Bir borç ilişkisi çerçevesinde lehdarına bir edim çıkarı sağlamayan ancak sözleşme veya yasa gereği bir hakkın yahut elverişli bir konumun kaybedilmemesi için ifası öngörülen davranış kuralları yüklenti olarak adlandırılır. Literatürde yüklenti terimi yerine külfet, yük, gerekli davranış, hukuki külfet, kanuni külfet, hukuki ödev, yüküm, yüklem, mükellefiyet, görev, ödev, yükümlülük, vazife ve vecibe kelimeleri de kullanılmaktadır.
Geniş anlamda borç ilişkisi, birden çok tekil hak ve borcun doğumuna elverişli organik bir yapı veya dokuya benzetilir. Canlı bir organizma gibi kendiliğinden değilse de, borç ilişkisi, alacaklı ve borçlunun (borca uygun veya aykırı) davranışlarına bağlı olarak, çok sayıda tekil hak ve borcun doğumuna kaynaklık eder. Yüklenti olguları da geniş anlamda bir borç ilişkisinin kurulması veya devamı sürecinde, bu ilişkinin dürüstlük kuralı çerçevesinde ifasına veya yasanın ya da tarafların öngördüğü diğer şekillerde tasfiyesi amacına hizmet eden birtakım davranış kuralları olarak ortaya çıkar.
Sözleşme veya başka bir borç kaynağından doğmuş olması fark etmeksizin her borç ilişkisinde, taraflardan en az biri için, yerine getirilmesi gereken davranışlardan oluşan bir zorunluluk alanı (borçlar, yükümlülükler) ile böyle bir zorunluluk alanı oluşturmayan serbest hareket alanı bulunur. Borçlunun verme, yapma veya yapmama şeklindeki bir veya birkaç davranışından oluşan edim yükümlükleri, söz konusu zorunluluk alanının kapsamını belirler. Hukuk düzeni borçluyu, bu yükümlülüklerini yerine getirmeye (ifaya) zorlar. Serbest iradesiyle borca uygun davranışı sergileyerek borcunu ifa etmeyen borçluya karşı alacaklı; ifa, tazminat, cebri icra gibi araçlarla borçludan edim çıkarını elde eder. Bu nedenledir ki borçlar (yükümlülükler), sadece ifa edilmemelerine bağlanan ifa ve tazminat davası gibi yaptırımlarla değil, ifalarının alacaklı için edim çıkarı oluşturmalarıyla da benzer olgulardan ayrılır. Bazı durumlarda yüklenti ihlali hakkın kaybına neden olduğundan, ihlalin hukuksal sonuçlarının yükümlülük ihlaline bağlanan hukuksal sonuçlarından daha hafif olduğu düşüncesi isabetli değildir. Dolayısıyla yüklentilerle yükümlülükleri birbirinden ayıran temel ölçüt, ifalarının karşı tarafa bir edim çıkarı sağlayıp sağlamamasında aranmalıdır.
Yüklenti olguları, zorunluluk ve serbest hareket alanları arasındaki ara bölgede, dilin yapısı nedeniyle zorunluluk ifade ediyormuş gibi görünse de gerçekte ilgilisine bir davranış yükümlülüğü yüklemeyen kurallardan oluşur. Söz gelimi, ayıp hükümlerinden yararlanmak isteyen, ayıplı ifada bulunan satıcıya karşı bu hükümlerin kendisine sağladığı elverişli konuma kaybetmek istemeyen alıcı, satıcıya ihbarda bulunmak zorundadır. Ancak ihbarda bulunmak yüklentisinin ihlali olgusu, karşı tarafa (yüklenti lehdarına) dava veya cebri icra imkanı sunmaz. Bunun nedeni, ihbarda bulunulmasının satıcıya herhangi bir edim çıkarı sağlamayacak olmasıdır. Edim çıkarı, dolayısıyla alacak hakkı zarar görmeyen tarafa ifa veya tazminat talebi tanınması anlamsız olurdu. Halbuki ayıplı ifada bulunan satıcıya karşı ayıp hükümlerinden yararlanmak isteyen alıcı, durumu uygun bir sürede satıcıya bildirmelidir. Böylece, doğumu anında adil ve dengeli olduğu varsayılan bir borç ilişkisinde bozulan dengeyi yeniden kurmak için diğer tarafa birtakım hak ve imkanlar sağlanırken, bu kez de karşı tarafın durumunun gereğinden fazla bozulmaması, kendisine yapılan ihbarı değerlendirerek gerekli önlemleri almasına imkan hazırlanması amaçlanır. Bu nedenle, ihbar yüklentisinin ihlali, satılanın bu şekliyle kabul edildiği varsayımına, sonuç itibarıyla da ayıba dayalı imkanların kaybına yol açar.
YAZAR
Nejat Aday