Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Stoacılık Nedir?

        Stoacılık, felsefe tarihinde Helen-Roma felsefesi olarak adlandırılan dönemde ortaya çıkmış dört felsefe akımından birisidir. Helen-Roma felsefesinin, Aristoteles sonrası Atina'sında kurulan iki felsefe akımıyla yani Stoacılık ve Epikourosçulukla MÖ 4. yüzyılda başladığı ve Roma İmparatorluğu'nun egemen olduğu MS 2. yüzyıla kadar devam ettiği genellikle kabul edilmektedir. Bu dönemde ayrıca Şüphecilik ve Yeni Platonculuk akımlarının da etkili olduğu bilinmektedir. Bu kadar uzun bir döneme yayılan Helen-Roma felsefesi içinde Stoacılığın oldukça belirleyici bir felsefe okulu olduğu ve erken, orta ve geç Stoa (ya da Roma Stoası) olmak üzere üç dönemde Stoacı düşüncelerin şekillendiği söylenebilir. Eski Stoa okulunun kurucusu olan Kıbrıslı Zenon'la (ö. MÖ 262) başlayan bu düşünce, özellikle Khrysippos'un (ö. MÖ 207) felsefe sistemiyle yerleşmiş; orta Stoa olarak adlandırılan dönemde (Temsilcileri arasında Panaitios ve Poseidonios öne çıkmaktadır.) Platon'un (ö. MÖ 348/7) düşüncelerine kısmen de olsa yaklaşmış ve Roma döneminde Epiktetos (ö. 135), Seneca (ö. 65) ve Marcus Aurelius'un (ö. 180) düşünceleriyle Roma Stoası olarak en son noktasına ulaşmıştır.

        Stoa okulu adını Zenon'un ders verdiği yer olan "Stoa Poikile"den (Resimli Revak) alır ve Zenon'un düşüncesi bize erken dönem Stoa düşüncesinin ana hatlarını verir. Öte yandan Zenon'un öğrencilerinden olan ve felsefenin her alanında yedi yüze yakın kitap yazdığı söylenen Khrysippos, Stoa düşüncesini sistemli bir şekilde kuran kişi olarak değerlendirilebilir. Erken dönem Stoa düşüncesine göre felsefe; mantık, fizik ve etik olmak üzere üç alana ayrılır. Bu üç alanın ilişkisini ortaya koymak için Stoa düşüncesi çeşitli benzetmeler kullanmıştır. Bu benzetmelerden birisine göre felsefe bir tarla gibidir: Tarlayı çevreleyen çit mantık, tarladaki ağaçlar ve toprak fizik ve bu ağaçlardan alınan meyveler ise etiktir. Bu benzetmenin de bize gösterdiği gibi, felsefeyi oluşturan üç temel alan arasında doğrudan bir bağlantı vardır ve etik, felsefenin nihai noktasını oluşturmaktadır. Zaten gerek Epikourosçuluk gerekse Stoacılık, bu dönemde, pratik yaşam meselelerine yönelmiş ve bilgece bir yaşamın nasıl sürdürülmesi gerektiği düşüncesine yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, Stoa düşüncesi böylesi bir yaşamın temelini verebilecek bir mantıksal sınırlamaya ve fizik başlığı altında da bir ontolojiye ihtiyaç olduğunun farkındadır. Dolayısıyla gerek mantık alanındaki ayrımlar gerekse fizik alanındaki kavramlar, etik alanının temelini oluşturmaktadır. 

        Stoacılar mantık alanını genelde ikiye ayırırlar: retorik ve diyalektik. Retorik belirli konularda güzel konuşma bilgisi olarak tanımlanır. Diyalektik ise doğru olanın, yanlış olanın ve ne doğru ne de yanlış olanın bilgisidir. Stoa düşüncesinde mantık alanında diyalektiğin kesin bir belirleyiciliği vardır. Retorik; meclislerde, mahkemelerde, törenlerde nasıl konuşulacağının bilgisidir. Retoriğin ögeleri şu şekildedir: buluş, anlatım, düzen ve sunuş. Diyalektik, sözlerin (anlamların) ögeleri ve dil olmak üzere ikiye ayrılır. Ögeler ise izlenim ve bundan kaynaklanan cümleler, yüklemler, terimler, cins ve türler, sözcükler, mecazlar, akıl yürütme biçimleri vs. gibi ögelerdir. Dikkat edilirse burada Stoacılık sadece epistemolojiyi değil, dil felsefesini de mantık alanına dahil etmektedir. Mantık alanında epistemolojik çözümlemenin bize sunduğu temel kavram, izlenim (phantasia) kavramıdır. Stoacılara göre izlenim "şeylerin ruh üzerindeki izi"dir. Buna örnek olsun diye yüzüğün balmumu üzerinde bıraktığı izi örnek verirler. Stoacılara göre iki tür izlenim vardır: kavrayıcı izlenim (phantasia kataleptike) ve kavrayıcı olmayan izlenim. Kavrayıcı izlenim hakikatin ölçütüdür (kriterion). Bir bütün olarak bilginin oluşumunda ise duyu organı, duyu nesnesi, bunların belirli bir yerde gerçekleşmesi ve zihin gerekir. Yani belirli bir yerde, belirli bir tarzda olan bir duyu nesnesinin duyu organları ile algılanması ve zihinde bunların kavranması gerekir. Bilginin oluşumu için duyularla ve duyusal izlenimlerle işe başlamak ve adım adım bunları sabitlemek gerekir. Bu sürecin sonunda da bilgiye ulaşılır. 

        Stoa fiziği cisimler, ilkeler, ögeler, Tanrı, sınırlar, yer ve boşluk gibi alanlara ayrılır. Tür bakımından ise üç alanı birbirinden ayırırlar: evren, ögeler ve nedenler. Stoacılar, ilkeler (aitiai) ile ögeleri (stoikheia) birbirinden ayırırlar. Oluşmamış ve yok olmayacak olanlar ilkelerdir; ögeler ise (özellikle dört öge) kozmik yangında yok olacaktır. Cisimler ise evrene hükmeden iki temel ilkeyle belirlenir: Tanrı ve madde. Tanrı ve maddenin ilişkisi çerçevesinde Stoacılar panteist bir evren tasarımı geliştirirler. Stoacılara göre evrende iki ilke belirleyicidir: etkin ilke ve edilgin ilke. Etkin ilke Tanrı, edilgin ilke ise maddedir. Stoacılar bu iki ilkeyi neden ve madde olarak da adlandırırlar. Maddenin edilgin bir şekilde biçim alıcı, Tanrı'nın ise etkin bir şekilde biçim verici olduğunu söylemek uygun olacaktır. Ama bu iki ilkenin belirleyiciliği ile oluşan cisimsel dünya Stoa fiziğinin bütününü oluşturmaz. Stoa fiziğinde cisimsizleri de işin içine katmamız gerekir. Cisimsizler derken genellikle cisimler yoluyla gerçekleşen oluş halini kastederler. Stoacılarda cisimsiz olarak adlandırılan şeyler şunlardır: boşluk, mekan, zaman ve lekton. Bunlar bedensiz, cisimsiz olanlardır. Önemli kavramlardan birisi olan lekton ise bir şeye işaret eden sözün, işaret ettiği şeyle (belirli bir cisim) ilişkisinde ortaya çıkan "anlam"dır. Cisimlerin yanında cisimsizler de söz konusu olduğundan, varlığa ilişkin en kuşatıcı kavram "evren" olamaz. Stoacılar bu en kuşatıcı kavramı "to ti" (Latince "quid") olarak yani "bir şey" olarak adlandırır. "To ti", Stoacılara göre var olanın cinsi ya da en genel cinsidir. Hem cisimli hem de cisimsiz olan şeyler, "bir şey" olarak adlandırılmaktadır. Stoacılara göre evrenin bütününe soluk (pneuma) nüfuz eder. Pneuma her şeyi ayakta tutan güçtür. Bedenlerimizi canlı tutan ruh, bu pneumanın bizim üzerimizdeki etkisi yani evrensel olan soluğun bizim bedenimize nüfuz etmesidir. Orta dönem Stoacılardan Poseidonios (ö. MÖ 51) ruhu (psykhe) da sıcak bir soluk (pneuma) olarak tanımlar. Onun aracılığıyla soluk alıp veririz. Stoacılar ruhu da sekiz kısma ayırırlar: beş duyu, içimizdeki yaratıcı güç, konuşma yetisi ve düşünme yetisi. İçimizdeki yaratıcı güç, hegemonikon'dur yani yönetici ilkedir. Biraz önce de söylendiği gibi genel olarak ruh, özelde ise hegemonikon evrensel soluğun bizdeki görünümüdür. Evrene tam anlamıyla bir tanrısal öngörü ("pronoia", Latince: "providentia") hükmeder. Bu tanrısal öngörü, evrendeki etkin ilke olan Tanrı'dan kaynaklanır. Bu nedenle, doğa Tanrısal bir düzenin, nedenler düzeninin bir görünümüdür. Nedenler düzeni de Stoacılıkta "kader" olarak düşünülür. Kader dediğimiz şey, doğadaki bu nedenler düzenidir. 

