Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İbrahim Betil deyince aklıma ilk olarak kendini sivil toplum kuruluşlarına adamış bir insan geliyor. Ailesi, eğitim hayatı, American Field Service öğrenci mübadelesi ile ABD’ye gidişi, eşi Sedef ile evliliği, iş hayatı, hatta bir ara birkaç yakın ortak ve akraba ile küçük bir plastik sanayi işine girmeleri ve sonra bankacılık… Bankacılık tam iyi gidecek derken ve hatta Pamukbank, İktisat ve Garanti Bankası’nda genel müdürlüğe kadar yükselmişken, işlerin onun isteğine göre yol almaması, yeni bir bankayı, Bank Ekspres’i sıfırdan kurması, ekonomik krizler, satılan banka ve Yeni Demokrasi Hareketi ile siyasete giriş ve çıkış… Bunca kısa kısa yolculuklardan sonra uzun bir yolun başı ve kendini gençliğe ve çocuklara yararlı işler yapmaya adama… Tabii bu kadar tempolu bir yaşam bize Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal yakın tarihini de tek tek hatırlatıyor. İşte bu yaşam öyküsünü, İbrahim Betil, Rahime Sezgin ile paylaştı ve Alfa Yayınlarından geçtiğimiz hafta “Bir İnsan Birkaç Hayat” isimli 420 sayfalık bir kitap yayınlandı. Bir nehir söyleşisi değil, Rahime Sezgin, Betil’in çevresinden bir çok kişiyle de görüşmüş ve kitabı birkaç cepheden zenginleştirmiş.

        REKLAM

        Serfiraz Ergun: Rahime Sezgin ile nasıl yolunuz kesişti?

        İbrahim Betil: Rahime daha önce İshak Alaton’dan Hüsnü Özyeğin’e kadar çeşitli iş adamlarıyla görüşmüş ve iş hayatında onların karanlık günlerini anlattırmış. Bana da geldi ve söyleşi yaptık. Kitap yayınlandı, baktım güzel olmuş, kendisine benim de böyle bir düşüncem olduğunu söyledim ve önerdim bir kitap yapmasını. Bir buçuk yıl, haftada bir gün birlikte çalıştık. Yazdıktan sonra gönderdi, beni de tatmin etti ve basıldı.

        İbrahim Betil Selanik göçmeni bir ailenin çocuğu. Abisi Mehmet Betil ve sonradan Timur Selçuk ile evlenen Ayşegül ile üç kardeşler. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, babası Osman Hidayet Bey’in Eminönü’nde kurduğu işleri bir ara kötüye gitse de sonrada toparlar. Erenköy’de ilkokulu bitirir, sonra da Bebek’te Robert Lise ve Yüksek Okulu’nu. O günün koşullarında her gün Erenköy’den Bebek’e gidip gelmek zor olduğundan İbrahim okulda yatılı okur.

        Mezuniyet...
        Mezuniyet...

        SE: Herkes gibi senin de hayatında bir takım kilometre taşları var. Aile, Robert Lise, Robert Kolej Yüksek Okulu, AFS, evlilik, iş hayatı… Bu günkü formasyonunda sana en büyük katkıyı kimler kazandırdı desem…

        İB: Ben ilkokulu bitirince hem İngiliz High School’un hem Amerikan Robert’in sınavını kazanmıştım. Ağabeyim Robert’te diye orayı tercih ettim. Yatılı okudum. Oraya girdikten sonra yaşamımda en büyük etkiyi yapan okul müdürüm Cornelius Bull’dur. Bana çok güvendi, eğitim yaşamımın kolejde devam etmesine en önemli desteği o verdi. Babamın mali işleri o dönemde çok bozulduğu için bana okulda tam burs ve lisede etüd hocalığı verdi. Yoksa okuyamazdım orada. Bugün baktığımda benim hayatıma etki yapan temel kişinin Mr. Bull olduğunu düşünüyorum.

        Robert Kolej
        Robert Kolej

        İbrahim Betil’in formasyon kazanmasında en önemli etken liseden başlayarak Robert Kolej’de aldığı eğitim oldu. Robert Lise’de ceza sistemi vardı. Kurallara uymayana gözetmenler hafta sonu okulda kalma cezası verirdi. Bir hafta sonu İbrahim Betil de evci çıkmama cezası aldı. Tam futbol oynayacakken bir öğretmen onları toparlayıp, kamyonete bindirip Kavacık Ortaokulu’nun inşaatında çalışmaya götürdü. Boğaz’ın tepelerinde ayrıcalıklı bir eğitim alan İbrahim Betil, o sıralar inlerin cinlerin top attığı Kavacık’ta, yoksul bir semtte, inşaatta kazma kürek sallayarak belki de başkalarına yardım eli uzatmanın ilk zevkini tattı.

        İB: Kitapta da anlatıldığı gibi ben yaramaz bir öğrenci olarak bazı haftasonlarını okulda geçirme cezası alıyordum. O cezayı ödüle çeviren olay bizim kamyonlara binip köy okulu inşaatına yardıma gitmemiz oldu. Buna aracı olan da Jim Johnson isimli öğretmenimizdi. Bizim yaşıtlarımızın ne kadar farklı bir ortamda yaşadığını görmeme ve bu konuda duyarlılık sahibi olmama neden oldu bu olay.

        İbrahim Betil okul inşaatında çalıştı.
        İbrahim Betil okul inşaatında çalıştı.

        PATRONA BANKASINDAN KREDİ KULLANDIRMAYAN GENEL MÜDÜR

        İbrahim Betil Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nda iş bulur, daha sonra da birkaç arkadaş ve akraba ile plastik sanayinde bir iş kurar. Sekiz yıl aradan sonra ayrılır. Ona bankacılık sektöründe iş teklif eden Robert Kolej’den arkadaşı, Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet olur. Interbank’ın genel müdürlüğü teklifini alır ama aradan geçen zamanda o işi Erol Aksoy’a kaptırdığını anlar. Ancak yine aynı grubun bankası Pamukbank’ın genel müdürü Hüsnü Özyeğin’den genel müdür yardımcılığı teklifi alır. Kabul eder. Yıl 1981, Turgut Özal’ın ekonomi yönetiminde olduğu yıldır. Program ise liberal ekonomiye geçiş ve Türkiye’nın dışarıya açılmasıdır. Birkaç yıl sonra Hüsnü Özyeğin Yapı Kredi Bankası’na geçince Pamukbank Genel Müdürülüğü koltuğuna İbrahim Betil oturur. Kitap’ta o dönem ‘bütçe toplantılarında hedefler tutmadığı zaman Betil’in en üst kattaki odasından yükselen ses bankada yankılanıyordu’ diye anlatılıyor. Genel müdürlük birbuçuk yıl sürer, patron Emin Mehmet Karamehmet’e bankasından kredi kullandırmayınca ve patronun da bir başka yöneticisinden o krediyi çektiğini öğrenince Pamukbank’tan da ayrılma kararı verir. Bir ara Erol Aksoy’un İktisat Bankası’nda genel müdür olarak çalışır ama Erol Aksoy’un bankadaki işlere sürekli müdahalesi onu bezdirir ve oradan da ayrılır. O sırada Koç ve Sabancı grubunun ortak olarak sahip olduğu Garanti Bankası Doğuş grubunun patronu Ayhan Şahenk’e geçmiştir. 350 milyon liralık transfer ücretiyle Garanti Bankası’na genel müdür olarak transfer olur.

        SE: İlginç bir şey oluyor, bir sabah Hilton’da patron Ayhan Şahenk’le kahvaltıda buluşuyorsunuz ve patrondan ortaklık istiyorsun. Nasıl bir cesaretle istedin? Örneği var mıydı daha önce? Hüsnü Özyeğin de patronu Mehmet Emin Karamehmet’ten ortaklık istemişti ve vermeyince ayrılıp kendi bankasını kurmuştu.

        İB: Ben ekibin sürekliliğine, bir arada kalmasına çok inandığım ve güvendiğim için böyle bir öneride bulundum. Çünkü yurt dışında da önemli kurumlarda böyle önerilerin yapıldığını biliyorum. Yüzde birbuçuk-iki hisse patron için önemli değil. O da aslında olumsuz karşılamadı ama ‘Bunu sana yaparsam başka şirketlerimde çalışanlar da benzer tekliflerle gelirler‘ dedi. Ben bunu bir cesaret olarak görmüyorum. Doğal bir uygulama olarak görüyorum. Bana o gün ‘Kaç milyon dolar?’ diye sordu, 'Para talep etmiyorum sadece aidiyet duygumu artırmak için küçük bir hisse istiyorum' dedim. Olumsuz bakınca ve arkasından da ‘Peki şimdi ne yapacaksın?’ deyince…

        SE: E, peki öyleyse, vermezsen verme diyemedin.

        İB: Madem öyle, bu imkanı tanıyacak belki başka bir kurum oluştururum dedim. O da bana o zaman ‘Ha, bak başka kurum oluşturacaksan o zaman ben sana oradan bir pay veririm’ deyip destek çıktı. Böylece Bank Ekspres fikri çıkmış oldu. Tüm ortaklardan da bir pay alarak ben Bank Eksprese ortak oldum ve diğer üst düzey çalışan arkadaşlara da hisse verme imkanını buldum.

        SE: Bu arada sonradan bankanın satışına kadar gidecek yolu döşeyen, Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal’a 5 milyon dolar kredi açma meselesi var. Nasıl oldu, neden hayır diyemedin?

        ÖZAL OĞLU AHMET’E 5 MİLYON DOLAR KREDİ İSTİYOR

        İB: Ben Garanti Bankası’na genel müdür olduğum zaman bankaya devlet el koymak üzereymiş ve mahkemeye vermişler bankayı. Sahibi Ayhan Şahenk’in yasaların üzerinde kredi kullanmasından dolayı. Ben bankanın mahkemelik olduğunu genel müdür olduktan sonra öğrendim. Bu mahkemeyi nasıl durdurabiliriz diye zamanın Maliye Bakanı Yusuf Özal’a gittim. Benim yapabileceğim birşey yok dedi. Turgut Özal o zaman başbakandı belki o müdahale edebilir dedim ama hiç tanımıyorum kendisini. Yavuz Canevi Hazine Müsteşarıydı ve hep birlikte Davos’talardı. Ben de gittim. Orada Turgut Bey’e ayaküstü sıkıntıyı anlattım, bana altı ay müsaade edin dedim. Yavuz Canevi’ne döndü ve “Yapabilir mi?” diye sordu. Canevi de “Söz veriyorsa yapar” dedikten sonra Özal mahkemeyi durdurdu. İkinci kez, Bank Ekspresin kuruluş döneminde pek çok işadamı banka kurmak istiyordu. ‘İbrahim’e izin verelim’ diyerek bankanın kuruluş iznini onaylayan yine Özal’dı. Banka kurulduktan sonra bana telefon açıp oğlu Ahmet Özal için 5 milyon dolar kredi vermemi istedi. Çok büyük bir rakamdı ama ben ona ‘hayır’ diyemedim. Yaptığım yanlış da şuradaydı. Ahmet Özal’ın yurt dışında bankası varmış, oradan 5 milyon doları getirip bizim bankaya yatırmasını söyledim. Gelen parayı ona kullandırdım. Ancak yaptığım hata o gelen parayı Ahmet Özal’a vereceğim krediye teminat olarak göstermedim sözleşmede. Sadece güvendim sözüne. Ama ekonomik kriz olup da ona verdiğim krediyi geri ödemeden 5 milyon doları çekince çok fena dar boğaza girdik.

        AHMET ÖZAL MAFYA BABALARINI GÖREVLENDİRİYOR

        "Onun ardından o parayı kendisinden alabilmek için çok uğraştım. Beni mafya babalarıyla yüz yüze bıraktı. Alaaddin Çakıcı’dan ve adamlarından tehditler aldım. Çok büyük sıkıntılar yaşadım. Maalesef yapacak birşey yoktu."

        SE: Böyle bir banka kuruyorsun, işler yavaş yavaş yoluna giriyor ancak Çiller dönemindeki o ekonomik kriz geliyor, peşpeşe devalüasyon, batan bankalar ve mevduat sahipleri kapıya dayanıyor. Mevduata devlet güvencesi yok muydu?

        ÖZER ÇİLLER: "SANA BİR BANKA BORCUMUZ VAR"

        İB: Yoktu. Tansu Çiller neredeyse iki günde bir telefon ediyordu bana ’ne yapalım, ne yapalım’ diye. Ankara’ya çağırdı beni ve İş Bankası Genel Müdürü'yle kalktık gittik. ‘Yahu faizleri arttırmanız lazım’ diyoruz. ‘Düşünelim, düşünelim’ diyorlar. Önerdiğimiz hiçbir şeyi yapmadılar. Bu arada iki banka batmıştı, ben de mevduat sahipleri zor duruma düşmesinler diye, bankayı götürüp Ayhan Şahenk’e önerdim, o da ‘tamam’ dedi. Tam 48 saat sonra Çiller Hükümeti mevduata güvence verdi. İşin ilginç tarafı aradan yıllar geçtikten sonra rahmetli Eser Tümen’in evinde bir akşam yemeğinde Özer ve Tansu Çiller de vardı. Özer Çiller bana geldi dedi ki: ’Sana bir banka borçluyuz. Sen bir banka kur, biz sana destek veririz iktidara geldiğimiz zaman’.

        YENİ DEMOKRASİ HAREKETİ

        1993 yılı Türkiye’nin karanlık yıllarından biriydi. Faili meçhul cinayetler, Madımak katliamı gibi olaylar bitmek tükenmek bilmiyordu. Vatandaşın her köşede ‘Ne olacak bu memleketin hali’ dediği yıllardı. Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümü siyaset sahnesine yeni oyuncular çıkartmıştı. Bunlardan birisi de TÜSİAD eski başkanı Cem Boyner’in öncülüğünde kurulan Yeni Demokrası Hareketiydi (YDH). Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş’in “Boğaza karşı içki içip memleketi kurtaranlar” diye söz ettiği YDH.

        Yaşar Kemal, İbrahim Betil
        Yaşar Kemal, İbrahim Betil

        SE: Derken YDH kuruldu, Kıbrıs ve Kürt meseleleri gibi konularda daha liberal görüşler savunarak bir siyasal hareket yarattınız. Seçimlere girmek üzere hazırlıklara başladınız. Seçimlerde yüzde yarım gibi az bir oy aldı partiniz ama, sen İl Başkanı olduğun sırada YDH binasına bir baskın oldu. Sonra da sen YDH’ya küstün.

        İB: Ben ondan dolayı küsmedim, orada şöyle bir gerginlik yaşandı. Taksim, Gümüşsuyu’nda, İl Başkanlık binasına molotof kokteylleriyle 4-5 tane genç geldi.

        SE: DHKP-C miydi?

        İB: Evet, binanın önüne koskoca bir pankart astılar ’yakınlarımızın cezaevinden çıkartılmasını istiyoruz’ diye bizi rehin tuttular. Kapıyı da zincirle bağladılar, 'Sizi uçururuz' dediler. Biz onları aslında ikna ediyorduk ama maalesef bizim YDH’nın üst düzey ekibi bizim sözümüzü dinlemediler, polise haber verdiler, polis geldi, yollar kapandı, içeriye sis bombası atılınca ölümle karşı karşıya kaldık.

        CEM BOYNER’E DARGIN DEĞİLİM

        SE: Ben senin gazetelerde pencerenin pervazına tırmanmış fotoğrafını hatırlıyorum.

        İB: Evet ben 24 saat hastanede yoğun bakımda kaldım.

        SE: Cem Boyner’le o zaman kırgınlık oldu mu? Şimdi dargın mısınız?

        İB: Hayır bir kırgınlık olmadı, dargın da değilim.

        2000’li yıllara girerken İbrahim Betil, kurucuları arasında yer aldığı Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV) başkanlığını tekrar üstlenmişti. Mesaisinin büyük bir bölümü sahada, çocuklarla ve gençlerle geçiyordu. Vakfın mali ve eğitim faaliyetleri tekrar hız kazanmaya başlamıştı. Sivil toplum kuruluşları Türkiye için yeniydi. Türkiye’de 110 bin STK varken bu sayı Almanya’da 600 bindi.

        SE: Ben kitabı okuduktan sonra hep kısa süren dönemler ve hep kıyılardan dönüşler olduğunu gördüm. TEGV Koç Grubu'nun kurduğu STK değil mi? Ne oldu da oradan da ayrılmak zorunda kaldın? Bir kıskançlık mı oldu, senin adın kurumun önüne mi geçti? İnsanlar seni oradaki faaliyetlerinle bir Sivil Toplum gönüllüsü olarak akıllarına kaydetmişlerdi.

