Uzun bayram tatilinin ardından, kuvvetle muhtemel çok sıcak bir siyasi gündem bizi bekliyor. Nisan başından itibaren tartıştığımız konuların başlığı neredeyse değişmedi. AK Parti seçim sonuçlarının ardından nasıl bir değişim yaşayacak? Seçimleri kazanan CHP’nin ve elbette daha geniş ölçekte muhalefetin nasıl bir yol haritası izleyeceği. Yeni ittifakların kurulup kurulmayacağı. Varolan ittifakların devam etse bile yeni anlam ve boyutlar kazanıp kazanmayacağı. Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Özgür Özel arasındaki iki kritik görüşmeyle başlayan normalleşme zemininin devam edip etmeyeceği.
Gayet açık, alışık olmadığımız siyasi süreçlerle karşı karşıyayız. Bunları kavramakta ve geleceğini tahmin etmekte sorun yaşadıkça da tuhaf tezlere savruluyoruz. Doğrusu karmaşık gibi görünen bu tabloda gayet berrak ve basit gerçeklerin olduğunu düşünüyorum.
ORTAK GÜNDEM DEĞİŞİM
Ana tezim de gayet basit. Siyasi merkezin iki büyük partisinin de bu tartışmaların ortasındaki asıl gündemi ‘değişim’. Toplumun mesajı, oturup konuşun ve dağılın değil; değişin ve yolunuza devam edin.
Elbette AK Parti’nin ve CHP’nin değişim başlığı altındaki arayışları birbirinden önemli farklılıklar içeriyor. Ama bence ana vurgusu ya da başlığı pek de birbirinden farklı değil.
Önce AK Parti’nin değişim tartışmalarına dair mevcut tabloya bakalım.
Çok tekrarlandığı için zaman zaman içi boşalsa da şunu söyleyebiliriz. AK Parti, bir siyasi gelenekten ayrılma hikayesinden partileşmeye ve oradan da tek başına iktidara giden döneme kadar siyasi tarihimizin en reformcu partilerinden biriydi. Tayyip Erdoğan, yasaklı olup seçimlere giremediği dönemden başbakanlığına, oradan da cumhurbaşkanlığına giden yolda hep büyük siyasi riskler aldı. Geri adım atmadı. Zaten varlık sebebi olan bürokratik vesayetle mücadele konusunda uzlaşmadı. Bu kararlılık ve ufkun Türkiye’yi getirdiği noktayı, o günlerde atılan her adıma itiraz edenler bile bugün takdirle karşılıyor.
Tartışmayı topu taca atma kabilinden şöyle bir mecraya taşıyanlar var: "2002 şartlarıyla bugünün şartları aynı değil. Dolayısıyla da aynı söylem ve yol haritasını tekrarlamak çözüm değil."
Kimse şartların aynı olduğunu söylemiyor zaten. Mesele gayet açık ve beklentiler de öyle: "Bugünün sorunlarına dair gereken, bekleyen, geciken ve artık ertelenemez hale gelen reformların yapılması."
ARİTMETİK YAKLAŞIMIN FATURASI
Daha önce sıkça işaret etmeye çalıştım. AK Parti 2015 sonrasında elbette şartların ve beklenmedik hadiselerin de etkisiyle yeni bir siyasi söylem oluşturdu. Bu değişim, kurulan yeni ittifakların da katkısıyla AK Parti’ye uzunca bir süre seçimleri kaybettirmedi. Ama her seçimde özellikle büyük kent merkezlerinde oy kaybına, hatta oy verilse bile arkasındaki rüzgarın azalmasına neden oldu. Bu kayıplarını telafi etmeyi sadece aritmetik olarak ele aldı. Dolayısıyla da 2017 referandumu, 2018 ve 2023 genel seçimlerini kazansa bile siyasi anlamda iç kanamaları her defasında arttı. Yaşadığı kayıpların gerçek faturası ise 2024 yerel seçimlerinde önüne geldi.
Bugün o kayıpların telafisini, aritmetik yaklaşımlar üzerinden değil, bir zihniyet devrimiyle ele alabilirse yoluna devam edebilecek. 2002-2014 bandında kendisine oy versin ya da vermesin geniş kesimlerin oyunu ya da sempatisini kazanan iktidar partisinin yaptığı her şey tek cümlede özetlenebilir: "Ayrım yapmaksızın toplumun her kesiminden gelen talepleri can kucağıyla dinleyip bunları siyaset eliyle çözüme kavuşturmak."
İNCİNMİŞLİK VE GÜVENSİZLİK
Geriye doğru bakılsa veya bugünkü veriler esas alınsa da tablo ortada. Tabanda farklı başlıklar altında ifade edilen kırgınlıklar ve kopuşlar var. 2024’de birdenbire ortaya çıkan sorunlar değil bunlar. Ekonomik şartların ağır baskısına rağmen toplumun ciddi bir bölümü bunları sandığa yansıtmadı sadece. 2023 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na ülke yönetimini bir kez daha emanet etti. Ardından yerel seçimlerde bu kredinin sonsuz olmadığını son derece net ve bir o kadar da ağır bir cevapla ortaya koydu.
Öte yandan beklentilerin zirvesinde yüksek enflasyon baskısının giderilmesi ve aynı zamanda alım gücünün yükseltilmesi yer alıyor. Bu beklentinin sadece çıkar odaklı olduğunu düşünülürse çok daha vahim sonuçları olabilir. İnsanlar hayatın pek çok alanında incinmişlik ve adalet duyguları başta olmak üzere güvensizlik yaşıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliği iliklerine kadar hisseden milyonlarca insanın güvenini ve desteğini yeniden kazanmak, sadece ekonomik program üzerinden ele alınacak bir konu değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önündeki zorlukların farkında olduğunu ve değişim sürecini bu boyutlarıyla daha kalıcı hale getirmeyi hedeflediğini öngörüyorum.
AK Parti’nin böylesine zorlu bir değişim yolculuğu var. Gündem izin verirse CHP’deki tabloyu yarına bırakalım.