Hak sahibi varlık anlamına gelir. Hukuk düzeninin koruduğu hakların sahibi olmak ve yine düzenlediği hukuki ilişkilerin tarafı olmak için bunlara sahip olacak bir varlık gereklidir. Hukuk düzenleri elbette ilk planda insanları dikkate alarak kişi olma vasfını ona vermiştir. Hukukumuz da gerek haklara sahip olmak gerek hukuki ilişkilere taraf olmak hakkını sağ doğmak kaydıyla her insana tanımıştır. Türk hukukuna göre kişi olmak için doğan varlığın canlı olarak anneden ayrılmasını ifade eden "tam ve sağ doğum" dışında başka bir şart aranmadığından, canlı doğan çocuğun sonradan yaşama kabiliyetine sahip olmaması kişi vasfını kazanması sonucunu etkilemez. Ancak tarihsel açıdan, insanlara kişilik tanınmadığı dönemler de söz konusu olmuştur.
Kişi olarak bir doğal varlık olan insan kabul edilmekle birlikte, sosyal ve ticari ihtiyaçlar nedeniyle hukukun yarattığı varsayımsal ve soyut yapılara da kişilik tanınması gereği duyulmuştur. Özellikle insan ömrünün yetmediği işlerde sürekliliğin sağlanması ve tek bir insanın yapamayacağı amaç ve işlerin insanların birleşmesi yoluyla ancak onlardan bağımsızlaşan varlıklar eliyle gerçekleştirilmesi ihtiyacı ile insan dışında da kişi vasfını haiz olacak varlıklar hukuk düzenlerince yaratılmıştır. Sonuç olarak Türk Medeni Kanunu'nda hukukun yarattığı "varsayımsal yapılar" da hukuk düzenleri tarafından "tüzel kişi" adıyla insanlar yanında hak sahibi olacak ikinci varlık olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla gerçek ve tüzel kişiler dışında, hukuk düzeninde hak sahibi olabilecek bir ara form bulunmamaktadır.
Tüzel kişinin var olması için, kanunen tüzel kişinin öngörülmüş olması, kanunun öngördüğü amaç çerçevesini izlemesi ve kanunda öngörülen örgütlenmeye sahip olunması gerekir. Örnek olarak, vakıflar, dernekler, ticari şirketler ve kamu tüzel kişileri kanunların verdiği imkanla var olan tüzel kişilerdir. Kanun koyucu idari, soysal ve ticari ihtiyaçlara göre yeni tüzel kişi türleri yaratabilir.
Kişilik ise kişi olmaya bağlı olarak sahip olunan tüm hakların ve yetkilerin oluşturduğu hukuki durumu ifade etmektedir. Bu bağlamda kişi olmanın şartı olan hak sahibi olma yanında hukuk düzeninin kişilere tanıdığı tüm değerler kişiliği meydana getirir. Kişi, haklara sahip olabilme, onları kullanabilme yetkilerine sahip olduğu gibi kişiliğine bağlı olan hayatı, onuru, sağlığı, özgürlüğü gibi değerlere de sahiptir. Gerçek kişiler bakımından kişiyi insan yapan özelliklerin tümü; bu bağlamda fiziki ve manevi varlıkları onun kişiliğini meydana getirmekte, tüzel kişiler bakımından da kanundaki düzenlemesi çerçevesinde tanınmış tüm haklar ile gerçek kişilere özgü olmayan kişilik değerleri kişiliği oluşturmaktadır. Sonuç olarak her kişi bir kişiliktir ve her kişiliğe sahip olan varlık da kişidir.
Kişilik gerek gerçek kişiler gerek tüzel kişilere ilişkin ortak bir kavramdır. Kişiliğin kapsamının belirlenmesinde, gerçek kişiler ile tüzel kişilerin doğal farklılıkları göz önünde tutulmalıdır. Medeni Kanunumuz, gerçek kişiler ile tüzel kişilerin ortak özelliklerini düzenleyen genel hükümleri kabul etmemiştir. Gerçek kişileri düzenleyen kısımdaki hükümler, nitelikleri itibarıyla sadece gerçek kişilere özgü olmadıkça tüzel kişiler hakkında da uygulanır. Buna karşılık tüzel kişileri düzenleyen hükümlerin gerçek kişiler hakkında uygulanması söz konusu olmaz.
Kişinin sahip olduğu tüm haklar ve yetkiler ile kişiliğine ait değerleri hukuk düzeninin koruması altındadır. Yani hukuk düzeni kişilere sadece hak ve borç sahibi olabilme yeteneğini tanımamakta, onlara bu kişiliği oluşturan esas değerlere karşı yönelmiş saldırılara karşı kendini koruma hakkı da vermektedir. Aslında kişiliğin korunmasının ve kişiliğe bağlı olan hakların sadece Medeni Kanun'daki hükümlerle düzenlendiği söylenemez. Uluslararası hukuk da dahil tüm hukuk kurallarının en esaslı amacının kişilerin gelişmesini sağlamak ve kişiliğe bağlı değerleri korumak olduğu söylenebilir. Bu bağlamda kişiliğe sağlanan korumanın temelini esasen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası oluşturmaktadır. Anayasada yer alan ilgili düzenlemelerde öncelikle herkesin, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlerde ayrıca zorla çalıştırma yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, düşünce ve kanaat özgürlüğü gibi birtakım münferit değerler hakkındaki koruma özel olarak düzenlenmiştir. Kişilik hakkını oluşturan değerler Anayasa ve Medeni Kanun hükümleri dışında ayrıca uluslararası bildiri ve sözleşmeler vasıtasıyla da koruma altına alınmıştır.
YAZAR
Saibe Oktay Özdemir