Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Erdoğan ve ikna sanatı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İkna büyük bir sanattır. Kuşkusuz her bakımdan da siyasetin olmazsa olmazıdır. Siyasetçi kimi, neye ve nasıl ikna edeceğini bilen kişidir. Daha doğrusu öyle olmalıdır. Doğru zamanda konuşmak, doğru zamanda muhatabını ya da rakibini dinlemek ikna sürecinin önemli parçalarındandır. Bunun yanısıra, yine doğru zamanlamayla vaatlerde bulunmak veya gücünü göstermek de ikna sanatının temel araçlarıdır.

        Türkiye’de siyasetçiler (dilerseniz devlet adamları da diyebilirsiniz) halkla aralarındaki ilişkiyi sağlıklı olarak kurdukları sürece yoluna devam eder. Bu ilişkinin hedef ortaklığı, duygu birliği ve sahicilik gibi özellikleri ne denli yerine oturmuşsa, bahse konu süre o kadar uzun devam eder.

        20 yılı aşan bir zamandır ülkemizde siyaset sahnesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve rakipleri zemininde devam ediyor. Yasaklı olup partisinin ilk seçiminde liste dışı kaldığı günlerden; kapatma davası, gece yarısı muhtıraları, ayaklanma girişimleri ve bir ihanet şebekesinin darbeye kalkışması dahil pek çok badirede Cumhurbaşkanı Erdoğan ayakta kaldı. Dahası bunların hemen hepsinde sadece rakipleri değil, kendisine yakın olan çevrelerin bir bölümü de artık onun siyasi hayatının bittiğini düşünüyordu.

        HALKIN GÜCÜ

        Yıllar içinde kendi payıma gördüm ki, hiçbir uluslararası denge, halkla kuvvetli bağları olmayan bir siyasetçiyi bir yerlere taşımaya muktedir filan değil. Şunu da gördüm ki Erdoğan, her badirede ve kuşatmada çıkış yolunun merkezine, milletle olan bağını koydu. 2011 seçimlerini kazandıktan sonra bir televizyon programında “Bundan sonra Türkiye’de genel başkan ya da başbakan değil, bir devlet adamı olarak Erdoğan’ı izleyeceğiz” dedim. Hala aynı görüşteyim.

        Tecrübe yakıcı olduğu kadar öğreticidir. Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca asla terk etmediği özelliklerinden birisi de öğrenme iştahı ve tecrübe biriktirme kabiliyeti. Belki de buradaki en yüksek tecrübe ve dönüşüm, gençlik yıllarından itibaren coşkun bir hitabetin, yanından hala ayırmadığı ajandasına titizlikle yazılmış notlar ve hedeflerin, aynı noktaya ısrarla ve bıkmadan dokunarak ve vurarak elde ettiği başarıların; 2010’ların başından itibaren ona kazandırdığı “devlet adamı” gömleği oldu. Onu kendi hedefleri doğrultusunda bir aracı ya da taşıyıcı olarak görme eğiliminde olanlar, istediklerimizi bize sağlasın sonra onu rahatlıkla tasfiye ederiz diyenler hep yanıldı. Onların hemen hepsi tasfiye oldu, tarih dışı kaldı. Ama Erdoğan hala ayakta.

        ERDOĞAN VE DEVLET ADAMLIĞI

        Dünkü yazımda kendisinin partisinin son grup toplantısında yaptığı konuşmaya dikkat çekerek, yukarıda saymaya çalıştığım özellikleri üzerinden aynı kararlılık ve tecrübeyle yol aldığına işaret etmiştim. Amacım Tayyip Erdoğan’ı anlatmak veya onun siyasi dehasını övmek filan değil. Dileyen öyle de düşünebilir. Ben Türkiye siyasetini ve bence bölgemizde yeniden kurulan dengeleri onun hamlelerini görmeden anlama imkanının olmadığı kanaatindeyim. O "devlet adamı gömleği"ni hatırdan çıkarmadan elbette.

        Daha güncele bakalım şimdi. Erdoğan’ın “2024 seçimlerinde ortaya çıkan tabloyu gördüğü halde gereken müdahaleleri yapmadığını” dile getirenler var mesela. Çoğu zaman fısıltıyla konuşulduğu için duymamış olanlarınız vardır elbette. Kendisinin 31 Mart’ta ortaya çıkacak tabloyu genel hatlarıyla öngördüğüne katılıyorum. Ancak müdahale etmediği kısmında söylenenler olup biteni açıklamaktan uzak yaklaşımlar.

        BEKLE VE HAZIRLAN

        Eğer karmaşıklığın içindeki sadeliği görebilen bir liderseniz, sonuçsuz kalma ihtimali yüksek müdahalelerle zaman ve güç harcamazsınız. Bu söylendiği gibi müdahale etmekten kaçınmak değil, aksine daha güçlü bir hamle için hazırlık yapmaktır. Yerel seçim sandığından çıkan sonuçları aritmetik okumalarla değerlendirip, Türkiye’de iktidar dengelerini değiştireceğini düşünenler var elbette. Sonsuz saygıyla karşılasam da, bu okumanın çok zayıf olduğu ortada. Dünyada hiçbirimiz olabileceklerin tamamını öngöremeyiz. Bu liderler için de geçerli. Ancak rakibinden daha fazlasını öngörenin kazanacağını söyleyebiliriz.

        Yaz sıcağında hayli sıkıcı sayılabilecek bu yazının, önümüzdeki üç yılı okumaya dair iddialı satır araları var. Günü ve yeri geldiğinde hatırlatmaktan büyük keyif duyacağım.