Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak şirketleri SunExpress, koronavirüs salgını sebebiyle ilk küçülme operasyonu yaşayan şirket oldu. Ana merkezi Antalya olan şirketin alt markası Avrupa’dan çeşitli tatil ülkelerine uçuşları için 2011’de kurduğu SunExpress Almanya Covid-19’un etkisi sebebiyle faaliyetlerini durdu. Şirketin wet lease (personeliyle birlikte kiralama) olarak kullandığı 20 uçak da Türkiye’ye dönecek.

        SunExpress’in yüzde 50 ortağı olan Lufthansa’nın koronavirüs sürecinde sıkıntılı günler geçirdiği ve daralan Almanya pazarını da zararlarını azaltabilmek için kontrol etmek istediği biliniyordu. Bu sebeple SunExpress Almanya’nın faaliyetlerini durdurmasında bu detayları da görmek gerekiyor.

        SunExpress böylece ikinci ortağı Lufthansa’nın pazarı veya merkezinden üçüncü ülkelere seferler düzenleyemeyecek. THY’nin yönetim kurulu başkanlığını, Lufthansa’nın genel müdürlüğünü üstlendiği yönetimden böyle bir karar çıkmış.

        Şirket bundan böyle toplam 69 uçaklık filosuyla Türkiye odaklı turistik uçuşların yanı sıra iç hatlarda yoğunlaşarak yoluna devam edecek. Ancak THY’nin ana üssü İstanbul ve AnadoluJet’in merkezi Ankara’da faaliyette bulunmayacak. Diğer bir ifadeyle iki ortağın pazarını etkilemeyecek şekilde operasyon yapacak. Antalya ve İzmir’in ana taşıyıcısı olacak.

        Türkiye’de turizm ve havacılık sektörünün durumu ortada. Pazarlar çok yavaş açılıyor. Bu durumda Türk havacılık sektörüne ilave 20 uçak daha gelince sektörde nasıl bir rekabet olacağı, yaşam mücadelesinin nasıl verileceği elbette merak konusu olmaya devam edecek.

        Yazı Boyutu

        Ticaretten men edilebilirler mi?

        Gıdada yapılan tağşişlerin kamuoyuna açıklanması artık eskisi gibi ilgi görmüyor. Medya bile kanıksadı. At ve eşek etinin millete yedirilmesi sıradanlaştı. Zeytin yağına, tereyağına, peynir ve diğer gıdalara karıştırılanlar dikkat çekmiyor. İsimleri piyasada bilinmeyen, tanınmayan şirket ve markaları bakanlık ifşa edip geçiyor. Onlar da yollarına başka şirket ve markalarla devam ediyor. Bir sonraki bakanlık ifşaatına kadar farklı markalar ve yeni yöntemler geliştiriyorlar.

        Halen daha gıdada tağşiş ve taklit yapanlara ciddi müeyyide uygulayacak yasa bile olmadığından herkes halinden memnun. Bakanlık yetkilileri iş yapmış, denetim ve kontrollerde bulunmuş olarak açıklamalara devam ediyorlar. Halbuki eğer bakanlık yetkilileri ilgilenebilirse işin epeyce boyutu var.

        Mesela gıdada tağşiş ve taklit yapanları mevcut düzenlemelere göre bakanlık ne kadar iyi denetliyor? Yoksa sadece küçük şirketlerle oyalanıyor mu? Büyük firmalar ve markalarda da ciddi sorunlar, aldatmacalar oluyor. Hiç onlarla ilgili denetim ve kontrolden bahsediliyor mu?

        Zeytinyağında, balda, süt ve süt ürünlerinde hem de bilinen şirketlerin sebep olduğu epeyce sorun var. Üstelik bir yerlerden ve sadece bir alanda aldıkları ödüllerle kamuoyunu aldatan, kalitesiz ürünü çok nitelikli diye satan, rakipleriyle haksız rekabet eden firmaların da ciddi aldatmaları söz konusu. “Falan dağın balı, filan çiftliğin yağı” şeklindeki sahtekarlıklara da bakılması gerekiyor. Sertifikalı üretim zinciri sağlanmaz ve ürünlerin kaynaklarını güçlendirecek adım atılmaz ise gıdayı gerçek anlamda tağşiş eden ve rantını yiyen büyük tüccarların da önü kesilemez.

        Tarım ve Orman Bakanlığı’nın son açıkladığı taklit veya tağşiş yaptığı kesinleşen 45 firma ve ürünleri eskisi gibi yankı yapmadı. Herkes de biliyor ki 6 ay sonra benzer bir liste daha yayınlanacak. Bakan Bekir Pakdemirli gıda alanının ranta müsait olması nedeniyle, kirlenmeye de müsait olduğunu, yeni yasal düzenlemeyle tağşiş yapanların gerekirse ticaretten men edileceğini epeydir söylüyor. Biz de bekliyoruz. Bakalım gıdamızla oynayanlar ticaretten men edilebilecek mi?

        Taksi plakası ilelebet bir hak değil!

        İstanbul’da taksi tartışması Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarıyla yeniden gündemde. Taksi plaka sahipleri de konumlarını kaybetmemek için seslerini gür çıkarmaya başladılar. Tartışmalar çok yönlü devam ediyor. Ancak 1991’de verilen taksi plakalarının sonsuza dek bir hak olduğu şeklinde yanlış bir kanı var. Halbuki kanunlar bu süreyi 10 yılla sınırlı tutuyor.

        Tahditli plakalar, en son 10553 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında Karayolu Trafik Kanunu’nun 12. Maddesi dayanak olmak üzere İl ve İlçe Trafik komisyonlarının yetkisi kullanılarak maliklerine tahsis edilmiş. Burada en ciddi sıkıntı il ve ilçe trafik komisyon kararlarında plaka tahsisine yönelik belirtilmiş bir kullanım hakkı süresinin olmamasıdır.

        Peki tahditli plakaların tahsisi süresiz olabilir mi ? Veya süresiz verilmiş olan plakalar sahipleri için sonsuz süreli kazanılmış bir hak oluşturur mu?

        Ticari plakaların verilmesinin usul ve esaslarını belirleyen 10553 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 5. Maddesi şöyle:

        “İlin ihtiyacı dikkate alınarak dağıtılacak ticari plaka sayısı trafik komisyonunca tespit edilecek ticari plakanın serbest piyasadaki tahmini bedelinin % 80’ine tekabül eden muhammen bedeli, müracaat şekli, süresi, ihale zamanı ve diğer hususlar mahalli vasıta ve/veya en az iki gazete ile kamuoyuna duyurulur.”

        Anlaşılacağı üzere plakaların süresiz olmaması gerekiyor. Eğer süre sınırı koymadan bir plaka tahsisi yapılmışsa, bu idarenin açık bir hatasıdır ve ihale usulüne uygun yapılmamış demektir. Dolayısıyla, usulüne uygun ihale edilmemiş olan plakalar da kazanılmış hak olarak değerlendirilemez. Bu konuda emsal teşkil eden Danıştay ve Sayıştay kararları da ziyadesiyle mevcut.

        İstanbul’da 10553 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında İstanbul İl Trafik Komisyon kurulu kararıyla maliklerine ihale yoluyla verilen 17395 adet taksi plakasının tamamının yeniden belediye eliyle 2886 sayılı kanun kapsamında ihale edilmesi gerekiyor. Çünkü, İstanbul’da en son plaka ihalesi 1991’de yapılmış olduğundan, yargı kararlarında belirtilen 10 yıllık tahsis veya işletme süresi fazlasıyla dolmuş durumda.

        Şimdi, “Devlet bana bu hakkı süresiz verdi” iddiası veya yaklaşımı doğru olabilir mi? Kamu hizmetinde süresiz hak olmadığına göre İstanbul Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve Ulaşım Bilim Kurulu’nun bu hususları da dikkate alması gerekiyor.

        Diğer Yazılar