Zeka; kavrama, bilgi işleme, muhakeme, yargılama, planlama, uyumlanma, problem çözme ve öğrenme kapasitesidir. Tanımların çeşitlenmesindeki temel faktörler; insanlık yaşamının her döneminde, her çalışma alanında ve bilim dalında, insanlığın bulunduğu her bölgede ve oluşturduğu her kültürde, zekanın az ya da çok etki yapmış olması ve bu etkiye ilişkin kültürel bakış açılarının farklılık göstermesidir.
Zeka kavramları ve araştırmaları, son yüzyılda pek çok yaklaşımdan beslenerek şekillenmiştir. Bilişsel yaklaşımlar zekayı, insanın bilgiyi nasıl kodladığını, zihinsel olarak nasıl işlediğini ve anlamlandırdığını, bilgi işleme hızını ve problem çözmenin karmaşık biçimlerini matematiksel modellemeler ve bilgisayar simülasyonları ile inceleyerek açıklar. Biyolojik yaklaşımlar, doğrudan beyin ve bunun işlevleri üzerinde çalışarak, beynin özel bölgeleri ve bu bölgelerin aktivasyon örüntüleri ile zeka arasında ilişki kurmak suretiyle zekayı anlamaya çalışır. Biyolojik yaklaşımlar, beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak zeka hakkında bilimsel bilgi üretir. Psikometrik yaklaşımlar, zihinsel yeteneklerin yapılarını zeka ile ilişkilendirerek zekaya farklı bir bakış açısı sunar. Bu yaklaşıma göre zeka, çok çeşitli becerilerin oluşturduğu genel zihinsel bir kapasitedir. Psikometrik yaklaşım, zeka alanını en çok etkileyen yaklaşımlardan biri olmuştur, çünkü geçmişte ve günümüzde zeka testlerini geliştiren araştırmacılar, psikometrik yaklaşımı kullanan bilim insanlardır.
Gelişimsel yaklaşımlar zekayı, zekanın gelişim dönemlerini, zeka gelişimini etkileyen çevresel ve genetik dinamikleri ele alarak açıklar. Bu yaklaşıma göre zeka, yalnızca çevrenin ve genetiğin etkisiyle değil, bu iki dinamik etmenin karşılıklı etkileşimiyle gelişir. Kültürel yaklaşımlar, zekayı kültürlerin yarattığını ileri sürer ve bu nedenle zekaya ilişkin sorularını kültür içinde araştırırlar. Bu yaklaşıma göre zeka, kültürden arındırılarak değil gerçek hayatla ilişkilendirilerek anlaşılabilir. Öğrenme ve davranışçı yaklaşımlara göre de zeka, geliştirilebilen ve öğretilebilen bir tür davranıştır.
Son yüzyılda zekaya ilişkin en önemli iki tartışma konusu, zekanın kalıtımı ve ölçümü olmuştur. Yüzyılın başlarında bir kısım bilim insanları zekanın tamamen genetik kaynaklı olduğunu, bir kısmı ise çevre tarafından oluşturulduğunu iddia etmiştir. Günümüzde ise bu iki faktörün dinamik bir etkileşimi ile zekanın oluştuğu ve geliştiği görüşü daha çok kabul görmektedir. Çağdaş yaklaşımlara göre zeka, geliştirilebilir bir kapasite veya yetenek olarak düşünülebilir. Gerçekte de bilimsel araştırmalar, son yüz yılda sadece bireylerin değil toplumların da ortalama zeka düzeyinin gözle görülür şekilde artış gösterdiğini ortaya koymuştur.
Zeka alanında son yüzyılda kaydedilen en önemli gelişmelerden biri olan zeka ölçümü, bilimsel yöntem ve araçların geliştirilmesi, kuşkusuz en dikkat çekici tartışma konularından biri olmuştur. Avrupa'da bilimsel anlamda 20. yüzyılın başında başlayan zeka testi geliştirme çalışmaları, Türkiye'de 21. yüzyılda başlamış ve 2016 yılında ilk yerli zeka testi olan ASIS geliştirilmiştir. Ancak son yıllarda zeka ölçümünün eğitsel açıdan çok gerekli olmadığı, ayrıcalıklı toplumların yaratılmasına hizmet ettiği görüşlerini savunan eğitimciler ve bilim insanları da vardır. Zeka, her yüzyılda tartışılmaya devam edecektir, çünkü zeka olmadan bir medeniyet kurulamaz ve tarih yazılamaz.
YAZAR
Uğur Sak