Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Avrupalı çiftçinin öfkesi pek oluyor. İşte bugün başlayan (6-9 Haziran) Avrupa Parlamentosu seçimleri ortamında traktörleri yine Brüksel’e sürdüler, yollarına gübre dökmeseler de AP binası önünde kornalarını çaldılar, İspanya-Fransa sınırını bloke ettiler. Gerçi bu son eylemde tarımsal hizip de iyice gün ışığına çıktı, Belçika’da çiftçi örgütlerinin aşırı sağ bloku traktörleriyle sokaktaydı, Yeşil’i liberali geri durdu. Hatta Polonya’dan Macaristan’a popülist sağ siyasetin temsilcileri de Avrupa seçimlerini nişan alan gösterilere katıldı.

        Traktörler Brüksel yolunda
        Traktörler Brüksel yolunda

        Brüksel’de toplanan 1200 kadar protestocu, Hollanda merkezli Farmers Defence Force (FDF) tarafından örgütlendi. FDF, 2019’da bir domuz çiftliğini işgal eden hayvan hakları savunucularına savaş açan Mark van den Oever adlı çiftçi tarafından kurulmuştu. Fransa’nın sağ eğilimli çiftçi sendikası Coondination Rurale serbest ticaret anlaşmalarının rekabeti bozduğu iddiasıyla FDF eylemine destek verdi. Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın düşünce kuruluşu MCC Brussels de bu eylem için çağrılar yaptı. Polonyalı çiftçiler Brüksel’deki eylemle dayanışma adına Ukrayna sınırını bloke ettiler. Önceki protestolarda meydanlara çıkan Avrupacı ana akım çiftçi grubu Copa-Cogeca ise gösteriye katılmadı.

        Fransız ve İspanyol çiftçiler sınırı bloke etti
        Fransız ve İspanyol çiftçiler sınırı bloke etti

        Sağ veya sol, çiftçilerin talepleri gayet basit: AB’nin sübvansiyon için şart koştuğu iklim krizine uyum kriterlerini yumuşatması – çünkü girdi maliyetlerini tırmandırıyor -, enerji giderlerinde vergi indirimi ve Ukrayna’dan gelen ucuz ürünlerle diğer ülkelerden ithalatın yarattığı haksız rekabetin ortadan kaldırılması.

        Polonyalı çiftçiler, Ukrayna ürünlerine karşı sürekli teyakkuzda
        Polonyalı çiftçiler, Ukrayna ürünlerine karşı sürekli teyakkuzda

        Aslında Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla gıda sistemine kuvvetli destek sağlıyor, bütçenin önemli bir bölümünü tarım sübvansiyonları oluşturuyor. Ama hangi tarım?

        Absürt döngü tam bu soruda ortaya çıkıyor; tarım sübvansiyonlarının yüzde 82’si besiciliğe ve etinden peynirine, sütünden yumurtasına hayvansal gıda üretimine aktarılıyor. Hububat, meyve ve sebze üretimine ise geriye kalan yüzde 18’i paylaşmak düşüyor.

        Mesele sadece sübvansiyonların adaletsiz dağıtımıyla ilgili değil, paradoksal: Hayvancılık yüksek miktarda sera gazı emisyon hacmiyle iklim ve çevreye zarar veriyor, çiftçiler ise hem iklim krizinden olumsuz etkileniyor, hem de teşvik almak için hayvancılığın neden olduğu iklim krizine uyum kriterlerini yerine getirmeleri gerekiyor.

        AVRUPA’NIN KÜRESEL İKLİME ZARARI

        Hollandalı araştırmacıların “Nature Food” dergisinde yayınladığı araştırma, AB’nin tarım politikasındaki bu çarpık tabloyu ortaya koyuyor. Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat çerçevesinde inşaattan enerjiye, ulaşımdan gıda üretimine kadar çeşitli sektörlere getirilen kurallarla 2050 yılında dünyanın ilk “karbon nötr bloku” olmayı hedefliyor.

        Ancak tarım politikası bugünkü mevcut haliyle hedeflerin çok uzağında.

        Hayvansal gıda üretimini önceleyen Brüksel, sübvansiyonların yüzde 38’ini doğrudan besiciliğe, yüzde 44’ünü ise hayvan yemi üretimine aktarıyor. Sadece Avrupa’da değil, bütün gelişmiş ülkelerde tahılın önemli bölümü hayvan yemi olarak kullanılıyor ki, yoğun et tüketimini içeren beslenme alışkanlığı sürdürülebilsin!

        Yem de dahil edildikten sonra hayvan bazlı gıdalara yönelik sübvansiyon yoğunluğu yaklaşık iki katına çıkıyor. Hayvansal gıdalar, Avrupa Birliği’nin gıda üretiminden kaynaklanan emisyon hacminin yüzde 84’ünü oluşturuyor. Bu veriler sadece ekolojik açıdan düşündürücü değil; Hollandalı araştırmacılara göre hayvansal gıdanın maliyeti ile besin değeri de doğru orantılı değil. Kırmızı et ve diğer hayvansal ürünler AB nüfusunun ihtiyacı olan kalorinin sadece üçte birini, proteinin de üçte ikisini karşılıyor.

        AB içinde de tüketim dengeleri bozuk. Örneğin Almanya’da tüketilen hayvansal ürünler, sağlık uzmanlarının tavsiye ettiği miktarın dört katı kadar; ortalama et tüketimi ihtiyacın üç katına kadar çıkıyor. Hayvansal gıdaya aşırı düşkünlük, iklime zarar verdiği kadar hayvan yemine giden mevzun miktarda tahılla dünyanın boğazından da kesiyor, gıda güvenliğini tehlikeye sokuyor.

        Değişen yağış düzeni tarladaki ürünü sel sularına gömüyor
        Değişen yağış düzeni tarladaki ürünü sel sularına gömüyor

        Küresel gıda sistemi, sera gazı emisyon hacminin üçte birinden sorumlu olduğu gibi küresel çapta yaşanabilir arazilerin yarısını işgal ediyor ve toplam su tüketiminin beşte dördünü yutuyor. Sadece gıda emisyonu bile Paris Anlaşması’nda öngörülen 1.5 derece hedefinin aşılmasına neden olacak düzeyde. Gıda sistemi de artan sıcaklıklar ve değişen yağış düzeni nedeniyle bizzat iklim değişikliğinin etkilerine karşı hassas. Giderek sıklaşan aşırı şiddetli hava olayları gıda güvenliğini etkiliyor ve Avrupa Birliği iklim değişikliğinden mağdur olan çiftçiye destek yetiştirmeye çalışıyor.

        Ancak paradoks ortada; hayvan bazlı gıdalarda direttikçe, Schnitzel’den Bratwurst ve zengin peynir tabaklarıyla bol tereyağından taviz vermediği sürece, meyve-sebze ve hububat eken çiftçiye daha çok destek gerekecek.

        Çiftçiler Paris'te eylemde
        Çiftçiler Paris'te eylemde

        Aslına bakılırsa Avrupalı çiftçi, doğrudan küresel kaygılarla olmasa da gıda güvenliğini siyasetçilerden daha fazla umursuyor. Sadece yüzde 18 pay aldıkları sübvansiyonların artırılmasını, ithal ürünlere karşı gıda güvenliğinin sağlanmasını ve yerel üretime öncelik verilmesini talep ediyorlar.

        ET VE SÜTE YILDA 45 MİLYAR EURO

        Nature Food’da yayınlanan araştırmaya göre AB Komisyonu 2023 – 2027 döneminde çiftçilere yılda ortalama 55 milyar Euro teşvik aktaracak; yani et, yumurta ve süt ürünlerine yılda 45 milyar Euro akıtılacak. Yüksek emisyonlu hayvansal ürünlerin böylesine yüklü bir bütçeyle desteklenmesi ise gıda sisteminin sürdürülebilirliği açısından büyük engel.

        Avrupalı vergi mükellefinin sağlığa ve iklime zararlı bir sistemi desteklemesini eleştiren araştırma ekibi, AB sübvansiyonlarının artık çevre ve iklim kriterlerine göre revize edilmesini öneriyor; “AB’nin mevcut tarım politikası, çevre dostu bitkisel seçenekleri ihmal ediyor. Neticede iklim değişikliğinden zarar gören çiftçiler oluyor. Daha zengin bitkisel bazlı beslenmeye acilen ihtiyaç var. Böylece iklim dostu bir uygulamaya geçildiği gibi gıda güvenliği ve arazilerin tasarruflu kullanımı da sağlanmış olur. Hayvancılık çok geniş arazileri işgal ediyor, sebze-meyve ve bakliyat ekimi ise daha kısıtlı alanda yapılabildiği halde daha az teşvik ediliyor” diyorlar.

        Aşırı sıcak hava dalgaları tahıl üretimi tehdit ediyor
        Aşırı sıcak hava dalgaları tahıl üretimi tehdit ediyor

        Pandemi ve ardından gelen Ukrayna savaşı mevcut gıda sisteminin sürdürülebilir olmadığını zaten göstermişti. Sadece Avrupa Birliği’nde değil, Kuzey Amerika’dan Avustralya’ya geniş bir coğrafyada tarım politikalarının artık değişmesi gerektiği bilim insanları ve sivil toplum örgütleri tarafından uzun zamandır dile getiriliyor. Mevcut tarımsal üretim dünya nüfusunu doyurmaya yeter de artar bile. Ancak üretilen tahılla doğrudan insanlar besleneceği yerde ürünün büyük bölümü ya hayvan yemi ya biyo-yakıt oluyor veya israf ediliyor. Dünya için Ekmek örgütünün hesabına göre sadece hayvan yemi olarak kullanılan tahılla dünyada 3.5 milyar insanı doyurmak mümkün.