HT Gastro
Seyahat

Fransa: Dünyanın en fazla turist çeken ülkesi

Dünyanın en fazla turist alan ülkesi olmasına şaşmamak gerek. Fransa'yı sadece Paris olarak görmek yerine ülkenin sıra dışı güzellikteki yerlerine doğru yola çıktığınızda benzersiz manzaralar sizi bekliyor.

Giriş: 15.04.2024 - 08:57 Güncelleme: 17.04.2024 - 00:13
Haberler Gastro Seyahat Fransa'nın benzersiz manzaraları

Fransa hem verimli toprakları hem muazzam kıyıları ile herkesi kendisine çekmeyi başarıyor. Ülkenin şatolar ve kalelerle dolu kırsal alanları ve karlarla kaplı dağ tepeleri ise büyüleyici.

Fransa’nın güzelliklerine göz atmak için kısa bir yolculuğa ne dersiniz?

1
Bordeaux 

Bordeaux

Fransa’nın Paris’ten sonra en fazla turist çeken şehirlerinden biri Bordeaux’dur. Eski binalar, taşlı dar sokaklar, caddelere açılan kafeler ve elbette özel mutfağı ile Bordeaux tipik bir Fransız şehri. Böyle bir ifade her ne kadar şehri basitleştirse de aslında UNESCO listesindeki en büyük kentsel dünya miras alanı. Klasik mimarisi, Rönesans ve 18. yüzyıl etkisi, nehir kenarındaki restoranlar ve Opera Binası ile Bordeaux bir gezi şehri. Ağaçlarla gölgelenmiş yürüyüş yollarından rıhtım boyunca yürümek bile şehrin tadını almaya yetiyor.

2
Arcachon Körfezi 

Arcachon Körfezi

Bordeaux’ya bir saat uzaklıkta ise Arcachon Körfezi bulunur. Gascogne Tabiat Parkı’nın yakınlarındaki bu körfez, “Le Bassin” yani havza olarak biliniyor. Arcachon’u özel yapan ise kendine has mikro iklimi, körfezi çevreleyen karalar, Atlantik Okyanusu’nun hırçın dalgaları ve sert rüzgarlarına karşı bölgeye barınak oluyor. Avrupa’nın deniz seviyesinin en yükseklikteki kumulu olan Dun edu Pilat da Arcachon’da bulunuyor. Körfeze gittiğinizde havzanın içindeki AndernoslesBains köyünde mola verebilirsiniz.

3
Mont Saint-Michel 

Mont Saint-Michel

Bir masal kitabından fırlamış gibi duran Benedictine manastırıyla taçlandırılmış bu granit mini adanın turistler üzerinde hayranlık uyandıran bir etkisi var. Normandiya’nın en ikonik yerlerinden biri Mont Saint Michel... Ancak görüntü sadece bu adanın bir yüzü. Orta çağda inşa edilen manastır denize oldukça yakın konumda, kumlu bataklıkla çevrili ve okyanus sularının hızlı yüksek gelgitleri nedeniyle aniden sularla çevriliyor. Mont Saint-Michel’i ziyaret etmek için gelgit saatlerine dikkat etmek gerekiyor. Dışarıdan görüntüsü muhteşem olsa da Mont Saint-Michel’in pencerelerinin manzarası da bir o kadar güzel.

4
Versay Sarayı 

Versay Sarayı

Fransa’ya gidip de Versay Sarayı’nı görmemek olmaz. Hem sarayın kendisi hem de etrafındaki bahçeler UNESCO Dünya Mirası Alanı. Paris’ten geçerken XIV. Louis ve Marie Antoinette’ye dair biraz internette bilgi karıştırıp ardından sarayı görmeye giderseniz ihtişamın, duvarların içinde olağanüstü mimari ve sarayın bünyesindeki küçük saray ve konutları izlerken hayal gücünüz sizi geçmişe götürecektir.

5
Provence lavanta tarlaları

Provence lavanta tarlaları

Uçsuz bucaksız ve alabildiğine mor lavanta tarlalarının görüntüsü de kokusu da insanı büyülemeye yeter. Haziran ile ağustos ayları arasında Provence’deki lavanta tarlalarının mor çiçekleri açmaya başlar ve lavanta kokusu baş döndürücü bir hal alır. İçinizde kendinizi tarlaların içine atmak ve bu mor denizde yüzmek isteği uyanıyor. Yol üzerinde lavanta ürünleri satan satıcıların tezgahlarına göz atabilir ya da bir lavanta fabrikasını ziyarete gidebilirsiniz. Yolculuğunuzu bölgede düzenlenen lavanta festivallerinin tarihlerine göre yapmanızı tavsiye ederiz.

6
Arles 

Arles

Provence’in bölgesinin en büyük şehirlerinden Bouches du Rhone’un küçük kasabası Arles, Picasso’dan Van Gogh’a kadar çok sayıda ressamın yaşadığı ve çalıştığı bir yer. Van Gogh 1888-1889 yılları arasında Arles’te yaşarken 300’den fazla çizim ve resmi burada yaptı. Arles’in antik tarihi 3. yüzyıla kadar uzanıyor ve adeta canlı bir resmi andırıyor. Etrafı yabani beyaz atların gezdiği çayırlar, pembe tuz düzlükleri ve kuş cenneti Camargue sulak alanları ile çevrili. Kübalı sanatçı JorgePardo tarafından tasarlanan L’Arlatan ise muazzam güzellikte.

7
Gorges du Verdon 

Gorges du Verdon

Saklıkent adını verdiğimiz nehir kanyonlarının dünyadaki en güzel örneklerinden biri Fransa’nın güneyinde bulunan Gorges du Verdon’dur. Avrupa’daki en büyük kanyonun tepeden manzarasını izleyebilir, kenarındaki dağ yollarında yürüyüş yapabilir ya da turkuaz renkli suyunda kano ile gezebilirsiniz. Meraklıları için kanyonda oldukça zorlu bisiklet güzergahları ve kaya tırmanışı noktaları bulunuyor.

8
Antibes 

Antibes

Güney Fransa kıyılarında surlarla çevrili Fort Carre ve eski kentten oluşan Antibes, 16. yüzyıldan kalma olağanüstü bir yapı. Ancak tarihi çok daha geriye uzanıyor. Antibes 5. yüzyılda antik Yunanlar tarafından kurulan bir ticaret merkeziydi. Roma döneminde de önemli bir yerleşim ve ticaret noktasıydı. 1700’lerde savaşlarla hırpalansa da modern dünyanın Antibes’i keşfi onu bir tatil beldesine dönüştürdü. Picasso’nun en sevdiği yerlerden biri olmasıyla ünlü bu Akdeniz cenneti kasaba merkezine 15 dakika uzaklıkta.

9
Etretat Uçurumları 

Etretat Uçurumları

Atlantik Okyanusu’nun Avrupa kıyılarında, denizden yükselen tebeşir kayalıklarının oluşturduğu uçurumlar oldukça sık görülür. Etretat’ın özelliği ise Monet ve Courbet gibi dünyanın en ünlü ressamlarını tablolarına konu olan güzelliği. Etretat’ı uzaktan izlemek muhteşem bir manzara. Açılan patika, yürüyüş yolları ve merdiven basamakları sayesinde uçurum boyunca okyanus kıyısında yürümek de son derece heyecan verici. Ufuk çizgisinin bile kaybolacağı kadar uçsuz bucaksız bir deniz manzarasına metrelerce yüksekten bakmak müthiş bir heyecan.

10
Menton, Cote d'Azur 

Menton, Cote d'Azur

Cote d’Azur yani Fransız Rivierası denen bölge Fransa'nın Akdeniz kıyısının bir bölümüne verilen addır, karanın denizle buluşurken ortaya çıkardığı en muazzam görüntülere sahiptir. Menton’un güzelliği ise turuncular, sarılar ve kırmızılarla boyanmış Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla kentin denize uzanmasıdır. Coted’Azur denince akıllara Nice ve Cannes gelir. Limon bahçelerinin kokularıyla bezenmiş Menton, komşularının popülaritesinin gölgesinde kalmıştır ve daha sakin, huzurlu bir kasabadır. Nadir bitkiler ve benzersiz düzeniyle dünyanın en ünlü bahçelerinden Serre de la Madone, PalagedesSablettes plajı ve Mercantour Milli Parkı ziyaretçilerini bekliyor.

11
Megeve 

Megeve

Fransa’nın okyanus, deniz ve güneş manzaraları ünlü olsa da bembeyaz bir köyde Alpleri izlemek de son derece keyifli. Megeve, yüzyıl kadar önce bir kış turizmi merkezi olarak kuruldu ve hala eski halinin orijinalliğini koruyor. Çıngıraklı at arabalarının taşlı kaldırımlarda ilerlediği Megeve, Fransa’nın en ünlü dağı olan Mont Blanc’a bakıyor. Karlarla kaplı çam ağaçları arasındaki yürüyüş patikaları yaz aylarında kır çiçekleri ile bezeniyor. Alp çiftlik evlerinde konaklamak da son derece keyifli.

12
Le Cap Corse 

Le Cap Corse

Korsika’nın Bastia limanından arabayla bir saat mesafede La Cap Corse balıkçı köyü bulunuyor. Ceneviz kuleleri ve yumuşak kum tepelerinden oluşan bu küçük deniz kıyısı, modern dünyanın gelişimine meydan okuyarak eski halini korudu. Zümrüt rengi denizi, çimenli çayırlarında otlayan hayvanları ve makiden oluşan bitki örtüsü ile oldukça ıssız. Kır çiçekleri, biberiye, mersin, kekik gibi çok sayıda güzel kokulu otları toplayarak yemeklerini hazırlayan küçük restoranlar ve inzivaya çekilebileceğiniz butik oteller sakin bir kaçamak sunuyor.

13
Parc des Volcanes 

Parc des Volcanes

Chaine des Puys, Auvergne’de bulunan Avrupa’nın en büyük sönmüş yanardağ zinciri. 80 simetrik koninin bir kısmını görebilmek için Parc des Volcanes (Volkanlar Parkı) boyunca araba ya da yaya olarak gezintiye çıkabilirsiniz. Parkın içinde yemek için restoranlar ve konaklama için de az sayıda butik otel bulunuyor. Dağ manzarasının yeşilliği içinde gezerken çiftçilerin ürünlerinin tatlarına bakabilirsiniz.

14
Saint-Jean-de-Luz 

Saint-Jean-de-Luz

Fransa’nın Bask bölgesinde, İspanya sınırına 9,5 km uzaklıkta küçük bir kasaba olan Saint-Jean-de-Luz bir kaplıca merkezi. Hem cildinize hem de ruhunuza detoks yapabileceğiniz bu sakin kasabada kırmızı ve beyaz yarı ahşap evlerden oluşan limanda küçük restoranlar, taşlı ara sokaklar, yerel espadril ve çizgili çarşaflar satan dükkanlar arasında gezerken zaman duruyor. XIV. Louis’nin 1660’da Avusturyalı Marie-Therese ile evlendiği Saint Jean Baptiste kilisesinin 14. yüzyıldan kalma vitrayları ise büyüleyici.

Bu içeriği paylaş
İLGİLİ İÇERİKLER