        TEGV’DE KISKANÇLIK OLDU

        İB: İki tane temel nedeni vardı. Biri sahada ben gönüllülerle çok iç içe iletişim kuruyordum çünkü STK’larda bir hiyerarşi olmaksızın bunun yapılmasının önemli olduğuna inanıyorum. Bütün gönüllüler beni tanıyıp biliyordu. İsmim vakfın önüne geçmişti. Tedirgin oldular, eleştirdiler ve benim ayrılmamı istediler ve sonraki dönem seçmediler.

        SE: Kimdi bunları yapan? Cengiz Solakoğlu muydu? Çünkü senden sonra o başkan oldu. Oysa Suna Kıraç sana bir mektup bile yazmıştı.

        İB: Evet bir tanesi oydu. İkinci konu ise ben gençlerin 7-15 yaş arası çocuklara çok daha yakın gönüllü çalışmalar yaptığını tesbit ettim, üniversitelerde eğitim gönüllüleri kulüpleri kurulmasına önderlik ettim. İkinci eleştirildiğim konu da bu oldu. Bunları kapat dediler.

        VE TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI KURULUYOR

        İB: Bütün üniversitelerdeki kulüpleri kapattılar. O nedenle gençlerde büyük bir protesto başladı, ben de gençlerle Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı (TOG) kurdum. 135 üniversitede eğitim gönüllüleri kulüpleri var, 70 bin gönüllü genç binlerce proje yapıyorlar. Hiçbir sıkıntı olmaksızın ilerliyor. Ben gençlerden öğreniyorum. Artık TOG’a yönetim kurulu yedek üyesi olarak devam ediyor, ama her toplantıya katılıyorum.

        İbrahim Betil Sengal'de...
        İbrahim Betil Sengal'de...
        Gambia'yda...
        Gambia'yda...

        SE: Sonra da Senegal ve Gambia’da aktif projeler yürüten ‘Sen de Gel Derneği’ni kurdun. Şu anda en aktif olduğun iş ne?

        İB: Çeşitli sivil toplum kuruluşları içersindeyim. Bir taraftan danışmanlık işlerim var. Çeşitli şirketlerin yönetim kurulu üyeliği var. Ama Toplum Gönllüleri Vakfı, Sen de Gel Derneği, Ashoka Sosyal Girişimcilik Vakfı, Ali İsmail Korkmaz Vakfı gibi pek çok STK’da yer alıyorum.

        SE: Bu kitabı okurken Rahime Hanım’ın seni biraz da azizlik mertebesine çıkardığını gördüm. (Ha ha ha gülüyor) Kendini lütfen eleştirir misin eğer aziz olmadığını düşünüyorsan.

        İB: Eleştiririm. Sivil toplumda daha aktif yer alarak daha erken zamanlarda başlayabilirdim. Toplumda bir değişim yaratma hevesiyle başladım ama istediğim değişimi yaratamadım. Bugün Türkiye’deki eğitim sisteminden hiç memnun değilim. Yapmam gerekenden çok daha fazlasını yapmayı arzu ederdim. Maalesef sivil toplum çok yavaş gelişiyor Türkiye’de. Çevrem beklenenin çok altında maddi destek sağladı. Eski iş çevrelerimden bahsediyorum. Daha fazlasını yapabilirdim.

        SAKALIMI YARGIDA REFORM OLDUĞU ZAMAN KESECEĞİM

        SE: Neden sakal bırkatın? Kesecek misin?

        İB: Sakalımı bırakalı epey zaman oldu, 6-7 yıl gibi. Türkiye’de hukuk sisteminin çok olumsuz bir hava içinde olduğunu gözlemledim, hukuk sisteminde, yargıda reform yapabilmek için bir platform oluşturdum. Çevremdeki pek çok avukat, hukukçu buna destek oldu. Öneriler oluşturduk. O zamanın Adalet Bakanı’na bunu gönderdik. Ben de dedim ki ‘Bizim önerilerimiz dikkate alınıp yargıda reform yapılana kadar dikkat çekmek için sakal bırakacağım ve insanlar neden sakal bırakıyorsun diye sorunca konu hemen yargı reformuna gelecek ve böylece bir duyarlılık oluşturacağım.' Bir sürü insan gözaltında, tutuklu. Özellikle gazeteciler şampiyonluğu kimseye bırakmıyor. Çin’in yönetim şekline ve nüfusuna bak. Bizde daha çok tutuklu gazeteci var cezaevlerinde. Türkiye ne yazık ki bu olumsuz şampiyonluğunu sürdürüyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar