İslam medeniyetinin yayıldığı coğrafyada 7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar farklı okulların evrenin fizik ve matematik tasvirine ilişkin geliştirilen istidlali (rasyonel) açıklama modellerinin tümünün ortak adıdır. İslam medeniyeti kendinden önceki insanlığın her konudaki hafızasını miras aldı, sahiplendi ve özümsedi. Medine, Basra ve Kûfe'de dil bilimleri, dini bilimler, özellikle usûl bilimleri, kelam, tasavvuf ve tarih gibi alanları kurdu. Akdeniz medeniyet havzasını Çin'den Endülüs'e kadar genişletti. Bu coğrafyalarda üretilmiş, insanlığın ortak-hafızasında nispeten kül halinde mevcut felsefe-bilim üretimini canlandırdı; kağıda aktardı ve kitaba dönüştürdü. Özellikle M.S5. yüzyılda sönümlenen matematiksel bilimler ile MS 6. yüzyılda sessizliğe bürünmüş mantıksal/fiziksel bilimleri hakiki anlamıyla diriltti. Bağdat'ta "ortak-bir-masa"da toplanan bu birikimi, gerçeklik kürelerine ilişkin içerdikleri farklı değişkenleri dikkate alıp mukayese etti ve tenkide tabi tuttu. Bu süreçlerden sonra hem deneyimleyerek (tecrübe) hem gözlemleyerek (müşahede) hem gözetleyerek (rasad) hem de nazari yöntemlerle tashih ameliyesine kalkıştı. Tüm bu süreci, tercüme ve telif etkinliği ile birlikte yürüterek tashih yanında kendi tekliflerini de yapmaya başladı.
Bu zeminde tarihsel süreçte evreni açıklamak için farklı rasyonel açıklama modelleri geliştirdi. Bu modellerden birincisi farklı alt okulları da içeren kelami bakış-açısıdır. Kelami bakış-açısı evrene ilişkin geliştirdiği dizgenin temel ontik birimi olarak cevher-i ferdi (atom) aldı ve buna dayalı tanecik fiziğini geliştirdi. Bu temel üzerine kelami bakış-açısı, teoloji, kozmoloji, astronomi, fizik, insan ve toplum anlayışları gibi pek çok konuda rasyonel modeller oluşturdu. Mekan, zaman, hareket, nitelik ve nicelik gibi fiziki dünyanın en temel özellikleri hakkında geliştirdiği görüşlerde bu modellerin sonuçlarını paylaştı. Adet ve miktar anlayışları da cevher-i ferd ontolojisinin içinde tanecik fiziğine uygun bir şekilde gelişti. Bu da özellikle kadim dönemden miras alınan adedi ve hendesi gibi iki önemli alt dala sahip tealimi felsefenin yeniden yorumlanmasını zorunlu kıldı ve cevher-i ferd ontik birimine dayalı matematiksel yaklaşımların gelişmesine imkan sağladı.
İkinci önemli bakış-açısı, farklı felsefe-bilim geleneklerinin bir terkibi olan "el-Kimya"dır. Bu bakış açısı temelde nitelikçi ve sürekli ontik birimlere dayanan ontolojik bir zemine dayansa da "ilm el-mizan" adlı yöntemle tabiatın niceliksel idrakine ilişkin güçlü yaklaşım sergiler. Bu yöntemi sadece madenlere değil, bitkilere ve hayvanlara, hatta belirli bir oranda insanlara da uygulamak ister; niteliklerin dahi niceliksel idrakine yeltenir. Bu çerçevede teoloji, kozmoloji, doğa felsefesi, toplum ve insan felsefesi gibi alanlarda da farklı düşünceler geliştirir. Bu bakış-açısında mizan yönteminin hakikati, sadece nazari mülahazalarda değil (inde el-muzakere), tersine işte, deneyde (inde el-amel) ortaya çıkar. Bu nedenle kurduğu laboratuvarlarla sanayi, ilaç ve tıp gibi alanlara ciddi katkıda bulunur.
İslam felsefe-bilim tarihinin üçüncü önemli okulu, Antik Yunan ve Helenistik dönem birikiminden farklı kanallarla tevarüs edilen en nihayetinde bir "öz" araştırması olan mantıki felsefe-bilim çizgisidir ve büyük oranda Aristoteles dizgesinin Helenistik dönemde aldığı biçimin yeniden ifadelendirilmesi ve akabinde farklı etkilerin altında geliştirilmesidir. Hem bir hareket metafiziğine ve yine hem de bir hareket fiziğine dayalı bu dizge, "madde-suret"i ontik birim olarak kabul eder ve nitelikçi bir doğa felsefesi kurar. Tanım ve yargı nazariyelerinin zemininde bulunduğu burhan fikri etrafında örgütlenen bir yöntem kullanan mantıki felsefe, metafizik biliminin verdiği ilkeler üzerinde dört neden nazariyesine bağlı olarak teleolojik/hiyerarşik bir ontoloji ve doğa felsefesi geliştirir. Madde, suret, hareket, mekan, zaman gibi tümel kavramlar yanından yeryüzü cisimleri ile gökyüzü cirimlerini tutarlı bir dizge olarak inceler. Madenler, bitkiler ve hayvanlar ayrıntılı bir şekilde tasnif edilir, betimlenir ve çözümlenir. Başta idrak olmak üzere insana ilişkin bedeni ve nefsi tüm işlevler ele alınır. Tümel, özsel ve kesin bilgi mefkûresi ve tutarlı bir mantık ile ilk ilke, evren ve insan hakkında kuşatıcı bir felsefe-bilim çerçevesi oluşturan bu dizge, bu özellikleri ile son derece etkin olur ve yaygın bir biçimde kullanılır.
Büyük oranda tüm Akdeniz medeniyetlerinin ortak bir üretimi olan ve Antik Yunan, özellikle Helenistik dönemde bir tür form/sûret araştırması olarak karşımıza çıkan tealimi felsefe hem adedi hem de mikdari alt dallarıyla kısmen bağımsız kısmen mantıki felsefeye eklemlenmiş olarak varlığını sürdürdü; özellikle Ay-üstü dünya ile ışık gibi kaynağını Ay-üstü dünyada bulan olgu ve olayların açıklaması için kullanıldı. Bu çerçevede özellikle karışık bilim denilen astronomi, optik, mekanik vb. bilimler mantıki felsefe ile tealimi felsefe arasında bir çatışma alanı oluşturdu. Tealimi felsefe, özellikle astronomi ve onunla ilişkili bilimler, hendese, koni kesitleri, kirişler trigonometrisi, optik, mekanik vb. bilimler konusunda, büyük oranda bir form/sûret araştırması olarak devam etti ve son derece özgün eserler verdi.
Tüm bu felsefe-bilim dizgeleri yanında tarihte ilk olarak İslam medeniyetinde yepyeni bir hisabi bakış-açısı kuruldu ve geliştirildi. Mezopotamya metrik matematiği ile Yunani-Helenistik form/sûret matematiği dışında, matematik nesneleri ne tek başına somut maddi yapılar ne de özsel formlar olarak gören hisabi yaklaşım, Basra ve Kûfe'de usûl kavramı etrafında gelişen algoritmik zihniyetin muhtelif nicelik türlerine uygulanması ile Harizmi tarafından kuruldu. Bu dizgede sayı, dilsel, harfi ya da rakami gibi simgesel bir varlık olarak kabul edildi ve konuyla ilgili Hint birikimi de dikkate alınarak "sıfır"ı da içeren ondalık konumsal sayı dizgesi kuruldu. Bu dizgeden hareket edilerek bilinenlerin hisabı (hisab-i maÊ»lûm) geliştirildi. Bu yaklaşım hem sittini hem zihni hem de hindi dizgelere uygulandı. Böylece sayı ve ona ilişkin tüm haller hem harici hem de zihni varlıklar olarak görüldü ve bunlar belirli bir algoritma içinde ilişkisel olarak varlığa gelen yapılar olarak yorumlandı. Aynı düşünce bilinmeyen niceliğe uygulanarak cebir bilimi (hisab-i mechûl) kuruldu. Benzer şekilde mikdari niceliğin adedi nicelik türünden temsil edilmesi meşru kabul edilerek misaha (uygulamalı geometri) varlığa getirildi ve sırf hendeseden ayrı bir alan olarak kabul edildi. Böylece İslam temeddünü tarihi boyunca İlm el-Hisab adı altında toplanan ve haklarında yüzlerce eser yazılan hisab-i malûm, hisab-i mechûl/mecbûr ve memsûh/misaha kurulmuş oldu. Bu dizgenin dini konular dahil, farklı bilim alanlarına ve zanaatlara uygulanması, nicelik dolayısıyla matematik ile tabiat ilişkisini de yavaşça dönüştürdü.
Kısaca İslam medeniyetinde tarihi süreçte evrenin fizik ve matematik tasvirine ilişkin farklı istidlali (rasyonel) açıklama modelleri geliştirildi.7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar bu modelleri üreten önemli isimler yetiştirildi; çığır açıcı eserler kaleme alındı ve önemli teoriler üretildi. Öyle ki, İslam medeniyetinde varlığa gelen tüm bu gelişmeler sonraki felsefe-bilim tarihini, dünya-ölçeğinde, tersinemez şekilde belirledi.
YAZAR
İhsan Fazlıoğlu