Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birgün Döne Otyam’dan bir haber aldık, bizi Summart’a akşam yemeğine çağırıyor, birkaç gazeteci arkadaşla. Döne, Mardin Bienali’nin yıldızı, her iki yılda bir yapılabilmesi için kendisini paralayan biri. Gitmesek olmaz. Aslında ben Summart’tan açıldığı günden beri e-postalar alıyorum da fazla da bir bilgim yok kim oldukları konusunda. Levent Sanayi Sitesi’nde, yeri dolayısıyla akla ilginç gelen ama akşamüstü saatlerinde İstanbul trafiğinde ulaşması neredeyse imkansız bir mekan. Hiç gidemedim, benim ayıbım.

        Summart, Sanayi’de, Otomobil ve Turing Kulübü'nün tam karşısında Summa İnşaat’a ait modern bir binada. Resmi adıyla Summa Turizm Yatırımcılığı AŞ., Türkmenistan, Rusya, Moldova, Romanya, Libya, Senegal, Kongo, Sudan, Ruanda, Libya gibi ülkelerden ve hatta Güney Amerika’dan büyük müteahhidlik işleri alıyor. Kurucusu ve Onursal Başkanı Mete Bora geçen yıl vefat ediyor, bugün Fatih Bora başkanlığında üç oğlu şirketleri yönetiyor. Summa İnşaat’ın bir bölümü bugün sanat galerisi ve yöneticisi de Fatih Bora’nın eşi Zeynep Bora.

        REKLAM

        SUMMA İNŞAAT’IN İÇİNDE SUMMART

        Zeynep Bora: "Rahmetli kayınpederimin 20 yıldır biriktirdiği bir resim koleksiyonu var. 60 yaşına gelince kendisini emekliliğe ayırdı ve şirketi oğullarına bıraktı. Kendisi de sürekli genç sanatçı atölyelerini ziyaret etmeye ve workshoplar düzenleyerek yabancı ve Türk sanatçıları biraraya getirmeye başladı. Tabii sanata destek verirken geniş bir koleksiyona da sahip oldu. Biz de Summa içersinde sanat kısmına ağırlık veren Summart’ı kurduk. 3 yıldır galeri olarak varız ve senede 3-4 sergi yapıyoruz. Tabii kendi koleksiyonumuzu da sergiliyoruz. Bu sergimizin başlığı, ‘Simya’, Bekir Kıraç’ın. Bekir, benim Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden arkadaşım. Ben İşletme mezunuyum, Bekir Kıraç Mühendislik."

        Sergi katı modern, üzerinde siyah lekelerin girip çıktığı bembeyaz fotoğraflar asılı, bembeyaz duvarlı, diyelim bir ‘white cube’. Serginin küratörü sanat dünyasında yakından tanıdığımız Fırat Arapoğlu. Fotoğrafların sanatçısı ise tabii Bekir Kıraç. Fırat Arapoğlu diyor ki; “Bekir Kıraç’ın ‘Simya’ sergisindeki fotoğrafları geniş boşluklar içeriyor. Bu boşluklar içeren beyaz zemindeki imgeler, sizi var olan dünyadan bilinemez olana doğru bir yolculuğa çıkartıyor. Görünür/görünmez, bilinir/bilinmez olan boşluk ve doluluk diyalektiğiyle karşımızda. Boşluk, sizi ve dışınızda olanı bir tür bütünlüğe ulaştırıyor. Ya da diğer bir deyişle bütünselliği ve parçalı olmayı aynı anda içeren bir felsefeye.”

        REKLAM

        BOŞLUKLARI DOLDURMAK BİZİM İŞİMİZ

        Fırat Arapoğlu’nun boşluk dediğini ben sergiyi gezerken, yoğun kar, yoğun sis, bir kayboluş bir geri geliş olarak yorumladım.

        Fırat Arapoğlu: "Bu sergi Döne Otyam ve Bekir Kıraç’ın arkadaşlığı üzerinden gelişen bir sergi. Beni Döne Otyam, serginin küratörü olarak davet etti. Bekir Kıraç’ın yüzlerce fotoğrafına baktım biraraya geldiğimizde. Biliyorsunuz Uzakdoğu sanatında boşluk konusu çok önemlidir. Boşluk aslında nesnenin anlam kazandığı yerdir. Uzakdoğu resminde resim yapmak aynı zamanda meditasyon aracıdır. Tüm bunları gözönüne aldığımda etkilendim ve küratör olmayı kabul ettim. Boşluk kavramı var bence burada ve fotoğrafların arkasında zeminde herhangi birşey gözükmüyor. Zemini bilinçaltında doldurmak gerekiyor."

        Fırat Arapoğlu: "Bir de arkada Bekir’in bir yerleştirmesi Samsara var. Burada sergilenen Simya serisinde meditatif bir yapı da vardır. Bu meditasyon Samsara’dır. Yani ölüm ve yeniden beden bulma döngüsüdür. Zira bütün varlıklar bu yaşam döngüsünde yer alır. Samsara ölümden sonra yaşamı sembolize eder. Bekir de ruhun ölümsüzlüğüne inanıyor."

        Serfiraz Ergun: Yani reenkarnasyon mu bu dediğiniz?

        F.A.: Evet. Yani ölümden sonra yaşamın varlığına işaret ediyor.

        KAR MI SİS Mİ BOŞLUK MU?

        S.E.: Beyaza bakınca insanın aklına ilk olarak kar geliyor. Ben bu sergiyi hava koşulları, sis, kar olarak okudum, siz boşluk diyorsunuz. Biz bu fotoğraflara bakarken boşluğa bakar gibi mi yoksa gerçekten maddesel birşey, bir kar, bir doğa örtüsü, bir hava koşulu gibi mi bakalım?

        F.A.: Ben boşluğu öneririm. Ama bazılarının yoğun kar bazılarının yoğun sis altında çekildiğini hissedebiliyorsunuz. Çünkü Bekir’in ve benim hissettiğimiz öndeki figürlerin arkasındaki zemine, geçmişten gelen tüm bilgilerinizi çağırarak bu boşluğu doldurmanız isteniyor. Fotoğrafçı, sanatçının arzu ettiği şey, öndeki figürasyonun arkasındaki boşluğu sizin doldurmanız.

        S.E.: Bize de görev veriyor burada.

        F.A.: Evet.

        S.E.: Meditasyon ile nasıl bağlantı kuruyorsunuz?

        ARININ FAZLALIKLARDAN KURTULUN

        F.A.: Aslında Bekir bize ne kadar süslemeden detaydan arınırsak o kadar fazla zenginleşeceğimizi anlatmaya çalışıyor. Ben katalogdaki yazımı şöyle bitirdim: “Arının, fazlalıklarınızdan ve mülkiyetten kurtulun, göreceksiniz ki kaybettiğiniz zaman aslında çok şey kazanmış olacaksınız. Az çoktur deriz. Zen Budizmi’i, John Cage’in müziği bize hep bunu öğütler. Bekirin bize anlatmaya çalıştığı şey; “Evet, ben size temel bir okuma veriyorum, ama bunun arkasını siz kendi hikayelerinizle doldurun.” Bu serginin bir gezme kılavuzu yok. İstediğiniz fotoğraftan gezmeye başlayabilirsiniz. Çünkü kendi montajınızı kendiniz yapacaksınız.

        Bekir Kıraç doğma büyüme Ankara’lı. Tevfik Fikret Lisesi’nden sonra ODTÜ Mühendislik bölümünü 1993’te bitirmiş. 2000’de de yüksek lisansını. Bu arada da finans sektöründe çalışmış. Ancak 1993’ten beri fotoğraf çekiyor. 25 yıldır fotoğraf çektiğini ve hiçbir zaman ondan ayrılamadığını söylüyor. Resim, heykel, psikoloji ve felsefe konularında çok okuyor. Kendi fotoğraf atölyesini kurmuş ve sergiler açmaya devam ediyor. Önce analog makinelerle çalışmış, film banyoları, karanlık odalar, ama sonra 2000 yılında dijitale geçmiş. Bakalım kendisi kendi sergisi ‘Simya’ hakkında ne diyor?

        S.E.: Dijital makinelerle fotoğraf çekip basmak daha yaratıcı değil mi? Üzerinde istediğiniz kadar oynayabiliyorsunuz.

        Bekir Kıraç: Aslında bu nasıl kullandığınıza bağlı. Fotoğrafı tamamen kendi felsefemi aktarmak için kullanıyorum. Daha fotoğraf çekilirken temizlenmiş oluyor. Arka planı yakıyorum. Bilgisayarda sadece kontrast ve siyah beyaz ayarını yapıyorum. Farklı dijital ortamda farklı fotoğrafların biraraya getirilmesi, kompoze edilmesi de yapılabiliyor. Ben ona da saygı duyuyorum. Ama ben fotoğrafı çekerken arka planı hiç görmemeyi tercih ediyorum. Fırat Arapoğlu’na da ‘Sisi mi, karı mı görmemiz lazım?’ sorusunu sormuştunuz. Ben fotoğrafı çekerken arka planı doğal olarak kaybetmek istediğim için siste ya da karda ya da çok parlak bir yüzeyin önünde çekiyorum. Burada kayıplar var. Bunlar gün batımında gölde veya denizde çekilmişti. Patlıyor, yanıyor arka plan. Örneğin ağaçların arkasını temizlemek çok zordur, o yüzden ağaçların kontrasını siste ya da karda çekerek elde ediyorum. Böylece o dantelimsi desen çıkıyor.

        S.E.: Siyah lekelerin arkasındaki boşlukları bizim doldurmamızı istiyorsunuz. Nasıl doldurmamızı istiyorsunuz bunları?

        B.K.: Ben arka planı yok ediyorum. Bağlamını, içeriğini, kontekstini, çekerken yok ediyorum. Hepimizin kafasında tanımlar var. Mesela bir ağacın New York’ta Central Park’ta olmasıyla bir çölde vahada olması arasında fark var. Bu fotoğraflara bakıp da ‘Bu ağaç nerede?’ diye sorguladığımızda arka plan bilinç altımız tarafında otomatik olarak dolduruluyor. O zaman ağaç da değişmiş oluyor ve o yüzden de serginin başılığına ‘Simya’ dedik. İki yürüyen adam nerede yürüyor diye kendimize sorsak arkadaki boşluğu doldurmak zorunda kalıyoruz. Bunu bilinçaltı otomatik olarak yapıyor. Derede, çölde, bir uçuruma doğru yürüyor olabilirler. Sırtlarını dönüp benden uzaklaşıyor olabilirler. Burada sergilediğim fotoğrafların lekeleri analitik psikolojide Carl Yung’un kollektif bilinçaltı felsefesinde arketip olarak tarif ettiği, bilinçaltından çektiğimiz bazı düşünceleri tetikliyor. Yani ağaca baktığımızda belki bu ağaç altında beş yıl önce sevgilimizle el ele tutuştuştumuz ağaçtır. Bize o ağacı hatırlatıyor. Yani kısacası bu lekeler aslında tetik mekanizmsı. Biz belleğimize bu anıları tetiklemesine izin verirsek sergi de amacına ulaşmış demektir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar