X

Günün gelişmelerini anlık takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Takipte Kalın

BEN yıllar önce askerde gece nöbeti tutarken denetime gelen komutana, uzaklardaki ağaçları göstererek, “Şu gelen Yunanlılara ateş edeyim mi komutanım” diye sordum. Ülkemizin masumiyet günlerindeydik henüz, ortada PKK filan yoktu, düşmanımız Yunanlılardı. Komutan, “Salak Profesör (asistan olduğum için böyle adlandırmışlardı beni), onlar ağaç” dedi ve sorunumun ne olduğunu sordu. Gece körlüğümün olması ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyledim, “Eh gündüz de pek görebildiğin söylenemez” dedi ve elimdeki silahı aldırtıp beni tuvalet nöbetine gönderdi.
Bunu sadece durumumu anlayın diye anlattım. Yıllar sonra Afrika’da uzaktaki ormanı Rana’ya bu olayı “fil sürüsü” olarak anlatmaya başlamıştım, o da aynı kabalıkla kestiydi sözümü.
Ayrıca efsanevi düzeyde de sakarım. Düşünsenize, oğlumun kaymakta olduğu kızağı ödünç aldıktan bir dakika sonra kaburgalarımın sekiz ayrı yerden kırıldığı feci bir kazaya kurban gittim.
Düz bir yolda yürürken bile başıma inanılmaz felaketler gelebilir, bunu da tecrübeden biliyorum.
Çevremde çok fazla sayıda ses, laf ve empatiyle uyarıcı geldiği zaman resmen tehlikeli olabilirim yani. Sakarlığım sadece bana değil çevreme de had safhada zarar vermeye başlayabilir.
Yapımcımız gece kör olan, bir ihtimal de nadiren görse bile şaşı bakan, yolda yürürken bile her adım attığında her an büyük felaketlere yol açacakmış intibaını veren benim gibi insanı, gece vakti çekim için ormana götürdü. Bir ara, “Acaba kadına bilmeden bir kötülük mü yaptım ki beni gece vakti ormana götürerek öldürmeye çalışıyor” diye de düşündüm.
Yola çıkmadan önce stresimi gazetede soran sormayan herkese, “Biz biraz sonra Pelin’le Yıldız Parkı’na gideceğiz ve karanlığın basmasını bekleyeceğiz” dedim durup dururken.
Gazetecilerin suratı, bir skandal dedikodusu yapmak fırsatı çıktığında acayip bir şekilde parlıyor, bunu da fark ettim. Bunun bir tür hastalık olması gerekiyor.
Halbuki ne var değil mi bunda; bir yaşlı erkek, genç bir kadınla akşamüstü Yıldız Parkı’na gidip karanlığın basmasını bekleyemez mi yani? Şaşıyorum bu insanlara.
Size bir şey söyleyeyim, bu bizim gazeteci milleti çok kötü niyetli; her lafın, her davranışın altında bir skandal arıyor.
Onlara çıkışımızı nasıl anlattığımı öğrenince Pelin de bir seri panik atak geçirdi.
Sakinleştikten sonra, “Söyle bana, dediklerimde yanlış olan tek bir yön var mı? Ben ne yapabilirdim ki, doğruyu söylemekten başka suçum yok benim” dedim. Gerçekten de gece çekimi yapmak için parka gidiyorduk ve karanlığın basmasını beklemek zorundaydık.
Çekimde beklediklerim nedense olmadı, benim yüzümden kimse ölmedi. Sadece ani dönüşler yapmam istendiğinde, vücudumun arzu etmediğim tuhaf hareketler yapmasını, örneğin ters takla atmak gibi, önlemek için çok uğraştım. Ayrıca duman makinemiz nedeniyle yangın alarmı verildi. Gelen itfaiyeciler direkt beni sorumlu tuttular, “Olsa olsa bu tip çıkarmıştır yangını” diye düşündüler herhalde.

GİZLİ TARİHİN PEŞİNDEYİZ
Ben dünyanın bir de gizli tarihi olduğuna inanırım.
Gizli tarihi yapanlar, kendilerinde bulunduğuna inandıkları gizli bilgilerle, doğaüstü güçleriyle inandıkları dünya düzeni için mücadele ederler. Bu dünyanın kendisine özgü şifreleri, sembolleri ve gizemli işaretleri vardır.
Ben bunların çoğuna inanmasam da, söylemleri bazen komik bulsam da, bana düşenin o dünyaları veri kabul edip gizemlerini çözmeye çalışmak, anlamaya uğraşmak olduğunu düşünüyorum.
Bu dünyanın içine girince bana tuhaf gelen olayları, düşünceleri sadece tuhaf oldukları için bir kenara itmeyi bırakmam gerekiyordu. Bana komik gelebileceklere de katiyen gülmemem lazımdı, anlatılanları kendi içinde doğru olarak kabul edip kendi kuralları içinde değerlendirmek gerekecekti.
Kitaplarla sürmekte olan anlama çabamı televizyona taşıma fırsatı çıktığında hiç düşünmeden giriştim işe.
Deneyimli sunucu ve haber spikeri Pelin Çift de Habertürk kanalındaki “Öteki Gündem” programında edindiği tecrübeyi katmayı kabul etti. Yine son derce tecrübeli ve bilgili olan yapımcı/yönetmenimiz Ebru Yücel ile birlikte güzel bir takım oluşturup başladık çalışmaya. Umuyorum ki “Öteki Gündem”i gelecek hafta cuma günü saat 22.00’de Habertürk kanalında izlemeye başlayacaksınız. Neyi ne kadar başarabiliriz bilmiyorum ama şunu garanti edebilirim ki, bu programda katiyen sıkılmayacaksınız; şaşıracaksınız bazen de korkacaksınız, çünkü gizli tarihin peşine takım olarak düşüyoruz artık.

Beyaz Türk farkı
YAZ aylarında özellikle Doğu bölgesinden, uyurken terastan düşüp de ölenlerle ilgili haberler gelir.
Şimdi beyaz Türklerle ilgili olarak da bu tür haberler gelmeye başlayacak.
Tabii bir beyaz Türk kalite farkı da olacak bu haberlerde.
Şahan Gökbakar’ın terasta sevişirken fotoğraflarından sonra Türkiye’de “uyurken terastan düşenler” haberleri “out” oldu, şimdi “in”, “sevişirken terastan düştüler” olacak. Bir de kötü niyetliler, bu ülkenin gelişmediğini söylemiyorlar mı, deli oluyorum.

Bölgeye şok tedbir
TERÖRÜN kaynaklarını kurutabilmek için yollar aranıyor ya, bence yöre insanının kafasını karıştıracak şok tedbirler düşünmek gerekiyor. Örneğin, CHP Genel Başkanı, Et ve Balık Kurumu’nun yörede güçlendirilmesini istedi ya, biraz kafa karışıklığı yaratmak için bu kurumun adı sadece balık kurumuna dönüştürülmeli ve yörede bu ad altında faaliyette bulunmalı. Bence daha önce dağa çıkmayı düşünenler bile, bu değişiklikten sonra kurumun yörede neler yapabileceğini düşünmekten dağa çıkışlarını biraz erteleyecektir.

Milliyetçiler ve vuvuzela
BAŞBAKAN, MHP’nin vuvuzelalı basın toplantısına neden kızdı ki acaba, bunu anlamak mümkün değil. Çünkü o basın toplantısında aslında Türk milliyetçiliğine darbe anlamına gelebilecek büyük bir skandal da oldu. “AKP’lilerin konuşmaları buna benziyor” demek için basın toplantısına getirilen vuvuzelayı görevli bir türlü çalamadı. Görüntü sertlikleriyle övünen milliyetçilere hiç yakışmadı; keşke oraya çıkmadan önce bir vuvuzela solo provası da yapsalardı.