        Stoa etiği, fizik alanında ortaya konan bu doğa tasarımının üzerinde şekillenir. Stoacılar etiği sekiz alt başlığa ayırırlar: 1. İçgüdü, 2. İyi ve Kötü Şeyler, 3. Tutkular, 4. Erdem, 5. Erek, 6. En yüksek değer, 7. Eylemler ve ödevler, 8. Yönelmeler ve kaçınmalar. Etiğin ilk kısmı olan içgüdü, bütünüyle oikeiōsis öğretisine dayanır. "Kendine yakınlık", "kendiyle bağdaşma" olarak çevirebileceğimiz bu kavram, birçok Stoa uzmanı tarafından Stoa felsefesinin temeli olarak görülmüştür. Doğa bizi kendimize yakın kılmıştır ve kendi doğamızla bağdaşmamızı sağlamıştır. İnsan dışındaki diğer canlılarda bu bağdaşma doğrudan içgüdü yoluyla olurken insanın belirleniminde akıl da rol oynar. Dolayısıyla insanın doğasıyla bağdaşması, onun akla göre hareket etmesi anlamına gelir. Akıl sahibi olmak bakımından da insan tüm akıl sahibi varlıkların oluşturduğu evrenin bir yurttaşıdır (kosmou polites). Böylece etik alanında oikeiōsis öğretisinin bir sonucu olarak Stoacılıkta kozmopolitanizm fikri gelişir. İnsanın akla göre hareket etmesi, onun doğaya göre hareket etmesi anlamına gelir. Bu çerçevede Stoacılar, "doğaya göre yaşama" fikrini kendi etik düşüncelernin temeline koyarlar. Doğaya göre yaşamak ya da Epiktetos'un (ö. 135) ifade ettiği gibi, doğayla "senfonik" bir ilişki içinde olmak, bilge kişinin temel ödevi ve erdemidir. Stoacılar erdemleri aynı zamanda iyi olarak adlandırırlar. Temel erdemler, Platon'un da erdemleri olan adalet, cesaret, aklı başındalık ve ölçülülüktür. İyi olarak değerlendirilen bu erdemlerin karşıtları ise kötü şeyler olarak belirlenir. Bu iyiler ve kötülerden başka bir de bilge kişinin ilgisiz kalması gereken şeyler ve durumlar söz konusudur. Yaşam, ölüm, bedensel güzellik ya da çirkinlik bu türden ilgisiz kalınması gereken şeylerdir. Öte yandan bunlardan bazıları tercih edilir (örn. yaşam) bazıları ise tercih edilmez (örn. ölüm). Stoacılara göre tutku (pathos) ise ruhun akıldışı ve doğaya aykırı hareketidir. Stoacılar tutkuları ilkin dörde ayırıp sonra bunların altına giren diğer tutkuları belirlemişlerdir. Bu dört temel tutku, ruhsal anlamda acı, korku, arzu ve hazdır. Doğaya göre hareket etmesi gereken bilge kişinin özgürleşmek için bu tutkuları dizginlemesi ve onlardan azade olması gerekmektedir. Bu anlamda, özgürleşmek; bilge kişinin kendisini belirlemesi, daha doğrusu elinde olan şeyleri belirleyebilmesi yoluyla olur. Elimizde olmayan şeyler ise doğanın nedensel ilişkileri yoluyla belirlenen kaderin sonucudur ve bu kaderin belirleniminden kaçmak mümkün değildir. Öyleyse bilge kişi, erdemli ve doğaya uygun bir yaşam sürmek yoluyla kendi elinde olanı belirleyebilir ve bu anlamda sadece bilge kişi özgürdür.

        YAZAR

        Çetin Türkyılmaz

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa