Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Uluslararası İlişkiler Nedir?

        Uluslararası ilişkiler siyasi, ekonomik, kültürel ve bireysel boyutlarda dünyayı çözümlemeye, devletlerin yapmış olduğu tercihleri ve kararları analiz etmeye ve bu temelde oluşan devletlerarası ilişkileri ve bu ilişkilerin tarihsel süreç içindeki değişimini ve sürekliliğini anlamaya çalışan bir sosyal bilim dalıdır. Bu bakımdan uluslararası ilişkiler ülke içinde devlet, toplum ve birey ilişkisini anlamaya çalışan siyaset biliminden farklılaşır. Siyaset bilimi dikey ve belli bir merkezi olan örgütlenmiş ilişkilerle ilgilenir ve bu ilişkileri siyasal, ekonomik, kültürel, yargısal, kurumsal, vb. yönleriyle çok boyutlu olarak çözümlemeye çalışır. Buna karşın, uluslararası ilişkiler alanında devlet gibi bir merkezi güç odağı ve hukuksal yaptırım gücüne sahip kurumsal örgütlenme yoktur. Şüphesiz, uluslararası ilişkilerde lider olabilecek çok güçlü ülkeler, uluslararası ve bölgesel örgütler, devletlerin ve diğer aktörlerin uymasını beklediğimiz kurallar ve normlar vardır. Ama bunların hiçbiri ulus devletler gibi yaptırım gücüne sahip merkezi kurumlar değildir. Uluslararası ilişkiler bu anarşik bağlamda oluşan yatay ilişkiler ağını anlamaya ve açıklamaya çalışan bir bilimdir.

        Savaş, terör, güvenlik, barış, ekonomi, liderlik, demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet uluslararası ilişkilerin dinamik ve karmaşık yapısını oluşturan önemli çalışma alanlarıdır. Tarihsel olay ve dönemlerin şekillendirdiği bu alanlar uluslararası ilişkilerin kapsamını geliştirmiş ve uluslararası ilişkileri ulus içi ilişkiler ile bağlantılı hale getirmiştir. 1648 yılında Avrupa devletleri arasında imzalanan Westfalya Antlaşması ulus devlet temelli uluslararası ilişkiler pratiğinin başlangıcı sayılır. Uluslararası ilişkiler bir disiplin olarak ise 1. Dünya Savaşı ardından ortaya çıkmıştır. O zamandan bugüne, anlayış, içerik ve aktörler bakımından önemli değişikliklere uğrasa da güvenlik disiplinin ana konularından biri olarak kalmıştır. Nitekim uluslararası ilişkiler genelde devletlerarası güvenlik temelli güç ilişkileri olarak da tanımlanır. Modern zamanlar ülkeler arası savaşlara, ülke işgallerine ve büyük insan trajedilerine tanık olmuştur. 1990'da Soğuk Savaş'ın bitiminden, özellikle de 11 Eylül 2001 terör saldırılarından, sonra terör ve teröre karşı mücadele yükselmiştir. Bu bağlamda, ülkelerin güvenliğini korumak ve diğer devletlerden gelebilecek tehditleri caydırmak için kullanıldıkları askeri güç uluslararası ilişkileri anlamada önem teşkil eder. 

        Askeri gücün yanı sıra, ekonomik güç de uluslararası ilişkileri açıklamada önemli rol oynamaktadır. Tarihte devletler ekonomik gücünü sömürgecilik ve emperyalizm yoluyla güçlendirmişlerdir. 2. Dünya Savaşı'nın bitimine kadar, Batı ülkelerinin Doğu ve Güney ülkelerini işgal ettikleri uzun bir sömürgecilik dönemi yaşanmıştır. Diğer taraftan, ekonomik ilişkiler sadece emperyalizm ve sömürgeciliğe indirgenmemelidir. 1945'ten itibaren eski sömürgelerin bağımsız ulus devletler konumunda Birleşmiş Milletler'e üye oldukları bir döneme geçilmiştir. 1980'lerde serbest pazara küresel ölçekte geçiş süreci ve 1990'da Soğuk Savaş'ın bitimi birleşince ekonomi alanına küreselleşme anlam ve şekil vermeye başlamıştır. Ülkelerin ekonomik kalkınmalarında dış ticaret, dış yatırım, rekabet gücü ve girişimci ve yaratıcı ekonomik sınıflara ve sektörlere sahip olmak önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda, uluslararası ekonomi, uluslararası siyasal ekonomi ve uluslararası ticaret gibi alanlar gelişmiştir. Küreselleşme sürecinde yoksulluk ve işsizlik sorununun dünya ölçeğinde yaygınlaşması ve zenginler ile fakirler arasındaki gelir ve refah uçurumunun giderek artması sosyal adaleti de önemli bir konu, sorun ve çalışma alanı haline getirmiştir. 

        2. Dünya Savaşı'nın ardından demokrasi, demokrasinin yaygınlaşması ve insan hakları da uluslararası ilişkiler kapsamına girmiştir. Savaş sırasında deneyimlenen faşizm, insan trajedisi ve yıkım ekonomik kalkınmanın demokrasiyle birleşmesinin daha güvenli ve istikrarlı bir dünya yaratacağı düşüncesini güçlendirmiştir. Ülkeler ne kadar demokratikleşirse ne kadar ekonomik olarak kalkınır ve ekonomi temelinde birbirleriyle ilişkilerini arttırırlarsa o kadar savaştan kaçınırlar düşüncesi dünyada demokrasiyi faşizm ve totalitarizme karşı önemli bir alternatif haline getirmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde artan kimlik siyaseti, kimlik temelli çatışmalar ve terör saldırıları da demokrasi ve insan haklarının uluslararası ilişkiler literatüründe daha önemli bir yere gelmesinde katkı sağlamıştır. Yine bu dönemde kültür ve kültürel kimlik güvenlik, ekonomi, demokrasi gibi uluslararası ilişkilerin kurucu bir olgusu olmuştur. Ruanda Soykırımı, Yugoslavya'nın bölünmesi ve yok olması, 11 Eylül 2001 terörü, 2003'te Irak'ın işgali ve Arap Baharı gibi olaylarla ortaya çıkan bu ilginin 9/11 lterör eylemlerinden sonra İslam karşıtı söylemlerin güçlenmesi, Batı ile İslam arasında çatışmanın kaçınılmaz olduğunu vurgulayan medeniyetler arası çatışma tezi ve Türkiye, İspanya ve Birleşmiş Milletler'in öncülüğünde geliştirilen medeniyetler arası ittifak ve diyalog çalışmaları nedeniyle gelecek dönemde de uluslararası ilişkileri belirleyen bir unsur olacağını söyleyebiliriz. 

        Savaş, şiddet ve yıkıma karşı çatışmaların önlenmesi ve uzlaşma yoluyla çözülmesi, barış inşası ve barışın kalıcı hale getirilmesi uluslararası ilişkiler alandaki bir diğer önemli alt başlıktır. Bugün barış konusu sadece devletlerarası çatışmaların önlenmesini değil kimlik temelli çatışmalara uzlaşma yoluyla çözüm arayışlarını da içermektedir. Güney Afrika'da ırkçı rejimin uygulamaları, Yugoslavya'da Sırp milliyetçilerinin gerçekleştirdiği etnik temizlik, Ruanda ve Somali'de yaşanan soykırımlar, terör saldırıları, iç savaşlar, vb. çatışma alanları, insan güvenliğini ve bu sorunları dikkate alan "ahlaki ve insani" duruşu ön plana çıkarmıştır. Küreselleşen dünyamızda ulus devletler, kendi ülkelerinde yaşayan insanların güvenliğini ve haklarını koruma temelinde üstlendiği sorumluluğu artık tam olarak yerine getirememektedir. Terör saldırılarından ekonomik krize, açlıktan işsizliğe, iç savaşlardan günlük yaşamda yaşanan şiddete ulus devlet-güvenlik ilişkisini yeniden düşünmek gerekmektedir. Bu bağlamda, ulusal güvenlik kadar insan güvenliğinin ve devlet egemenliği kadar insan haklarının da giderek uluslararası ilişkileri tanımlayan olgular olduğunu söyleyebiliriz. 

        Uluslarararası ilişkiler alanındaki bir diğer önemli konu ise liderliktir. Modern zamanlarda, hem sert güce hem de yumuşak güce, hem caydırıcılığa ve baskıya hem de diğerlerinin rızasını alma kapasitesine sahip olan otoriteler lider olmaktadır. Dünyanın gördüğü son iki lider o1800'lü yıllardan 1945'e kadar Büyük Britanya, 1945'ten bugüne kadar da Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. 2000'li yıllarda Amerika'nın liderlik rolünde gerileme var mı ya da Asya ve özellikle Çin yeni lider mi olacak soruları tartışılmaya başlanmıştır. Bu bakımdan liderliğin statik olmadığını ve uluslararası bağlama göre yeniden şekillendiğini belirtmek gerekir. Liderlerin güçlü olması, baskı ya da egemenlik yerine rıza ve yumuşak güç temelinde hareket etmeleri uluslararası sistemde barış ve istikrarı yaratırken, baskıyı arttırmaları gerilimlerin ve çatışmaların artmasına yol açabilmektedir. Bu anlamda da, lider ne anlama gelir, nasıl kazanılır, neyi içerir, bir liderden başka bir lidere geçiş nasıl olabilir, vb. sorular uluslararası ilişkiler çalışmalarının odak noktalarını oluşturmaktadır.

        Ulus devletler uluslararası ilişkilerin temel aktörüdür. Bununla beraber, bölgesel ve küresel ölçekte hareket eden devlet üstü örgütlenmeler ve yerel ve ulusal ölçekte hareket eden devlet altı örgütlenmeler de uluslararası ilişkilerin alanına girmektedir. Uluslararası ilişkileri harekete geçiren beş aktör önem ve güç sırasına göre ulus devlet, uluslararası örgütler, uluslararası şirketler, ulus devlet altı örgütler ve sosyal hareketleri de içeren sivil toplum olarak sıralanabilir. Çeşitli yaklaşımlar bu aktörlerin çıkar ve davranışlarını, kimliklerini ve ilişkileri anlamak için bilgi ve yöntem temelli önermeler ve saptamalar geliştirirler. Bu yaklaşımlar uluslararası ilişkileri güvenlik temelinde ele alan Realizm (Gerçekçilik), uluslararası örgütler ve işbirliği temelinde ele alan Liberalizm (Kurumsalcılık), ekonomik ilişkiler temelinde ele alan Dünya Sistemi, insan hakları temelinde ele alan İnşa Edici Yaklaşım ve Batı Modernitesi eleştirisi ile eşitlik, özgürlük ve adalet gibi kavramlar temelinde ele alan Eleştirel Kuramdır. Bu yaklaşımlar sayesinde uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri, değişimleri, olayları, sorunların çıkış nedenlerini ve çözüm olasılıklarını anlayabiliriz. Aktörler bu yaklaşımlar temelinde uluslararası ilişkilere anlam verirler, politikaları yorumlarlar ve üretirler. Bir anlamda, yaklaşımlar aktörlerin hareket tarzını, yorumlarını, dünyaya bakışını ve sorunlar ile süreçlere yanıt vermek için geliştirdikleri politikaları şekillendirir. Yaklaşımlara uluslararası ilişkiler çalışmalarında "model" ya da "paradigma" da denilebilmektedir. Belirli bir yaklaşım çerçevesinde uluslararası ilişkileri açıklayanlar "bilgi kuramsal topluluk" dediğimiz grupları oluştururlar. Yaklaşımlar bu grupların üye sayılarına, yaygınlığına ve sürekliliğine bağlı olarak güç kazanırlar. Diğer bir deyişle, sadece uluslararası aktörler arasında değil, yaklaşımlar arasında da bir güç ilişkisi vardır. Yaklaşımların hepsi, belli konularda sorunlu olsalar da, uluslararası ilişkileri anlama ve açıklamada önem teşkil eder. Yöntemsel düzeyde, tek bir yaklaşımı mutlak doğru kabul etmek yerine, bu yaklaşımların hepsinden bir şeyler öğrenmeliyiz.

        YAZAR

        E. Fuat Keyman

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa