırtınanın dostluğu / Onlar düşmana saldırırken gökyüzü bile korkudan kararır / Yayı tanrı Şiva kadar kuvvetli, büyüsü emsalsiz…” şarkıları eşliğinde. Filmin abartılı aksiyonu önce gülünç geliyor ama sonra kendi fantastik realitesinin içine çekiveriyor.
RRR, 72 milyon dolarlık bütçesiyle Hindistan sinemasının en pahalı blockbuster filmi ama Bollywood yapımı değil, Mumbai’nin ötesinde güney sinemasından. Telugu dilinin konuşulduğu Haydarabad merkezli Tollywood’dan yönetmen S.S. Rajamouli imzalı. RRR, İngilizce “Rise, Roar, Revolt”tan geliyor; kalk, kükre ve başkaldır anlamında. RRR’lerin Telugu dilindeki karşılığı ise “Öfke, Savaş, Kan”. Ancak tuhaftır, Netflix’te gösterilen versiyon orijinal Telugu dilinde değil, Hindu dilinde. Diyaloglarda tanıdık sözcükler var; haramzade, düşman, dost, inkılap vs.
Pandemi nedeniyle geciken filmin geçen mart ayında vizyona girmesiyle birlikte Hindistan’da salonlar doldu taştı. Açılış hafta sonu gişe geliri 65 milyon dolar. Kuzey Amerika’da da sınırlı sayıda salonda gösterime girdi. Yoğun talep üzerine Netflix, haziran için programlanan filmi mayıs ayına çekti.
1920’lerde geçen hikayenin iki figürü, Komuram kabilesinin aslanı Bheem ve Raghu soyundan Raju. İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş, gerçekten yaşamış iki devrimci. Bheem ile Raju’nun tanıştığına dair tarihi bir kayıt yok. Ancak RRR evreninde yolları kesişiyor.
Gond halkından, şarkılar söyleyip ellere güzel kınalar yakan Malli adlı kız çocuğunun İngiliz valinin karısı tarafından kaçırılmasıyla başlıyor hikaye. Gond halkı birbirinden kopamayan bir sürü (iyi anlamda), kabilenin yiğit savaşçısı Bheem ise Malli’yi kurtarmak için Delhi yoluna düşen “çoban” kimliğinde.
Bheem ve Raju, nehirde alevlerin arasında kalan başka bir çocuğu kurtarmak için giriştikleri - biraz manasız – komplike aksiyon ortamında tanışıyor. Daha doğrusu 500 metreden göz kontağı ve el işaretiyle kurtarma stratejisini planlayıp, zaferle birlikte sıkı dost oluyorlar. İkisinin de örtülü kimliği var, başlangıçta birbirlerinin gerçek misyonundan habersizler. Raju, halkını silahlandırmak için İngiliz ordusuna sızmış bir devrimci; bu amaca ulaşmak için polis teşkilatında terfi alması gerekiyor, valinin emriyle Gond “çobanını” yakalarsa rütbesi yükselecek. Hakikat açığa çıkınca, dostlukla vatan aşkı arasında seçim yapmasını gerektiren dramatik bir ikilem.
İngilizler bekleneceği üzere abartılı şekilde beceriksiz, pislik, şımarık, zalim, ırkçı ve İngiliz Vali’nin kendisi ve karısı da dahil birer canavar. Önemli kısmının tarihi gerçeklikle örtüştüğünü söylemeye gerek yok.
Alevlerin arasından çocuğu kurtarma sahnesi aniden Hint sinemasının aşina cilveleriyle şakacı bir müzikale dönüşüyor. Birbirlerinin gerçek kimliğinden habersiz neşeli bir dostluk kuran kahramanlar dans da ediyor elbette. Deneyimli bir Hint filmi izleyicisi olarak yok artık bu kanlı evrende dans olmaz dediğin an o dans sahnesi ille de geliyor. İki kültürün (züppe İngilizlere karşı yurdun insanı) müzik ve çılgın tempolu dansla çatışmasında ateşin dozu dövüş sahneleri kadar yüksek.
Raju’nun flashback’le anlatılan geçmiş hikayesinin can alıcı tarafı İngiliz mermisinin değeriyle ilgili; daha doğrusu İngiltere’de imal edilip deniz yoluyla gelen tek bir altı şilinlik kurşunun bir Hint canından daha değerli olduğu vurgusu. Filmde yer yer ortaya çıkan bir Leitmotiv. Öyle ki idam mangasına bile kurşun harcamaması salık veriliyor, balyozla infaz bedava. Ve bir replik; “Kurşun, ancak İngiliz'in kalbine girince değerini kazanacak. O değerin adı Azadi… Her kurşunun üzerinde öldüreceği kişinin adı var.” Ama özgürlüğe kavuşturacak şey merminin ateşi değil, yüreklerdeki özgürlük ateşi.
İki kahraman her türlü işkenceye göğüs geriyor. Kollar bacaklar kırılıyor, bir takım ot ve baharatlar veya tanrısal ilhamla yeniden yeniden iyileşiyorlar. Bütün dövüşlerinde mükemmel bir zamanlamayla uçarak parendeler atarak hep kenetleniveriyorlar. Zalime karşı daima dostluk üstün geliyor.
MÜSLÜMANLAR NEREDE
RRR Güncel politik mesaj ve göndermeleri olan bir film değil. Jenerikte, Hindistan’ın geniş coğrafyasına yayılmış çok kültürlü yapısı gözetilerek her türlü ırk, kast, mezhep ve kabile bağlantısının tamamen kurgusal, benzerliklerin tesadüfi olduğu vurgulanıyor.
Ancak Hindu milliyetçisi popülist Narendra Modi iktidarının nabzına uygun bir yapım. Hindu kanındaki cesaret, gözü pek savaşçı ruh baştan sona ön planda.
Bağımsızlık savaşının merkezinde Hindular yükselirken, Müslümanların payına düşen kahramanlığın görmezden gelindiğine dair serzenişler var. Eleştiri ve yorumlarda, “Özgürlük ateşi tutuşmuşken Müslümanlar neden unutuldu” sorusu ortaya çıkıyor ki, bu da güncel siyasi iklimle uyumlu bir soru. Modi, 200 milyonluk Müslüman nüfusa uyguladığı ayrımcılıkla ülkeyi din temelinde bölen bir lider olarak görülüyor. İnsan hakları örgütleri, liberal aydın ve akademisyenler tarafından giderek faşizme kaymakla suçlanıyor.
Bu bağlamda, RRR’nin finalindeki “Her evde bir demir adam var” şarkısıyla bayraklı dans sahnesi, Modi milliyetçiliğine selam gönderen, zamanın ruhuna uygun bir kapanış algısı uyandırıyor.
O topraklarda Müslümanların da yaşadığını gösteren tek işaret, Bheem’in Malli’yi kurtarma serüvenine atılırken gerçek kimliğini perdelemek üzere entari giyip kafasına takke geçirerek Ahtar adıyla Müslüman kılığına bürünmesinden ibaret. O da pek yeterli olmuyor, kahramanlığın bugün bile kast sistemine tabi olduğunu düşündürüyor.