Öncelikle "En iyi tatil yeri arkadaşın evidir" diyerek mevzuya giriş yapayım. Çünkü Bodrum sıcağı tenlerden çok cepleri fena yakıyor. Pahalı mı? Evet çok pahalı hem de çok pahalı!!!...
Kalabalık mı? Hem evet, hem de hayır!!!
Çünkü tatilciden çok Bodrum'da evi olan tercih etmiş. Bodrum'da evi olan da evinden çok fazla çıkmıyor. O yüzden de mekanlar tam kalabalık değil. Hatta sokaklar, caddeler de kalabalık değil.
Trafik eskilerde olduğu gibi yok mesela diye uzayıp giden birçok detay var.
***
Tatilci yine Yunan'ı tercih etti
Önceki gün bir arkadaşım arayıp "Siz orada kazıklanın. Biz bunları yedik, içtik 60 Euro ödedik" diye ballandıra ballandıra anlatıyordu.
Neredeler bilin bakalım; tabii ki bir Yunan adasında.
İşte demem odur ki tatilci yine Yunan adalarına kaçtı. Türk insanı bir Türk kahvesini 280 TL'ye başlayan fiyatlarla içerse kaçar. Bir yere kadar. Zengini de fakiri de rahatsız olur. Keza inanın 7'den 70'e herkesin dilinde ödenen fiyatlar var. Millet sürekli, "Bilmem neye şu kadar para ödedim, bilmem neye bu kadar para ödedim" diye konuşuyor.
Tamam cennet ülkemizin cennet köşesi Bodrum hiçbir yere benzemez, denizi, havası, suyuyla ama gelin görün ki, pahalı.
***
Yeni nesil marka hastalığına yakalanmış
Yeme-içme pahalı ama kıyafeti, çantası, ayakkabısı, terliği, mayosu da pahalı son zamanlarda her şeyin ve maalesef bu yeni kuşak tamamen marka hastası olup çıkmış.
Evet evet hastalanmış bu çocuklar. Eğer kıyafetlerinin üzerinde ünlü bir marka logosu yoksa vah ki ne vah. Aşırı mutsuz oluyorlar. Ve asla giyinmek istemiyor çoğu. İnanın her şeyi ama her şeyi olan çocukların da çoğunluğu had safhada mutsuz.
Ne olacak bunun sonu bilinmez ama çocuklar gerçekten hep daha fazlasını istiyor. Alıp bir köşeye atsalar bile istiyor hep istiyorlar. Bunun sebebi de sosyal medyada ünlülerin kıyafet odalarını göstermeleri, raf raf çantalarını sergilemeleri. Bizim dönem çocukları gibi leblebi unu ile bırakın yetinmeyi dönüp bakmıyor bir de "O ne ya, ne eziksiniz" diyerek küçümsüyorlar.
Hep en ünlü restoranlara gidip, en ünlü plajlarda denize girmek istiyorlar. Bakın yaşları 18'lerde olanlardan hiç bahsetmiyorum bile. Bahsettiğim yaş ortalaması 13'lerden başlıyor. Öyle adı, sanı bilinmeyen mekanlara asla gitmek istemedikleri gibi marka olmayan bir şeyi bile giymiyorlar.
Kıyafet ve para dışında bir şey konuşmadıkları gibi bizim zamanımızdaki gibi, "Büyüyünce ne olacaksın" cümlesinden bile bihaberler.
Paradan, markadan anlayan yeni nesil çocuğu bu soruyu sorduğunuz zaman, "Ben daha çocuğum annem ve babam var" deyip işin içinden çıkıyor. Yani aşırı akıllılar ve işlerine gelen her şeyi çok iyi biliyor ya da bilmiyorlar.
Durum fena.
Gelecekte doktor, hakim, savcı, öğretmen bulmakta zorluk çekeceğiz. Çünkü bu nesil asla çalışmak istemiyor ama aşırı zengin olup hep gezmek istiyor.
***
Allah'a emanet gidiyorum
Önceki gün yan masamda gençler oturmuş sohbet ediyor. Konu tabii ki, "Para, marka, kızlar, erkekler, sosyal medya" diye uzayıp gidiyor. Gençlerden biri, "Araba kullanırken Allah'a emanet gidiyorum. Yüzde 80 telefona bakıyor, yüzde 20 yola" diyor, diğeri de "Abi o kız çok iyi" diyor, diğeri "Bilmem ne çantayı aldım zor buldum. Günlerdir bekliyordum" diyor, diğeri "Bi gözlük arıyorum hadi yardım edin bulalım" diyor.
Diyor da diyor.
Ele avuca gelen tek bir konu konuşmadılar.
Ben de derin bir iç çekerek uzaklaştım yanlarından. Söyleyecek başka sözüm yok hakim bey....