Kişinin bir partiyi kendisine diğerlerinden daha yakın görerek bu partiye karşı olumlu hisler beslemesi ya da günlük dilde ve saha çalışmalarında kullanıldığı haliyle bu partiyi tutması şeklinde tanımlanabilir. Literatürde "parti kimliği" veya "parti aidiyeti" olarak da geçen partizanlık, kişinin sosyal kimliklerinden biridir.
Michigan ekolünün temsilcileri, "Amerikan Seçmeni" isimli ünlü çalışmalarında partizanlığın erken sosyalizasyon sürecinde (sosyal çevre, diğer kimlikler ve özellikle ailenin etkisiyle) geliştiğini, zaman içerisinde katılaştığını ve siyaseti yeniden şekillendiren seçimler haricinde pek değişmediğini iddia etmişlerdir. Parti aidiyetleri kuvvetli seçmenler, partilerine daha sadık olmakta ve parti tercihlerini değiştirmemektedirler.
1980li yıllarda ortaya çıkan revizyonist ekol ise partizanlığın siyasi görüş ve değerlendirmelerinin bir toplamı olduğunu, siyasi gelişmelerle güncellendiğinden güçlenip zayıflayabileceğini ve zamanla başka partilere de aidiyet duyulabileceğini öne sürer. Partizanlığın oy tercihini en iyi açıklayan faktör olduğunu iddia eden sosyal-psikoloji kökenli Michigan ekolünün aksine, rasyonel tercihçi revizyonist yaklaşımda ideoloji ve siyasal tercihlerine daha büyük önem atfedilmektedir. Son yıllarda ortaya çıkan melez modeller ise parti aidiyetleri kuvvetli olmayan seçmenlerin siyasal ve ideoloji temelli oy kullanmaya daha yatkın olduklarını öne sürmektedir. Az partili ve kurumsallaşmış demokrasilerin aksine, Türkiye gibi siyasi partilerin uzun ömürlü olmadığı ülkelerde uzun soluklu parti aidiyetlerinden bahsedilemez. Bu durum, seçmenlerin "parti ailelerine" bağlanmalarına ve birbirlerinin ardılı olan, benzer ideolojilere sahip partileri desteklemelerine sebep olmaktadır.
Partizanlık, kişilerin siyasi gelişmeleri izlerken taktıkları ve siyasi görüşlerini etkileyen bir filtre olarak da tasavvur edilebilir. Siyaset hakkında bilgili olmayan kişiler, siyasi meseleleri anlamlandırmakta tuttukları partilerin ve temsilcilerinin konumlarını "sezgisel ipuçları" olarak kullanmaktadır. Öte yandan, bu partizan filtreler aidiyetleri kuvvetli seçmenlerde "algısal ön yargıların" oluşmasına neden olabilmektedir.
Siyasi kutuplaşma, parti aidiyetini ve bunun kuvvetini belirleyen en önemli etkenlerdendir. Örneğin ABD'de kutuplaşmanın yükseldiği 1980'lere kadar partizanlığın azalmakta olduğu öne sürülmüşse de artan kutuplaşma ile partizanlık hızla yükselmiştir. Partilerin birbirlerinden ayrışmasıyla partizan aidiyetleri kuvvetlenen seçmenler, diğer partilerden giderek uzaklaşmakta ve oy tercihlerini değiştirmemektedir. Böylece partizanlığın bir yekûnu olarak tanımlanabilecek "makropartizanlık" pek değişmemekte, dolayısıyla parti aidiyetinin yüksek olduğu ülkelerde büyük ölçekli oy kaymaları nadiren gözlemlenmektedir.
YAZAR
Mert Moral