Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Amerika’daki beyazlar bu yaz ülkelerinde ırkçılık problemi olduğunu keşfettiler, Beyaz Türkler de bu kış Türkiye’deki muhafazakarlık gerçeğini fark ediyor. Bu ani uyanışı tetikleyen Berkun Oya’nın Netflix için çektiği “Bir Başkadır” adlı dizi. Oğuz Atay’ın ömrü “Türkiye’nin Ruhu”nu yazmaya yetmemişti, ama Oya sekiz saat içinde ülkemizin ethos’unu çözme iddiasında. Üstelik bölünmüşlüğümüze “Birbirimizi sevelim, birlikte yaşayalım, yok birbirimizden farkımız,”diye özetlenebilecek bir basit çözüm de öneriyor.

“Bir Başkadır”ın iddiasına göre Türkiye’deki sınıf ve kimlik ayrımları zorlama, çünkü hepimiz aynı büyük gövdenin parçasıyız. Fakirler (muhafazakarlar ya da başörtülüler olarak okuyabilirsiniz) ve zenginler (ya da laikler) televizyonda aynı diziyi izliyor örneğin. Dinci hocanın evlatlık kızı lezbiyen oluyor ve başını açmaya karar veriyor, “önce Robert sonra Amerika”da okuyan yalıda büyümüş kadın başörtülü bir temizlikçiye empati duymayı öğreniyor. Ne güzel.

İzleyenlerin arasında kendinden geçip “Bizi kendimizle yüzleştirdi, kendimizi sorgulattı,” diyenler var. Dizinin hem hedef kitlesi hem de acımasızca hedefe koyduğu Beyaz Türkler bu yüzleşme histerisine kapılanlar. Bu yapay hassasiyete mikroskop altında baktığımızdaysa karşımıza o tanıdık DNA, İstanbul’un Cihangir semti ve “yetmez ama evet” liberalizmi çıkıyor.

SEKÜLER ELİT DÜŞMANLIĞI

70’ler sosyal gerçekçi Yeşilçam, 80’ler TRT dizileri ve 2000’ler Hollywood sinemasından çok etkilenen Berkun Oya’nın politik çizgisi 2000’ler Cihangir entelijansiyasından bir adım önde değil. Birikim dergisi, Taraf gazetesi, onların etkisinde haber yapıp dış dünyaya Türkiye’deki “seküler elitin” nasıl muhafazakar demokratlar üzerinde baskı kurduğunu yazan yarım akıllı yabancı muhabirlerden farksız memleket bakışı. Diziye göre seküler elit bütün başörtülüleri aynı görüyor, hatta terapist genç kadının bilinçaltı evdeki temizlikçi kadınla başörtülü hastasının adını bile karışmasına neden oluyor.

Öte yandan, muhafazakar iktidar da o kadar güzel işler yapıyor ki artık gecekondu mahallelerinde bile Jung’dan bahsediliyor açılan kütüphaneler sayesinde. Aslında dizinin muhafazakar kesime bakışı fazlasıyla orientalist: Romantize ediyor, kendi bakış açısı gerçekmiş gibi yansıtıyor.

Ama bu ilerleme seküler elit’in dünyasına sirayet dahi etmiyor, çünkü onlar yalıda iPad’den Yılmaz Özdil okuyup Halk TV’deki saçmalıkları izlemekle meşguller. Tipik bir Cihangir entelektüelinin kendi sınıfına nefretle bakma hastalığıyla karikatürize edilmiş bu karakterler. Berkun Oya, romantize ettiği alt sınıflara gösterdiği sempatiyi kendi sınıfından ve “seküler elitten” esirgiyor. Cihangir’den öyle gözüküyor olabilir ama Türkiye’de hatırı sayılır miktarda insan hem iktidara hem de Yılmaz Özdil’e mesafeli durabiliyor.

Elitizm illaki topluma üstten bakmak, başkalarını yargılamak değil. Türkiye’nin Batı’da yer almasını savunan, iyi okullarda okuyup kendini geliştiren, Türkiye Cumhuriyeti mucizesine inananlar gerçek seküler elit. Bu mucize Malatya doğumlu “takunyalı” bir Kürt’ü Dünya Bankası’na, ardından Çankaya Köşkü’ne taşıdı. Aynı mucize benzer bir fırsatı Ispartalı bir çobana tanıdı. Bütün bunlar da seküler elitin kurduğu sistem sayesinde oldu. Ama bu dinamikleri yok eden sabotajın tertipleyicileri arasında Cihangir liberalleri vardı.

Berkun Oya daha zeki veya daha kurnaz. “Bir Başkadır” salt bir “yetmez ama evet” güzellemesi gibi gözükmesin diye ustaca birkaç güvenlik supabı yerleştirmiş. Oluk oluk kanın aktığı Kürt sorunu birkaç cümlelik bir tirada indirgeniyor, dün baskın sınıflardan çeken başörtülü Kürt abla da bugünün yeni baskın sınıfına boyun eğmekle eleştiriliyor: Başı açık kadın başı kapalı kardeşinin “Ak Kürt” olmasına kızıyor, o da gidip iş yerindeki vazoları yere fırlatıyor. Ama, dediğim gibi, ayıp olmasın diye konmuş gibi bu sahne çünkü dizinin ana derdi İngilizcede “white guilt” olarak geçen ve “beyazların kendi suçluluk duygusu” olarak çevrilebilecek o his. Siyahların aynı yere gelebilmek için bir beyazdan iki kat daha fazla çalışmasından acı duyuyor beyazlar; Berkun Oya ve dizide yansıttığı kendi sınıfı da muhafazakarlara, Kürtlere ve de sanırım lezbiyenlere acıyor. Yine de toplumdaki değişim gerisinde kalmış bir suçluluk duygusu bu.

BİR ORTA YOL VAR

Eski rejim, ya da eski Türkiye de hiç matah değildi kuşkusuz ve hem toplumun hem de devletin tartışılmaz ayıpları var. Ama Türkiye’nin dinle ya da muhafazakarlıkla hiçbir zaman Cihangir’in ya da “Bir Başkadır”ın iddia ettiği gibi köklü bir meselesi yoktu. Aksine 11 ay içki bir ay oruç tutulan Anadolu İslamı bu toprakların çimentosuydu. Bu ülkenin çoğunluğu yılbaşını da kutlar, bayram namazına da giderdi. Özellikle entelijansiya bu melezliği ya anlamadı ya da kasten yok olması için çaba gösterdi.

Geçen 18 yılda seküler elitin kendi kendisini sorgulamadığını, hiç ilerlemediğini iddia etmek büyük haksızlık olur. Dua okuyan Ekrem İmamoğlu’nun ortaya çıkışı, Selahattin Demirtaş rüzgarı, Meral Akşener’in yükselmesi bu sorgulamanın sonuçları. Kamusal alanda başörtüsünün serbest kalıp kıyamet kopmaması, devletin Kürtçe televizyon kanalı kurup ülkenin bölünmemesi de.

Bugün Türkiye’nin en sevilen figürlerinden biri Selçuk Bayraktar; kayınpederinden ölesiye nefret edenler bile onu bağrına basıyor. Çünkü o da bir Türkiye mucizesinin ürünü. Bugün tüm işaretler de toplumun bir bölümünün, Beyaz Türkler’in önemli bir kısmının, geçmişin hatalarından ders alarak bugünkü tıkanmışlıktan da çıkma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Sonunda zorla da olsa bir orta yol bulunacak: Halk TV’yle Akit arasında epey geniş bir gri alan var, ama “Bir Başkadır” görmüyor, çünkü kendi mahallesinden bir türlü çıkamıyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar