Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Hegemonya (Siyaset Bilimi) Nedir?

        Tabi olan ile tabi olunan arasındaki rızaya dayalı ilişkidir. İlişkinin tarafları bireyler, sınıflar, gruplar veya devletler olabilir. Hegemonya rızaya dayalı olması itibarıyla tahakkümden, inhisari (exclusive) olması itibarıyla da nüfuzdan farklılaşır. Bu yönleri ile hegemonya, yöneten ile yönetilen arasında tipik ve tek boyutlu bir ilişki değil, çok katmanlı bir tabiiyet ilişkisidir. 

        Antik Yunan'da diğer devletler üzerinde askeri ve siyasi hakimiyeti olan şehir devletlerine "hegemon" (egemen) denirdi. Kavrama, Antik Yunan'daki kullanımından oldukça farklı olan günümüzdeki anlamını ise İtalyan tarihçi ve siyaset bilimci Antonio Gramsci (ö. 1937) vermiştir. Gramsci'nin çıkış noktası zor ile rıza arasında yaptığı ayrımdır. Gramsci'nin tanımladığı haliyle hegemonya, devletin veya egemen sınıfın zorlayıcı kapasitesine dayanarak kurduğu her türlü tahakküm ilişkisinin ötesinde rızaya dayanır. Rızaya dayalı hegemonya, zor kullanma tekelini elinde bulundurmak suretiyle tabiiyeti altındakilere başka bir aktörün zor kullanmasına müsaade etmez. Dahası, söz konusu aktörün kendisi de itaati veya tahakkümü zor kullanarak sağlamaz. Madunların (astlar/subalternler) geliştirdiği rıza sayesinde hegemonya inşa edilir. Bu yönüyle hakim grup hegemonyayı madunlara dayatmaz. Bilakis hegemonya, hakim sınıfın kontrolünde madunlar tarafından rıza ile geliştirilir.

        Rızanın oluşumunda Gramsci'nin entelektüel ve ahlaki liderlik olarak isimlendirdiği etken ön plandadır. Hakim sınıfın bir parçası olan entelektüeller, kanaat önderleri, gazeteciler ve sanatçılar gibi grupların rolüyle madunlar rıza geliştirerek hegemonyayı kabul ederler. Gramsci bu açıklamasıyla, Klasik Marksizmden farklı olarak ekonominin dışında medya, akademi, aile ve eğitim gibi üstyapı kurumlarına hegemonyanın oluşumunda hayati bir rol atfeder. Gramsci, Karl Marks'ın (ö. 1883) üstyapı kurumlarının sivil toplumu oluşturduğunu ve entelektüel ve ahlaki liderliğin etkisi ile rızanın sivil toplum alanında geliştirildiğini söyler. Bu anlamda Gramsci'nin sivil toplumu, hakim sınıfların hegemonyasının inşa edildiği bir alan olarak tanımlanmakla liberal sivil toplum anlayışından ayrışır.

        Grasmci'nin hegemonya kavramsallaştırması, 20. yüzyılın ikinci yarısında hakim olan Marksizmin yeni yorumlarında büyük ilgi görmüştür. Uluslararası ilişkiler, tarih ve kültürel çalışmalar gibi farklı sosyal bilim disiplinleri, Gramsci'nin kavramlarını doğrudan kullanarak veya bunlardan dolaylı şekilde etkilenerek farklı başlıklarda yeni açıklamalar geliştirmiştir. Örneğin uluslararası ilişkiler teorilerinde realist ekol, hegemonya ile uluslararası istikrar arasında ilişki kurmuş ve hegemon devletlerin, uluslararası sistemdeki hakim ve avantajlı konumlarını korumak için istikrara vurgu yaptıklarını öne sürmüştür. Bu bağlamda sistemin istikrarını korumak aynı zamanda hakim devletlerin avantajlarını korumak anlamına gelmektedir. Aynı şekilde uluslararası kurumların işlevine yapılan vurgu da ekonomi-politik bir perspektiften hegemonya kavramının yardımı ile eleştirilmiştir. Bu görüşe göre uluslararası kurumları savunmak, mevcut statükoyu ve üretim biçimlerini savunmaktır ki bu da hakim devletlerin avantajlarını devam ettirmek anlamına gelmektedir.

        Markist teorinin eleştirelliğinden etkilenen ancak kültür, düşünce ve sanat gibi alanlara Klasik Marksizm içinde yer bulamayan Kültürel Çalışmalar disiplinini de analizlerinde Gramsci'nin hegemonya etrafında kurguladığı sivil toplum-siyasi toplum, rıza-zor, entelektüel ve ahlaki liderlik gibi kavram setlerine başvurmuşlardır. Öyle ki rızanın inşasında kültürel alanın oynadığı rolü sorgulamak, "Kültürel Çalışmalar" disiplinine önemli bir fikri ve teorik dayanak sunmuştur. Hegemonya ve ilişkili kavramlar, tarih yazımına da etki etmiştir ki bunun en belirgin örneği "Maduniyet Çalışmaları"dır. Bu paradigmayı benimseyen tarihçiler, Gramsci'nin madun (subaltern) kavramından hareketle, tarih yazımında toplumun etkisiz gibi görünen ve yukarı yönde bir sosyal hareketlilik imkanından mahrum olan kesimlerin failliğinin incelenmesi gerektiğini savunmuşlardır.

        Hegemonya kavramından beslenen teorik açıklamaların çeşitliliği, kavramın sosyal bilimlere önemli bir katkı yaptığının göstergesi olarak kabul edilebilir. Kavram, özellikle gelişen teknoloji ve iletişim imkanlarıyla çeşitlenen toplumsal ilişkilerin ve farklı güç pratiklerinin analizi için yeni teorik imkanlar sunmuştur. "Hegemonya" kavramı üzerinden sağlanan açılım sayesinde, Marksist teorinin ve ardıllarının günümüz dünyasının meseleleri hakkında söz söyleme imkanı da artmıştır.

        YAZAR

        İsmail Çağlar

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa