Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memleketin ekonomisi yavaşlayınca IMF söylentileri her zaman olduğu gibi arttı. Ülkenin Uluslararası Para Fonu’na ihtiyacı olduğunu düşünenler de var, tam tersi de.

        Türkiye’nin IMF ile geçmişi 40 yılda 19 anlaşmayı kapsıyor. Bu süre boyunca, önemli bölümü son 2 anlaşmayla gelmek üzere toplamda 50 milyar dolarlık kredi temin edip son dolar borcumuzu da 2013 yılında ödeyip bitirmiş durumdayız.

        Önceki krizlerin her birinde farklı sebepler olsa da yüksek enflasyon, yüksek kamu açıkları, gelişmemiş ve derinleşmemiş finansal piyasalar, sorunlu bankacılık sektörü ve eksik regülasyon / hukuki altyapı gibi başlıklar öne çıkıyor. Bunların her biri tek başına ya da birlikte rol oynayarak ‘kriz’ filminde yer almışlar.

        *

        Bugün Türkiye’ye bakıp IMF önerenlerin birkaç kısa gerekçeleri var. ‘Bu borç ödenmez’, ‘güven başka türlü tesis edilmez’ bunların başlıcaları.

        İçinde bulunduğumuz durumu tespit edelim.

        Türkiye önceki on yıllara göre artık birkaç kat daha büyük ekonomi, enflasyon yüksek ancak geçmişe kıyasla kavurucu değil, kamu borcu oldukça düşük, bütçe açığı kontrol altında, çok sağlam bir bankacılık sistemine sahip. Regülasyon ve hukuki altyapı gelişmiş, geçmişe kıyasla finansal piyasaları derinleşmiş ve nüfusu çok daha eğitimli.

        Öyleyse zayıflık nereden kaynaklanıyor?

        Ülkenin yaşadığı sorun şirketlerin aşırı, hızlı ve yabancı para cinsinden borç biriktirmeleri. Yüksek kredi büyümesi ve arazi yeniden değerlemesi ile varlık satarak dış fonla, tüketime dayalı büyüyen ekonomi sonunda sermaye akımlarının istediği ortamı bulamaması ile yavaşladı. Dış fonlama imkanlarının pahalılanması, politik riskin artması ile beraber ülkenin risk primi yükseldi. Kur baskı altında kaldı. Finansal koşullar sıkılaştı. Ekonomik aktivite yavaşladı. Enflasyon, üretim motifimizin ithal girdi bağımlısı olması sebebiyle yükseldi.

        Bu ekonomiye lazım olan nedir?

        IMF mi?

        *

        Türkiye bunları yaşarken çare belliydi. Ekonomi soğuyacak. Verimsiz sektörlerde konsolidasyon olacak. Sıkışan işletmeler istihdamda frene basacaklar, tüketim gerileyecek. Böyle ithalat çakılırken rekabetçi kur ihracata yardımcı olacak. Ekonomik dengelenme cari açığı ve enflasyonu düşürürken kur da istikrar kazanacak. Sonra güvenin yeniden artması ve kamunun hem mali politikalar ile destek vermesi hem de reform adımları ile hayata kaldığımız yerden devam edecektik.

        Ne var ki bu noktada başkaca şeyler olmaya başladı. Finansal piyasalar ile yaşanan gerginlik, seçim ekonomisinin ağırlığını hissettirmesi, kamu desteklerinin 2015 sonrasında miktar, içerik ve zamanlama olarak doğru kurgulanmaması… Kurumsal erozyon ve liyakat gibi sosyolojik olgular işin içine girince mesele ekonomik çözüm pratiklerini aşmaya başladı. Ülkenin sorunu kabuk değiştirdi.

        Umutsuzca IMF’nin davet edilmesi sanırım bundan kaynaklanıyor. Çözümün içeriden geleceğine inanç zayıfladığı için.

        *

        IMF gelince 2 şey yapıyor. Kredi imkanı sağlayarak piyasadan fonlama ihtiyacını düşürüyor. Böylelikle risk primi düşüyor. Ancak öncesinde bir program dayatarak güven tesis ediyor.

        Ülkemizin yukarıdaki özelliklerini hatırlayacak olursak, kamuya bir para aktarımının anlamı olmayacağı aşikar. Sorun özel sektörde!

        Üstelik hızlı kredi büyümesinden yavaş olanına ‘terfi edeceksek’ daha fazla paraya da ihtiyacımız yok. Unutulmasın; borçların vadesi geldiğinde ödenmeleri değil, yenilenecek kredibilite olması esastır. Daha yüksek risk primi, dolayısıyla faizle düşük kredi büyümesine razı oluruz. Dengelenme bu demek değil mi zaten?

        IMF için çoktan kapıyı kapattığımıza göre yeniden IMF önerisinin anlamı var mı? Arjantin, gereken müdahalede geç kaldığı için IMF’den gelen 57 milyar dolara rağmen bir ekonomik bunalımdan geçmiyor mu?

        Öyleyse durum şuna mı geliyor:

        Türkiye IMF’den yardım almazsa bu işi atlatamaz. Diğer yandan, Türkiye IMF’den yardım almak için geç kalmış olabilir. Ancak IMF yardımıyla bu işten çıkılabilir. Paradoks değil mi bu?

        Türkiye aşırılıklarından kurtulup makro dengesizlikleri eleyecekse bunu bir program ile yapabilir. IMF dayatmasına gerek yok. Bu kapasite, kararlılık, kurumsal yapı ve liyakat yoksa IMF’nin ne yardımı dokunabilir? Türkiye’de regülasyon da kurumlar da mevcut. Yok değiller ki. İhtiyaç sadece kuralların ve kurumların tam fonksiyonel işletilmesi. Türkiye’nin sorunu 2000’den daha büyük değil, aksine daha küçük. Her bakımdan.

        Çözüm, doğru olanı yapmak. Yoksa ekonomik yavaşlama kurumsallaşacak, kök salacak.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar