Küresel yönetişim kavramı siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlara ulus-devletlerin, ulus-üstü ve ulus-altı örgütlerle kolektif biçimde, diyalog ve müzakere sürecine dayanarak çözüm aramasını kapsayan bir uluslararası ilişkiler kavramıdır. 1980'li yıllarda başlayan ve 1990'lı yıllarda hızlanan küreselleşme süreci (bkz:Küreselleşme), küresel sorunları ve riskleri sadece devlet egemenliği ve güvenliği perspektifinden değil, aynı zamanda insani durum ve insani güvenlik temelinde ele alan bir demokratik yönetişim gereksinimini de ortaya çıkarmıştır. Küresel yönetişim aktörleri bir üçgeni andırmaktadır: önemini muhafaza eden ulus-devletler; Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Para Fonu (IMF), G8 ya da G20 gibi ulus-üstü aktörler ile Uluslararası Af Örgütü, Greenpeace, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi küresel düzeydeki sivil toplum kuruluşları ile yerel düzeydeki toplumsal hareketlerden oluşan ulus-altı aktörler bu üçlü sacayağının ayrılmaz parçalarıdır. Bir örnek vermek gerekirse, iklim krizi kapsamında imzalanan Paris İklim Antlaşması (2016) ve onu takip eden süreç bahsi geçen üçgenin tüm saç ayaklarının taraf olduğu çok önemli bir küresel yönetişim sürecidir.
Küresel yönetişim anlayışının temel sorun çözme mekanizması diyalog ve müzakeredir. Ulus-devletlerin küresel yönetişim alanındaki rollerini etkin bir biçimde yerine getirebilmesi için de bu süreci benimsemesi gerekmektedir. Özellikle kültürel ve ekonomik düzeylerde bu işleyiş tarzı "polysentrik" ve dolayısıyla çok boyutlu, çok kültürcü, çoğulcu ve farklılık olgusunu tanıyan bir tarzda olmalıdır. Nitekim tarihsel olarak farklılıklar taşıyan toplumlardan oluşan küresel bir model ancak farklılıklar-arası diyalog üzerine inşa edilebilir. Küresel yönetişimin önemli özelliklerinden birisi de sorunlara gerçekçi çözümler ararken sadece devlet çıkarı ve güvenlik ilkesine değil, aksine meşruiyet ve adalet olgularına da geniş bir biçimde önem vermesidir. Bu bağlamda demokratik bir küresel yönetişim oluşturabilmek için güvenlik-demokratikleşme-sürdürülebilir ekonomik kalkınma olgularını ilişkisel gören bir anlayışı benimsemek ve bunun için de ulus-devletlerin demokratikleşmesi ve kendi ülke sorunlarına adalet ve demokrasi temelinde yaklaşması bir ön koşuldur. Küresel yönetişim ulus-devletlere küresel, bölgesel ve yerel süreçlerdeki gelişmeleri ve bunların etkilerini okuyabilme ve çözümleyebilme şansı verirken sivil toplum örgütleri ve hatta bireylere küresel sorunlarda etkili olma penceresini açarak küresel siyasetin demokratikleşmesine ve çok sesli hale gelmesine katkı sunmaktadır.
YAZAR
E. Fuat Keyman