Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Tercüme Nedir?

        Sözlüklerde ve konuyla ilgili çalışmalarda birbirinden farklı ancak hepsi aynı doğrultuda olan birçok tanımı yapılan tercüme, en basit ifadeyle bir sözü ya da metni başka bir dile aktarmaktır. Bu aktarım iki farklı dil arasında yapıldığı gibi bir dilin lehçeleri ya da dönemleri arasında da yapılabilir ki buna diliçi çeviri denir. 

        İslamiyet öncesi dönemde tercüme eylemini karşılamak üzere evirmek, yaratmak, aktarmak, çevürmek ve döndermek gibi sözcükler kullanılmıştır. İslamiyet sonrası dönemde ise Batı Türkçesi ile yazılan metinlerde; aktarmak, çevirmek, döndermek, düzmek gibi Türkçe asıllı kelimelerin yanında tercüme etmek, nakl etmek, tebdil etmek, ta'bir etmek ve nazm kılmak örneklerinde olduğu gibi Arapça asıllı bir isim soylu kelime ile Türkçe asıllı bir yardımcı fiilden oluşan bazı birleşik kelimelerin de tercüme etkinliğini ifade etmek üzere kullanıldığı görülür. Cumhuriyet döneminden itibaren tercüme kelimesine yüklenen anlam, çeviri kelimesiyle ifade edilmeye başlanmış ve bu kelime günümüzde artık yaygın hale gelmiştir. 

        Tercüme insanlık tarihi ile başlayan bir olgudur; bu anlamda tarihte nerede medeniyet ve kültür toplulukları var olmuşsa, bunların aralarında tercüme aracılığı ile kültür ve bilgi aktarımı yapılmıştır. Kadim medeniyetlerden biri olan Antik Yunan'daki güçlü medeniyet dönemine, uzun süre kendiliğinden geliştiği zannedilmişse de bu medeniyet devresinin de Sümer, Fenike ve Mısır medeniyetleri kaynaklarından beslendiği anlaşılmıştır. 

        Cicero ve Horace gibi önemli mütercimlerin yetiştiği Roma döneminin ilk devresinde Antik Yunan yazınından bazı eserler Latinceye çevrilmiştir. Latince tercüme faaliyetlerinin ikinci devresi Hristiyanlık etkisinde gelişen tercüme hareketleridir. Bu dönemde başta Kitab-ı Mukaddes olmak üzere dini metinlerin etrafında gelişen tercüme faaliyetleri söz konusudur. 

        Tercümenin altın çağı (the Golden Era of Translation) diye nitelendirilen Abbasi döneminde; Yunanca, Pehlevice, Hintçe (Sanskritçe), Süryanice, Nabatice (Babil Dili) ve Kıbtçadan pek çok eser tercüme edildiği gibi daha önce tercüme edilen bazı eserler de yeniden tercüme edilip tashih edildi. Bu dönemde hemen hemen her konu ve alanda kaleme alınmış eserler Arapçaya tercüme edilmiştir. Bu dönemdeki tercüme faaliyetleri, organize edilmiş olup toplumun bütün katmanlarınca desteklenmiştir. 

        İnsanlık tarihindeki önemli kültür intikallerinden biri de, Abbasiler döneminde Arapçaya aktarılan Antik Yunan medeniyetinin Latince ve İbraniceyle birlikte bazı yerel diller vasıtasıyla Avrupa'ya aktarımıdır. 11. yüzyıldan başlayıp 13. yüzyılın sonlarına kadar devam eden bu kültür aktarımı İspanya, Güney Fransa, İtalya ve Portekiz gibi yerlerde cereyan etmekle birlikte, bu dönemdeki kültür aktarımını gerçekleştiren tercüme faaliyetleri yoğun olarak İspanya'daki Toledo'da cereyan etmiş ve bu dönem genel olarak Toledo Okulu diye tanınmıştır. İspanya'daki bu yoğun tercüme hareketi ve kültürel aktarımın bir benzeri de İtalya'nın güneyinde, Sicilya'da gerçekleşmiştir.

        Her millette olduğu gibi; Türkler de komşu oldukları toplulukların dillerinden etkilenmiş ve onların dillerini etkilemişlerdir. Türk tarihine genel olarak bakıldığında; Türklerin, kabul ettikleri dinler sayesinde farklı kültür ve medeniyet dairelerine dahil oldukları görülür. Sınırlı sayıda tercüme etkinliğinin varlığından haberdar olduğumuz Göktürkler döneminden sonra Türklerde tercümenin gelişimi; Tarım ve Turfan bölgesine göç edip 13. yüzyıla kadar varlıklarını sürdüren Uygurlarla devam etmiştir. Budizm, Maniheizm ve Hristiyanlık gibi dinlerin ev sahipliğini yaptığı Turfan bölgesi, çok kültürlü ve çok dinli bir yapı arz etmekteydi. Bundan ötürü Uygurlar; edebi metinlerini Sanskritçe, Soğdca, Toharca, Çince ve Tibetçe yazılan Budist ve Maniheist metinlerin tercümesi ile ürettiler. Nitekim Uygur dönemi yazını, dini muhtevada olup büyük oranda tercümeye dayanmaktadır.

        Türkler İslam medeniyetine dahil olup bu medeniyet dairesinde yazınsal üretimlerde bulunurken de önemli oranda tercüme olgusundan yararlandılar. 13. yüzyılın sonlarından itibaren ilk örnekleri görülmeye başlanan Anadolu sahası Türk edebiyatındaki ilk dönem tercüme faaliyetleri daha ziyade Anadolu'da kurulan beyliklerin yöneticileri tarafından teşvik edildi. Erken dönem Türkçe telif veya tercüme edebiyatının gelişmesi ve buna paralel olarak Türk dilinin gelişip tekamüle ermesinde, bu beylikler önemli bir rol oynadılar. Anadolu sahası dışında Mısır ve Kırım'da da Türkçeye tercümeler yapılmıştır. 

        Anadolu sahası Türk edebiyatında Osmanlı Devleti yöneticilerinin himaye ettiği ilk tercümeler, I. Murad devrinden itibaren başlamıştır. 13. yüzyılın sonundan 15. yüzyılın sonuna kadarki süreçte gerçekleştirilen tercüme faaliyetleri, Türklerin İslam medeniyetine dahil olup bu medeniyetin şekillendirdiği bir kültür ve edebiyat geleneği oluşturmalarında birincil derecede etkili olmuştur. Bu anlamda; Türkiye Türkçesinin (Osmanlı Türkçesi) oluşması, gelişmesi ve tekamüle ermesinde çok önemli etkileri görülen bu tercümeler, Türkçenin hem söz varlığı hem de dil özellikleri bakımından kaynak dillerden etkilenmesine de sebep olmuştur. Neredeyse tüm tercüme hareketlerinde olduğu gibi, 14-15. yüzyıllarda Batı Türkçesiyle yazılan tercümeler sayesinde, Türk edebiyatı müşterek İslami kültürdeki edebi tür ve şekillerle tanışmıştır. 

        Kuran'ın ilk olarak kim tarafından ve ne zaman Türkçeye tercüme edildiği kesin olarak bilinmemektedir. Mevcut verilere göre, en eski Kur'an tercümeleri anonimdir. Bununla birlikte, Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden yaklaşık bir asır sonra Kuran'ı tercüme etmeye başladıkları söylenmektedir. Kur'an-ı Kerim satır arası veya kelime kelime yapılan tercümelerle olduğu gibi genişletilmiş tercüme veya Kuran'ın şerhleri olarak da değerlendirilebilecek tefsirler yoluyla da Türkçeye aktarılmıştır. Bu bağlamda Batı Anadolu'da kurulan beyliklerin hükümdarları adına Yasin, Tebareke (Mülk), Amme (Nebe') ve İhlas gibi küçük surelerin tefsirlerinin kaleme alındığı görülmektedir. Kuran'ın Batı Türkçesiyle tercüme ve tefsir edilmesi 15. yüzyıldan sonra da günümüze kadar artarak devam etmiş ve bu sahada geniş bir yazma literatür ortaya çıkmıştır. 

        16. yüzyılın sonuna kadarki süreç içerisinde, klasik Türk edebiyatına modellik teşkil eden Fars edebiyatının neredeyse tüm klasik eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir. Anadolu sahası klasik Türk edebiyatındaki tercüme geleneğine kaynaklık eden temel iki dil Arapça ve Farsçadır. Bu iki dilin dışında Yunanca, Latince, Fransızca ve Almanca gibi Batı dilleri kaynaklık görevi yapmıştır. Edebiyat dışı tercüme faaliyetlerine kaynaklık etmede Arapça açık bir ara ile öne çıkmakta iken edebi tercüme faaliyetlerinde ise Farsçanın üstünlüğü barizdir. Bu iki dil tercüme faaliyetlerine doğrudan kaynaklık ettikleri gibi, dolaylı olarak da yani vasıta dil olarak da tercüme faaliyetlerinde yerlerini almışlardır.

        Türk tarihinde önemli bir kırılmanın yaşandığı 19. yüzyıldaki tercüme etkinliklerinin baskın özelliği, Batı'dan yapılan aktarımların yoğunlaşması ve çeşitlenmesidir; ancak bu dönemde, 13. yüzyılın sonundan itibaren başlayan İslami kaynaklı tercüme faaliyetleri de kesintisiz olarak devam etmiştir. Önceki yüzyıllarda belirli alanlarda başlayan Batı'dan tercümeler, bu yüzyılda daha da çeşitlenip artarak modern bilimin Osmanlı'ya geçişini hızlandırırken; bu yüzyıldan itibaren felsefe ve edebiyat sahasında yapılan tercümeler, Osmanlı toplumunu farklı bir medeniyet sahasına yönlendirmesi bakımından hayli etkili ve önemli olmuştur. Bu tercümelerle birlikte; yeni bir edebi ve kültürel yöneliş başlamış, Türk edebiyatı tanışık olmadığı yeni edebi türler ve temalarla tanışma fırsatı bulmuştur.

        19. yüzyılda Batı'dan yapılan tercümeler için Fransızca çoğunlukla kaynak dil olmakla birlikte, özellikle felsefe ve edebiyat dışındaki konularda İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça, Bulgarca, Hırvatça gibi dillerden de tercümeler yapılmıştır.

        Bu yüzyılın tercüme açısından diğer bir özelliği de, tercüme faaliyetlerini kurumsallaştırma girişimleridir. Yüzyılın başından itibaren başlayan bu girişimler, Cumhuriyet dönemine kadar devam edecek ve nihayet Hasan Ali Yücel (ö. 1961) döneminde başarılı sonuçlar verecektir

        Tanzimat'tan sonra, gerek Batı gerekse Doğu kaynaklı olsun, hız kazanmaya başlayan tercüme faaliyetleri özel kişi ve kuruluşlarca yapılmaya devam edilirken Lale Devri'nden itibaren başlayan kurumsallaşma hareketleri de hız kazanmıştır. Kurulan birçok tercüme müessesesi sayesinde özellikle Batı'dan birçok eser tercüme edilmiştir. Cumhuriyet dönemi ise tercüme faaliyetlerinin devlet eliyle yönlendirildiği en önemli safhadır. Henüz Cumhuriyet kurulmadan evvel, TBMM hükûmetleri döneminde, 1920'de kurulan Telif ve Tercüme Encümeni 1922 yılının sonuna dek herhangi bir tercüme eser ortaya koyamasa da tercümenin kurumsallaşması bağlamında önemli adımlar atmıştır. Alfabe reformundan 1938 yılına kadarki sürede, devlet basımevinin neşrettiği tercüme eserlerde bir artış olmuşsa da tercüme faaliyetlerinin daha çok özel yayınevleri tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Tercüme Heyeti'nin 1926'da lağvedilmesinden sonra, tercüme meselesinin tekrar bir devlet politikası yapılıp sistem ve yoğun çalışmalarla tercüme faaliyetlerinde başarılı sonuçlar alınması, İnönü döneminin Maarif vekillerinden Hasan Ali Yücel dönemine rast gelir. Hasan Ali Yücel 1939'dan itibaren tercüme konusundaki düşüncelerini gerçekleştirmenin ilk adımlarını atar. 1941'den itibaren Dünya Edebiyatından Tercümeler serisi altında Tercüme Bürosu'nun belirlediği plan doğrultusunda çeviri eserler yayımlanmaya başlar. Çoğunluğunu, başta Türk Hümanizmasının gerçekleşmesi için vazgeçilmez olan Yunan ve Latin klasikleri olmak üzere, Fransız, Alman, İngiliz, Rus ve İskandinav ülkeleri gibi Batı eserlerinin oluşturduğu bu eserler arasında çok az da olsa birkaç Şark-İslam metni de bulunmaktadır. Bunun neticesinde Hasan Ali Yücel'in büyük rol oynadığı 1940-1950 yılları arasındaki yoğun ve düzenli tercüme etkinliğinde bir düşüş yaşanmaya başlamıştır. Ancak bu tarihten sonra özel kişi ve kuruluşların tercüme etkinliklerindeki rolü tekrar ivme kazanmaya başlamıştır. 

        YAZAR

        Sadık Yazar 

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa