Sözlükte "korumak, korunmak, çekinmek, korkmak, itaat etmek" gibi anlamlara gelen takva kelimesi, dini terminolojide "Allah karşısındaki sevgi, saygı, itaat, hürmet, korku vb. tutumların yönlendirmesi neticesinde yaratıcının emir ve yasaklarına karşı gelmekten dolayısıyla O'nun azabından sakınmayı" ifade eder. Takva duygusuna sahip olan kişiye "müttaki" denir.
Takvada Hakk'ın hoşnutluğunu ve muhabbetini kaybetme kaygısını her an hissetme ve bu çerçevede davranış geliştirme anlamı öncelikli konumdadır. Kavramın etimolojik kökenindeki "korku" anlamı, korkunç bir nesneden değil, seven ile sevilen arasındaki muhabbet bağını ortadan kaldıracak her tür fiilden sakınmayı ifade eder.
Takvanın değeriyle ilgili Kur'an'da şu hususlara vurgu yapılmıştır: Allah takva sahibi olanlarla beraberdir, onları korur ve yardım eder; Allah takva ehlini sever ve onların dostudur. Takva aynı zamanda iman ve kalple ilgili bir kavramdır. Resûlullah'a karşı saygılı olanlar Allah'ın kalplerini takva için imtihan ettiği kimseler olarak nitelendirilmiştir. Allah'ın hükümlerine saygı göstermek kalplerdeki takvadandır. Nefse/kalbe takvayı Allah ilham eder.
Hz. Peygamber'in eliyle göğsüne işaret ederek "Takva buradadır." buyurması (Müslim, "Birr", 3; Tirmizi, "Birr", 18), takvanın her şeyden önce kalbin ameli olduğunu gösterir. Bu tespit, Gazzali'nin "müminin iradesiyle kalbini kötülüklerden arındırması" şeklindeki takva tanımında yerini bulur. Diğer bir ifadeyle takva ancak kalbin temizlenmesi ve arınmasıyla ortaya çıkan bir erdemdir. Bu erdemi kuşanan takva sahibi birey, Hakk'la ilişkisinde Hakk'ın rızasına aykırı hareket etmeme, sevgisini perdelememe, hatırını incitmeme adına tüm emir ve yasaklarının gereğini samimiyetle ve titizlikle yerine getirir. Bu açıdan, ibadetlere anlam ve ruh kazandıran insanın derunundaki takvadır. Yaygın güncel kanaatin ve popüler toplumsal hafızanın aksine, takva sadece zahiri göstergeleri itibara alınarak, kulun çokça yerine getirdiği ibadet ritüellerine ve alışkanlıklarına bakılarak, dini konularda ve fıkhi hükümlerde vesveseye varan tutkulara nazar edilerek anlamlandırılacak bir olgu değildir. Takvanın en güçlü unsurları ihlas, ihsan ve huşÃ»dur. Hakk'ı görüyormuşçasına kullukta bulunmak, basiret gözüyle itaat etmek, samimiyetle Allah'a yönelmek, Hakk'ın huzurunda titrek bir kalbe sahip olmak dindar insanın takva halidir.
Takvayı kalbin bir yönelimi olarak gören Haris el-Muhasibi'ye göre "İtaatin kökeninde vera, veranın kökeninde takva, takvanın kökeninde ise nefsi arzulardan alıkoymak vardır. Bütün bunların aslı ise havf ve recadır, yani korkmak ve ümitvar olmaktır. Nefsi arzu nesnelerinden alıkoymak ise Allah'ın kullarına kalp ve eylemleriyle amel etme mecburiyeti getirdiği şeyleri yerine getirmektir." Bu tanımlamaya göre takvanın ortaya çıkması nefsin tüm kötülükleri terk etmesine (züht), ayartıcı şehvetlerden temizlenmesine, kalpte Hakk'tan başkasına yer bırakmamaya bağlıdır.
Takva sevap-günah, helal-haram konusunda derin bir hassasiyeti gerektirir. İslam'da helal ve haramlar bellidir. Ancak bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır. Bu tür şüphelerden sakınan kimse dinini ve şerefini korumuş olur. Bir hadiste şüpheli olan şeylerin terkedilip şüpheli olmayanlara yönelinmesi tavsiye edilmiştir (Buhari, "Büyûʿ", 3). Bu ve benzer diğer hadisler, helal ve mubah olmaması muhtemel bulunan şeylerden kaçınmanın takva gereği olduğunu gösterir.
Tasavvuf literatürü, dindar bireydeki açılımlarına göre farklı dereceler kazanan takvayı kategorize eder. Helalliği şüpheli şeylerden uzak durmak anlamındaki vera ve ihtiyat hali sıradan dindarın takvasıdır. Alt derecedeki takva, fetva tabiriyle sembolize edilen zahiriliğin alternatifi görülmüştür. "Fetvayı kalbinden iste." (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 228), "Günah seni rahatsız eden ve yaptığında içine sinmeyen şeydir." (Tirmizi, "Sıfatü'l-kıyame", 60) hadislerinde bu türden takvaya işaret edilir. Helal olan şeylerde azla yetinmek yani zühd hali ise havassın takvasıdır. Havass-ı havas veya ariflerin takvası Allah'tan başka her şeyden Allah ile korunmak, Allah'ı her şeye karşı zırh edinmek, neticede Hakk'tan başkasına bağlanmamak ve gönlünde sadece O'na yer vermektir.
Takva İslami ilimlerin çeşitli alanlarında gündeme gelen ve dikkate alınan bir kavramdır. Fıkıhta devlet başkanlığı ve hakimlik görevlerinin yanında şahitlik, velayet ve vesayet ehliyeti için gerekli görülen ahlaki adalet; "büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek ve farzları yerine getirmek" şeklinde belirlenmiş, kişinin takva ve ahlaki olgunluğa sahip olmasını sağlayan bir erdem sayılmıştır. Cemaat namazına imamlık yapacak kişide aranan özellikler arasında namazla ilgili hükümleri bilmek, Kur'an'ı düzgün okumak ve takva sahibi olmak en başta gelmektedir. Hadis ravilerinin güvenilir sayılması için aranan nitelikler arasında yer alan adaleti oluşturan başlıca unsur takvadır.
YAZAR
Semih Ceyhan