Tanrıya ilk neden olmanın dışında başka herhangi bir özellik atfetmeyen "akılcı din" öğretisi, yaratancılıktır.
Deizm, 17. ve 18. yüzyıllarda İngiliz ve Fransız aydınlanmasıyla ortaya çıkmış olan Tanrı tasavvurudur. Bu dönem aydınlanmasının temel karakteri seküler bakış açısını temele alması ve bu yaklaşımı hayatın her alanında istikrarlı bir biçimde hayata geçirmeye çalışmasıdır. Aydınlanma döneminin başat din anlayışı "akıl dini", "doğal dindir." Bu ise Hristiyan dünyasındaki mezhep farklılıklarının üzerinde kalma iddiası taşıyan bir din doğrusu arama çabasıdır. Bu da bütün dini ve mezhebi farklılıklara hoşgörülü bir şekilde yaklaşmakla mümkün olabilir. Bu hoşgörü anlayışının tarihi kökenleri John Locke'un (ö. 1704) liberal düşüncesine kadar uzanmaktadır. Nitekim Locke'un din tasavvuru, halefi olan ve tabii din anlayışını savunan aydınlanma filozoflarına temel oluşturmuş, böylece din olgusuna akıl temelli bakış ve deizm, Aydınlanma çağında özellikle İngiltere'de ciddi bir gelişim göstermiş ve İngiliz dini düşüncesi üzerinde etkin olmuştur. Zira tabii din ve özgür düşüncenin altın çağı olan bu hareketin en önemli temsilcileri İngiltere'dedir.
Deizme göre Tanrı vardır ve evrenin yaratılmasından sorumludur. Ancak yaratılan dünyaya dışarıdan müdahale etmez. Bu düşünce ilk çağ düşünürü Aristoteles'e (ö. MÖ 322) kadar geriye götürülebilir. Zira Aristoteles'e göre ilk muharrik olarak Tanrı, alemi yaratan ve ona müdahalede bulunan değil, sadece ve sadece aleme ilk hareketini veren varlıktır.
Deizm kavramı, teizmin karşıtı olarak ilk defa Pierre Viret (ö. 1571) adlı Kalvinci düşünürün Instruction Chrestienne adlı eserinde kullanılmıştır. Deizm kavramı, Latince Tanrı anlamına gelen "deus" sözcüğünden türetilmiş olup deist düşünürlerin inancını belirtmekte kullanılmıştır. Bu hareket 17. yüzyılın ilk yarısında İngiliz düşünürü Lord Herbert of Cherbury (ö. 1648) ile başlayarak İngiltere'de yayılmıştır. Onun takipçisi düşünür Charles Blount'tur (ö. 1693). Daha sonraları ise John Toland, (ö. 1722) Anthony Collins (ö. 1729) ve Matthev Tindal (ö. 1733) gibi düşünürler tarafından sürdürülmüştür. Deizmin en önemli temsilcilerinden olan John Toland, deizm kavramı üzerinde durarak kapsamlı bir tanımını yapmıştır.
Fransız deistler arasında en tanınmış olanları ise Voltaire (ö. 1748) ve Rousseau'dur (ö. 1778). Voltaire deizmi Newton fiziği anlayışıyla, Rousseau ise katı romantik bir anlayışla değerlendirmiştir. Her ne kadar deist düşünürler kendilerini hiçbir dönemde deist olarak tanımlamamış olsalar da Lord Herbert, deist düşünürler tarafından deizmin kurucusu olarak görülmüştür.
Deizmin temel ilkesi "akıl dini" olmasıdır. Bunun anlamı ise dinin akıl yolu ile bulunmuş olması, akıl tarafından kabul edilip benimsenmesidir. Buna karşın "tarihi din" ya da "geleneksel din", çoğunlukla üretilmiş, bozulmuş ve akla aykırı bir yapıya sahip olan dindir. 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve şekillenen deist düşüncelerin ortak paydasını dinin doğa üstü yönünü yok sayarak otoriteye bağlı olmayan ve akılla temellendirilebilen bir din anlayışını benimsemeleri oluşturmuştur. Zira doğal olan, hangi zaman ve mekanda bulunursa bulunsun akla uygun olan şey demektir. Dinin vahye uygun olması gerektiğini söylemek, onu bir kenara atmak anlamına gelecektir çünkü akla her bakımdan uyabilecek olan din, ancak bizzat akıl tarafından ortaya konulan "doğal din" olabilir.
Bilindiği gibi deizmin hareket noktasını iki temel varsayım oluşturur. Bunların ilki, tanrının alemi yarattığı ancak hiçbir şekilde ona müdahalede bulunmadığı fikri, ikincisi ise akla ve bilime duyulan sonsuz güvendir.
Birinci anlayış Aristoteles'e kadar gerilere gider. Bu anlayışa göre Tanrı, alemi yarattıktan sonra onu kendi yasalarına göre işlemek üzere serbest bırakmıştır. İkinci anlayış ise modernleşme olgusu ile gelişme gösterecektir.
Yaygın kurulu dini gelenekleri reddedip yalnız Tanrının varlığına inanan deist için vahiy, peygamberlik, mucize, kutsal kitap ve bunun gibi kavramların hiçbir önemi yoktur. Aynı şekilde deizmde dua, ibadet ve dinsel törenlerin de bir anlamı yoktur. Deizm temelde vahye dayanan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi teistik dinlerden ayrılır. Çünkü vahiy bu dinlerde Tanrı'nın aleme doğrudan müdahalesidir. Deistler Tanrı'nın ilim, irade ve kudret sıfatlarını sınırlandırarak Tanrı tasavvurunu mekanik bir anlayışla ele alırlar. Deizmi teizmden farklı kılan en önemli özellik Tanrı-alem ilişkisi konusundaki tutumudur. Deizmin iki ayrı boyutu vardır. Bir yönü itibarıyla deizm öncelikle çok tanrıcılığa, ateizme ve agnostisizm, Tanrı'nın var olmadığını ya da Tanrı'nın ve onun insanlar ile olan ilişkilerinin mahiyetinin bilinemeyeceğini iddia eden öğretilere karşı çıkar. Diğer yönüyle dini hakikatlerin araştırılıp ortaya konulmasında akli olmayan sezgilere ya da duygulara dayanan görüşlere de şiddetle karşı çıkar. Bu bağlamda deizmin dini konuları değerlendirmede akli yöntemlere başvurma özelliği sayesinde Hristiyan dünyasındaki dini yapıya ve doğaüstü olaylarla ilgili aşırı inançlara karşı çıkarak bağnazlığın, peşin hükümlerin, baskının ve feodalitenin kırılmasına yardımcı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
YAZAR
Vahdettin Başcı