Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Objektiflik Ve Subjektiflik Nedir?

        Objektif (nesnel), kişiye özgü olmayan, kişinin zihninin dışında var olduğu düşünülen bir gerçekliğin niteliğine; insanın kendi kişisel duygularından, ideolojisinden, inancından bağımsız olarak bir nesneyi, olguyu kavrama tutumuna verilen addır.

        Subjektif (öznel) ise kişiye özgü olan, herkes tarafından kabul görmeyen bir gerçekliğin niteliğine; insanın kendi duygularından, ideolojisinden, inancından, kanaatinden hareketle bir nesneyi, olguyu değerlendirme tutumuna verilen addır.

        Objektiflik en yaygın biçimiyle "değer yargılarından", "beklenti ve tercihlerden", "kişisel inanç ve eğilimlerden" bağımsız olma olarak anlaşılmaktadır. Objektifliğin böyle anlaşılması "pratik kullanımıyla objektiflik" olarak da adlandırılmaktadır. Bir görüşe göre bilim ya da araştırma "sosyal etkilerden", "çalışmanın öznesinden", "meslektaş araştırmacılardan", "pratik ve o anda yaşanan kaygılardan" ve "eğilimlerden" bağımsız olursa objektiflik gerçekleşir. Bilim ya da araştırma bağımsız değilse, o bilimin, araştırmanın ya da bilim adamının tutumunun subjektif olduğu öne sürülür. Burada "bağımsız olma"sı istenen kimi zaman bilim ya da araştırma kimi zaman da bilim adamı olmaktadır. Bu kullanımıyla objektiflik hem bilimin/bilginin hem de bir tutumun özelliği olarak görülmektedir. 

        Kimi görüşlerde, bilimin bir özelliği olarak objektiflik denilince ya bir yöntemin ya da bilim adamının tutumunun özelliği anlaşılmaktadır. Objektifliği bilginin bir özelliği olarak görenlerde de objektiflik kavramı daha çok "doğruluk" kavramı yerine kullanılır. Örneğin objektifliği bir sıfat olarak kullananlar, "doğru bilgi" yerine "objektif bilgi" demektedirler. 

        Tutumun özelliği olarak objektiflikte ise kişinin tutumunun (kararlarının, tartışmalarının, konuşmalarının, yargılarının, tavırlarının) kişisel etkenler tarafından belirlenmemesi, kişisel etkenlerden bağımsız, ele alınan konu her neyse onun kendisince belirlenmesi olarak görülmektedir. Kişinin tutumunun dayandığı temel bunların ilişkin olduğu şey olmadığında ise o tutum "subjektif" olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla objektiflik subjektifliğin karşıtı bir kavramdır. 

        Objektiflik yaygın olarak a) bilimselliğin bir ölçütü, b) tutumun bir özelliği, c) özneler arasılık ve d) tarafsızlık olarak ele alınmaktadır. 

        Subjektiflik ve objektiflik hem doğa bilimlerinin hem de insan bilimlerinin bilimsel olup olmadıklarının ölçütü olarak görülmektedir. Subjektiflik varsa, yani objektiflik olanaklı değilse özellikle sosyal bilimlerin "bilimsellik" statüsü taşımayacağı söylenmektedir.

        Pozitivizmin savunucuları bilimden söz ederken "bilim olgusaldır", "bilim mantıksaldır", "bilim objektiftir", "bilim eleştiricidir", "bilim genelleyicidir", "bilim seçicidir" gibi nitelemeler yapmaktadırlar. Burada görüldüğü gibi, bilimin özelliklerinden biri olarak sayılan objektiflik, bilimin diğer bazı niteliklerinin de dayanağı, ölçütü olarak sayılmaktadır. Örneğin "objektif olgu"lardan, bilim hakkındaki eleştirilerin ya da bilimde olgular arasındaki seçmenin objektif olup olmadığından söz edilmektedir.

        Ancak, bu alanda söz konusu olan objektifliğin "mutlak anlamda olmadığı"nı öne sürenler de vardır. Bu görüşü savunanlara göre objektiflik, bilim adamının doğruyu arama çabasında kişisel eğilim, istek ve ön yargıların etkisinde kalmaması, olguları olduğu gibi saptaması şeklinde anlaşılmaktadır. Objektiflik bilimin bir özelliği olarak görülmekle birlikte, bilimsel bilginin objektif olup olmadığına yine de bilim adamının tutumuna bakılarak karar veriliyor. "Bilim adamı çalışma odasına veya laboratuvarına kişiliğini dışarıda bırakarak girmez, giremez" diyenler, bilim adamının tutumuna bakmaktadırlar. Bilim adamı çalışma odasına veya laboratuvarına girerken insana özgü istenç, beğeni ve eğilimleri ile beraber girer. Bu nedenle "en basit gözlemlerimizde bile tam ve katıksız objektiflik sağlanamaz" diye düşünülmektedir.

        Objektifliği ve karşıtı olan subjektifliği tutumun bir özelliği olarak görenlere göre objektif olma, "bir insanın kararlarında, hükümlerinde, davranışlarında, proje ve planlarında meydana çıkar." Objektiflik ya da subjektiflik mutlak olarak var olan bir şey değil, bir durumda ortaya çıkan ve kendini gösteren bir şeydir. Çünkü insan yaşamında ve kişiler arası ilişkilerde bir karar vermede, bir tavır takınmada, bir davranışta objektiflik ya da subjektiflik söz konusu edilmektedir.

        Bilim adamının tutumunun objektif olması için "üzerinde çalıştığı şeyin kendisine dayanması" gerekmektedir. Aksi halde, yani dış etkiye dayanırsa onun tutumunun subjektif olduğu öne sürülür.

        Özneler arasılık (intersubjectivity) olarak objektiflikten ise kimi zaman bilginin, kimi zaman da bir yöntemin özelliği anlaşılmaktadır. "Özneler arasılık"ta böyle bir özellik görülünce, bir bilginin ya da bir yöntemin ilgili olduğu alanla bağlantılı olarak, o alanda bulunan bilim adamları arasında bu bilginin ya da yöntemin 'geçerliği' anlaşılıyor. 

        Özneler arasılık, farklı kişilerin belli bir noktada, dünya hakkında merkezsiz bir bakışta birleşmeleridir. Bu bakımdan objektiflik ile özneler arasılık arasında sıkı bir bağlantı olduğu öne sürülmektedir. 

        Objektiflik kavramı ile çok yakından bağlantılı görülen, kimi zaman da biri diğerinin yerine kullanılan kavramlardan birisi de "tarafsızlık" kavramıdır. Objektiflik ile tarafsızlığın aynı görülmesinin ya da özdeşleştirilmesinin nedeni, her ikisinin de kişi tutumunun bir özelliği olmasından kaynaklanması olabilir. Tarafsızlık tarafların olduğu bir yerde yargıç konumunda olan bir kişide görülebilecek bir özelliktir. Örneğin her spor karşılaşmasında hakem rolü oynayan kişiden tarafsızlık beklenmektedir. İki kişi ya da iki grup arasında yapılan spor karşılaşmalarında o karşılaşmanın hakemliğini yapan kişinin kararının tarafsız olması beklenir. Bu tartışmalarda vurgulanmak istenen şey, objektif bir tutum olmadan da tarafsızlığın gerçekleşebileceğidir.

        Subjektifliğin olmasının, dolayısıyla objektifliğin olanaksızlığının nedenleri olarak "eğilim", "ideoloji", "seçme ve karar verme", "gözleyen ile gözlenenin aynı alanda yer alması" ve "değerden bağımsız bir bilimin olanaksızlığı" gösterilmektedir.

        Eğilim (Bias): Bu türden düşünenlere göre "eğilim", "sempati duyma" ya da "taraf tutma" arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Objektifliğin olanaklı olmasının koşulu sosyal bilimcinin "taraflı" ya da "eğilimli" olmaması olarak görülür. Ancak, bu pek olanaklı görülmez. 

        Araştırmacının ya da bilim adamının incelediği konuyla ilgili kişisel eğiliminin olması ya da bir guruba karşı sempatisinin olması o araştırmanın sübjektif olmasına yol açmaktadır. Çünkü deniliyor ki; bilim adamı, araştırma yaptığı bir konuda sempati duyduğu grubun bakış açısına göre hareket edeceğinden tutumu subjektif olur.

        İdeoloji: Objektifliğin olanaksızlığının bir diğer nedeni "ideoloji"dir. İdeoloji gibi bir gerekçe ise iki biçimde karşımıza çıkıyor. İlkinde "bilginin ideolojik kullanımı" gibi bir gerekçe gösteriliyor; ikincisinde ise objektif bilginin var olduğunu söylemenin kendisinin ideolojik bir tutum olduğu öne sürülüyor ve bu tutumun belli bir ideolojiye hizmet ettiği iddia edilerek objektifliğin olanaksız olduğu öne sürülüyor.

        Sosyal bilimlerin bilgisinin egemen kurumlara hizmet ettiği, dolayısıyla bu tür bilginin ideolojik bir işlevi olacağı düşüncesi yaygındır. Bu düşünceye göre, bilimin objektiflik ve değerce nötr olma (value neutrality) iddiası doğa bilimlerine özgüdür ve bu iddia sosyal bilimlerde söz konusu edilemez. 

        Seçme ve Karar Verme: Bilim adamı da belli bir toplumda yaşamakta ve o toplumun kültürüyle belirlenmektedir. Herhangi bir araştırmayı, belli bir problemi, belli bir olguyu, hatta bir fotoğrafın hangi perspektiften çekileceğini seçen ve nasıl araştıracağına karar veren bilim adamının o seçimini ve kararını içinde yaşadığı kültür etkileyeceğinden, seçme ve karar verme etkinliğinin objektifliği engellediği düşünülmektedir. 

        Gözleyen ile Gözlenenin Aynı Alanda Yer Alması: Özellikle tarih ve sosyoloji alanında objektifliğin olanaksızlığını kanıtlamak için öne sürülen ortak gerekçelerden biri de gözleyen, gözlem yapan (insan) ile gözlenenin, gözleme konu olan toplumun (insanın) aynı türden olmasıdır.

        Sözgelişi, tarihte objektifliğin gerçekleşmesinin olanaksız olduğu görüşü de bu türden bir temellendirme girişimidir. Tarihi yapan da araştıran da insan olduğundan, tarihçi aslında kendini, yani "insanı gözlemlediği için tarih zorunlu olarak subjektiftir", diyen düşünürler vardır. Gözleyen ile gözlenen, yani toplumsal bilimci ile verileri, tarihçi ile olguları arasındaki etkileşme süreklidir ve sürekli olarak değişir: işte bu, tarihin ve toplumsal bilimlerin ayırt edici özelliği gibi görünmektedir. Toplumsal bilimlerde özneyle nesne aynı bölüme aittir ve karşılıklı olarak birbirini etkilerler.

        Sosyal bilimlerde, gözleyen ile gözlenen, yani özne ile nesne arasında var olan tam ve karşılıklı bir ilişkiyle karşı karşıyayız. Böyle bir ilişkide önemli görülen sorun ise şudur: Bir öndeyi (kestirim, beklenti) sosyal bir olayın hızlanmasına yardım edebilir ya da "gerçekleşmek üzere olan bir olayın öndeyiye konu olması, onun önlenmesine yol açabilir". Sosyal bilimlerde, sosyal hayattaki eğilimler ve çıkarlar (veya ilgiler) sayısınca eğilim ve tavır bulunabilir. Bu ifadelerle sosyal bilimlerde ve fizik (doğa) bilimlerinde farklı objektiflik türlerinin olabileceği kabul ediliyor görünmektedir. 

        Değerden Bağımsız Bir Bilimin ya da Araştırmanın Olanaksızlığı: Objektifliğin olanaksızlığını temellendirmede dayanılan gerekçelerden bir diğeri de "değerden bağımsız" bir bilimin olanaksız olması gösterilir. Çünkü, bilginin ideolojik kullanımı değerden bağımsız bilimin olanaklı olmasını engellemektedir. Böyle düşünenlere göre, "değerden bağımsız bilimci", "değerden bağımsız, nötr sosyal bilimci" ya da "politik çalışmaların değerden bağımsızlığı" mümkün görünmüyor.

        Objektiflik ile subjektiflik birbirinin karşıtı olan kavramlardır. Objektifliğin ve subjektifliğin farklı bilim alanlarında tartışılmasının ana nedeni de en başka bilimsellikle ilgili bir kaygıdan dolayıdır. Ancak tutumun bir özelliği olarak objektiflik, alınan ya da verilen bir kararın, tepkinin, yargının, tartışmanın güvenirliğiyle ilgili görünmektedir. Öte yandan bilim, bilgi ya da tutum objektif olmazsa o zaman göreceliğe düşüleceği düşünülmektedir. Tartışmalar yoğun olarak objektiflik üzerinedir ve objektiflik; bilginin, bilimin, yöntemin, tutumun özelliği olarak ele alınmaktadır. Yine de bilginin, bilimin ya da yöntemin objektifliği öne sürülürken; aslında araştırma yapanın, bilim adamının tutumunun objektif ya da sübjektif olduğu tartışılmaktadır. Objektiflik kavramı, kimi zaman da farklı kavramlarla, örneğin özneler arasılık ve tarafsızlık kavramıyla aynı anlamda kullanılmaktadır. 

        YAZAR

        Yavuz Kılıç

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa