Burjuva, antik Roma'dan bu yana Batı dillerinde sur içi yaşama atıf yapan bir kavram olup Orta Çağ'da soylu ya da din adamı olmayan kent yaşayanlarını ifade eder. Kavram zamanla köylü ya da işçiden de sıyrılarak kentte yaşayan ve gücünü eğitimden ya da zenginliğinden alan bir sınıf anlamı kazanmıştır. Burjuvazi ise hem burjuvanın sınıflaşmış hali olarak bir taraftan bir sınıfı imlerken diğer taraftan kültürel bir dünya görüşüne atıf yapan bir kavramdır.
Burjuva kavramı Türkçeye 19. yüzyılda Fransızcadan geçmiş ve kent soylu sözcüğü ile karşılanmıştır. Burjuvazi kavramı ise 18. yüzyıldan itibaren Batı dillerinde politik, ekonomik ve kültürel anlamlar kazanarak değişim geçirmiştir. Politik anlamda hak ve imtiyaz sahibi olan kentlilere işaret eden kavram ekonomik anlamda modern çağın üretim araçlarına sahipliği de içermektedir. Aynı zamanda, eğitimle kendini geliştiren ve kültürel olarak kendini köylü ve işçilerden ayıran kentliler de burjuvaziye dahil edilmiştir. Kentte oluşan yeni yaşam biçimlerini benimseyen toplulukları da burjuva toplumu olarak anmak kavramın ne kadar mekansal bir anlam taşıdığını göstermektedir. Her ne kadar zamanla kır burjuvazisinden bahsedilse de burjuvazi asıl olarak kentsel yaşam biçimlerine tekabül etmektedir. Bu bağlamda kır burjuvazisi de kentsel yaşam biçimlerini içselleştirmiş kasabalı anlamını taşımaktadır.
Politik anlamda burjuvazi antik Yunan ya da Roma'nın yurttaş kavramına yüklediği hakların mirasçısıdır. Orta Çağ'da sadece mekansal olarak kentte yaşayan değil aynı zamanda hukuki bir statü sahibi de olan tüccar ve zanaatkarları anlatan burjuvazi kavramı modern devletin gelişimiyle soylu ve din adamlarıyla birlikte iktidar alanlarında da hak sahibi yurttaşları tanımlamaktadır. Fransız devriminin üçüncü sınıfını oluşturan burjuvazi, devrim sonrasında soyluların ve din adamlarının imtiyazlarına son vererek iktidarın da sahibi olmuştur. Politik olarak burjuvazi sadece soyluların imtiyazlarını yok etmiş değildir. Aynı zamanda savaş kahramanlıkları üzerine kurulu romantik ve mutlak devlet anlayışının yerine hukuk devletini ikame etmiştir. Kralın iradesi yerine ikame edilen hukukun egemenliği burjuvazinin haklarını koruması açısından vazgeçilmez olmuştur. Burjuvazi bir anlamda mutlak egemenlik çağlarından hukukun egemenliğine geçiş toplumudur.
Avrupa'da toplumun yapısal dönüşümü sonrasında ortaya çıkan burjuvazi Amerikan, İngiliz ya da Fransız devrimlerinde her daim başroldedir. Bir sınıf olarak kendini diğer toplumsal katmanlardan ayıran soylular ile köylüler arasındaki orta sınıflar zamanla toplumsal yaşamın hakim unsuru haline gelmiştir. Bu nedenle 19. yüzyıl kentsel yaşam biçimine burjuva toplumu adı verilmiştir. Fakat ayrımlar netleşse de burjuvazinin bir sınıf mı yoksa bir kültür mü olduğu halen tartışmalı bir konudur. Marksistler için tartışmasız bir sınıf olarak anlaşılması gereken burjuvazi, liberal ve muhafazakarlar açısından bir kültürdür.
Burjuvazi kentli, mülk ve hak sahibi bir sınıftan eğitimli ve rafine yaşam sürdüren bir insan tipine dönüştüğünde ise artık kültürel bir kavramdır. Burjuvaziye has insan tipinin özelliklerini Werner Sombart (ö. 1941) çalışkanlık, dürüstlük, hesaplılık, yaratıcılık ve dengeyi içeren bir zihniyet olarak ele almaktadır.
Burjuvazinin kültürel anlamda yeniliğe açıklığı ve yaratıcılığı 19. yüzyılda erkek egemen bir aile tanımı üzerinden yerleşen değerler sistemini de dönüştürmüştür. Kitlesel eğitimin kadınlara açılmasıyla birlikte politik ve ekonomik hayatta burjuva değerleri de değişmiştir. Bugün toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden kadın ve erkeklik tartışmalarını aşan bir toplumsal roller anlayışı burjuvazinin anlam dünyasına aittir. Modernitenin ilerlemeci perspektifi burjuvazinin yaşam biçiminden kaynaklanmaktadır. Burjuvazi 19. yüzyılda eşitlikçi ve değişimci bir gelenek yaratmıştı. Fakat zamanla birbirlerinden çok farklı toplumsal kesimler burjuvazi içinde sayılır olduğundan kavramın kültürel anlamının da açıklayıcılığı kısıtlı kalmıştır.
Günümüzde sınıfsal bakış açısı hangi toplumsal katmanların burjuvaziye dahil olduğu konusunda açıklık taşımadığı gibi hangi kültürel niteliklerin burjuvaziye ait olduğu konusu da muğlaklaşmıştır. Bugün orta sınıf olarak anladığımız burjuvaziye ait olan toplumsal katmanları meslekler üzerinden okumak isteyenleri bekleyen zorluk yaşam biçimi ve tüketim kalıpları bakımından burjuvazinin değerlerini taşımayan eğitim ve gelir sahipleridir. Burjuvaziye özgü estetik ve etik anlayışa sahip olmayan bir öğretmen ya da iş adamının yaşam biçimine bakıldığında burjuvazi kültürünün izlerine rastlanmamaktadır. Ancak bir sınıf olarak zenginlerin yaşam tarzı, alt sınıflardan ve kültürden gelmiş olsalar da zamanla sınıflarının gerektirdiği burjuva yaşam biçimine evrilmektedir. Bugün artık değerler sisteminden ziyade tüketim kalıpları üzerinden tanımladığımız yaşam tarzı burjuvaziyi daha iyi anlatmaktadır.
Burjuvazinin tarihsel gelişimine bakıldığında burjuvazi, 19. yüzyıldaki toplumsal rollerin medeni olarak belirlendiği, disiplinli ve etik değerlerin öne çıktığı bir aile hayatını geride bırakmıştır. Aile yerini cemiyet hayatına bırakmıştır. Yalnız ve özgür burjuvazi kendini artık aile içinde değil cemiyet hayatında gerçekleştirmektedir. Burjuvazi artık zorunlu meslek örgütleri üzerinden değil gönüllü sivil toplum örgütleri bağlamında sosyalleşmektedir. Burjuvazinin eğitimli kitlesinin yerini de zamanla yetenekli olanlar almaktadır. Akademisyenin, bürokratın ya da zanaatkarın bilgiye dayalı karizmasının yerine sanatçıların, siyasetçilerin, yazarların ve iletişimcilerin yeteneğe dayalı karizmaları ön plana çıkmaktadır. Burjuvaziyi artık bilgili olanlar değil yetenekli olanlar temsil etmektedir.
Tarihsel sürece bakıldığında klasik burjuvazinin çalışma ve performans etiğine dayalı dünyasında mesleki kariyerin önemli yer tuttuğu görülmektedir. Fakat günümüz burjuvazisi miras ve telif haklarının garantisi altında yaşayan, performansa dayalı olmayan gelir sahibi olarak farklı bir anlam kazanmıştır. Diğer taraftan finansal hileler ve savurganlık üzerine kurulu bir sistemde evrilen "aylak sınıf" yeni burjuvazinin de asıl niteliğini oluşturmaktadır. Artık fabrikasına uğramayan patron gibi sahip olduğu üretim araçlarına da yabancılaşan burjuvazi kendi varlığını ancak tüketimle görünür kılmaktadır. Geliri üretimden ziyade ranta dayalı olan yeni burjuvazinin estetikle bağı güçlense de etikle bağı zayıflamıştır.
Bu tartışılan çerçevede Türk modernleşmesi bağlamında "burjuva" kavramına dair tartışmalara da değinmek önemlidir. Burjuvazi kavramı bir zihniyet tasarımı olarak ele alındığında ilgili literatürde çokça tartışılan Türk modernleşmesinin bürokratik mi yoksa burjuva modernleşmesi mi olduğu sorusunun anlamını yitirdiği görülür. Zira önemli olan zihniyetse bir sınıf olarak burjuvazisini kendi yaratan Türk modernleşmesinde bürokrasi de kültürel anlamda burjuvadır. Bürokrasi Türk tarihinde burjuvazi değerlerini koruyan ve geliştiren bir nitelik taşımıştır.
YAZAR
Bünyamin Bezci