Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Erdoğan siyaseti kiminle yapıyor?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        31 Mart seçim sonuçlarının ardından pek çok başlık altında değerlendirmeler ve tartışmalar yaptık. AK Parti’nin alınan sonuçları nasıl değerlendireceği ve bu yönde bir değişim sürecinin ne zaman ve hangi boyutlarda şekilleneceğini de sıkça ele aldık.

        Sözü uzatmadan dün TBMM’de AK Parti’nin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmaya değinmek istiyorum. Öncelikle şunun altını çizeyim. Uzun zamandır salondaki dinleyicilerin bu denli coşkulu ve heyecanlı olduğunu görmemiştim. Bunu sağlayan da kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yansıttığı enerji ve ortaya koyduğu güçlü metindi.

        Salon yanıltıcı olabilir diyenler çıkabilir. Bunu da gözeterek konuşma sonrasında pek çok isimle sohbet ettim. Onlardan aldığım izlenim de bu yönde. Seçim sonrasının belki de en fazla heyecan uyandıran konuşması.

        SADE VE ANLAŞILIR

        En sert muhalifleri bile Erdoğan’ın liderliği söz konusu olunca benzer vurgularda bulunuyor. Cumhurbaşkanı, yılmıyor, başkalarının oluşturduğu süreç ve işleyişlere aldırış etmiyor. Onlara kapılarak bir gündem oluşturmaktan özellikle kaçınıyor. Dahası sade ve anlaşılır stratejilerle hareket ediyor. Bunu vurgulama nedenim şu. Erdoğan’ın liderliğinin en temel özelliklerinden birisi, halkla kurduğu muazzam iletişim. Sahici ve anlaşılır olmasının bunda payı çok büyük.

        Buradan şöyle bakalım olup bitene. 31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı beklemediği sonuçlar aldı, pek çok önemli şehri kaybetti. CHP ise muhalefetin oylarını kendi çatısı altında toparlayıp, yerel seçimlerin galibi olmayı başardı.

        Bunun devamında Cumhur İttifakı’nda ciddi ayrışmaların yaşanması kimseyi şaşırtmazdı. CHP’nin ise iktidara yürüyen bir kenetlenme içinde olması aynı düzeyde normal karşılanırdı.

        KAZANAN VE KAYBEDEN NEREDE

        Peki mevcut manzara? Elbette AK Parti içinde belli tartışmalar yürüyor. MHP ile ortaklık konusunda zaman zaman bazı sorunlar gündeme geliyor. Ama genel anlamda ciddi bir kenetlenmişlik ve hedef ortaklığı dikkat çekiyor.

        Aynısını seçimi kazanan CHP için söylemek mümkün mü? Parti içinde ayrışmalar, geçmişteki “hizip” tanımlarının çok ötesinde. Özgür Özel’in normalleşme ve değişim yönündeki çabaları sürekli sabote ediliyor. Diğer yandan özellikle İstanbul merkezli olarak şekillenen “2028 hedefi”, parti yönetiminde derin çatlaklar oluşturuyor. Artık siyasi hayatı bitti, gitsin torun sevsin denilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun partide hala ciddi bir karşılığı olduğu görülüyor.

        Bütün bunları karşımıza çıkaran en temel faktörün “güçlü liderlik” olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz buna ilave unsurlardan söz etmek mümkün. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, sabrı ve halkla arasındaki iletişimi yenileme ve onarma kabiliyeti gerçekten üst düzeyde.

        Erdoğan ve halk arasındaki ilişkiye vurgu yapıyorum. Mesela partiye, kabineye ya da bürokrasiye değil. Buralardan kolayca “tek adam rejimi” filan gibi tanımlara koşanlar, bu liderliğin bundan çok daha fazlasını içerdiğini görmüyor ya da anlamıyor.

        GERÇEK SİYASET

        Sürecin devamında, partide, bürokraside ve genel anlamda söylemde bir değişim görüp görmeyeceğimizi elbette çok önemsiyorum. Fakat şunu söylüyorum. CHP’nin kazandığı seçime rağmen sağlayamadığını, AK Parti’yi kaybettiği seçime rağmen toparlanmaya doğru götüren fark bu. Asıl siyasetin nerede inşa edileceği konusunda kafası son derece net Cumhurbaşkanının.

        Şimdi de bu yöntemle ilerliyor. Açıkçası parti yönetimi, teşkilatlar ve diğer alanlarda değişim yapma konusunda harekete geçmeden önce, yeniden o dokunuşları ve sıcak diyaloğu canlandırmayı hedefliyor.

        Dünkü parti grubuna ve konuşmanın yankılarına dikkat çekme nedenim bu. Birkaç alıntıyla ne demek istediğimi biraz daha anlaşılır kılabilirim. Mesela dünkü ve bugünkü CHP üzerine yaptığı şu değerlendirmeden bir bölüm aktarayım:

        "Özellikle muhalefetin, Türkiye'yi yabancılara şikayet eden eski siyasetini terk etmeye başlamasını önemsiyoruz. Hatırlanacağı üzere 'Sabık Genel Başkan' döneminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin dış politikada yaşadığı savrulmalar, siyasi rekabet kavramıyla açıklanamayacak boyutlara ulaşmıştı. Türkiye'ye ve Türk siyasetine yakışmayan bu tavrın değişim işaretleri göstermesini açık söyleyeyim 'muhalefetin normalleşmesi' adına kayda değer buluyoruz. Lefkoşa'da sergilenen birlikteliğin, başta terörle mücadele olmak üzere milli mücadelelerde ve milli meselelerde istikrarlı bir şekilde sürdürülmesini temenni ediyorum.”

        MİLLETLE DOĞRUDAN İLETİŞİM

        Cumhurbaşkanının sokak hayvanları konusundaki yasal düzenleme ve ortaya çıkan tartışmalar üzerine ortaya koyduğu şu çerçeve ise yukarıda anlatmaya çalıştığımın özeti aslında:

        “AK Parti Hükümetlerinin de, AK Parti'nin Meclis Gruplarının da en temel vasfı, milletle doğrudan iletişim kurmasıdır. Biz; çarşıda, pazarda, dolmuşta, otobüste, sokakta, caddede, vatandaşımızın evinde, iş yerinde, onunla doğrudan irtibat kurar, doğrudan iletişim kurar; derdini, sorununu dinler; gelir burada o derde çare bulmanın, o sorunu çözmenin mücadelesini veririz."

        Sokak hayvanları konusundaki tartışma, merhamet sahibi herkesi tenzih ederek söylüyorum, hastalıklı bir “hayvan sevgisi lobisi”nin akıllara durgunluk veren tavırlarıyla bambaşka bir hal aldı. O çirkinlikleri burada tekrar anmaya değer bulmuyorum. Değerli meslektaşım ve çalışma arkadaşım Fevzi Çakır’ın uzun süredir bu konuda gösterdiği duyarlılık ve katkı takdir edilmek yerine, korkunç hakaretlere ve hedef göstermelere konu oluyor.

        Cumhurbaşkanı grup konuşmasında evlat acısı yaşayan ailelere gösterilen tepkiyi şu sözlerle değerlendirdi: “Ciğerparesini kaybetmiş yüreği yaralı bir anne ile empati kuramayan başka canlılarla nasıl kursun? Eşrefi mahlukat olan insana sevgi göstermeyen, başka canlılara nasıl sevgi beslesin?”

        SÜRECE SON NOKTA

        Erdoğan sürece dair de son noktayı koydu:

        “Biz, sadece milletimize bakar, milletimizin ortak hissiyatına bakar, ortak beklentilerine bakar, adımımızı da ona göre atarız. Birileri ısrarla görmezden gelse de Türkiye'de bir başıboş köpek sorunu var. Üstelik bu başıboş köpekler çocuklara, yetişkinlere, yaşlılara, başka hayvanlara, koyun sürülerine, keçilere saldırıyorlar; trafik kazalarına sebep oluyorlar; en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızı parçalamak suretiyle bizden kopartıyorlar. Milletimiz bizden bu sorunu çözmemizi istiyor.”