Coğrafyanın bir alt kolu olan siyasi coğrafya, siyasi olayların ve siyasi bölgelerin; devletlerin dağılışı, dağılışın nedenleri, siyasi bakımdan neden önem kazandıkları veya geri planda kaldıkları; siyasi olayların yeryüzünün nerelerinde yoğunlaştığı, nerelerinde yoğun olmadığı konusunda rol oynayan fiziki ve beşeri coğrafi etmenleri ve bunların mekana göre karşılıklı ilişkilerini, zamanla meydana gelen değişiklikleri de dikkate alarak ele alır.
Bugün günlük konuşma dilinde de sıkça kullanılan siyaset (politika) kelimesi ve kavramı, toplumların organizasyonu ve idare sürecinde farklılıklarının ortaya çıkardığı güç mücadeleleri ile aralarındaki ilişkilerle şekillenmiş olan devletlerin giderek artması ve 19. yüzyıl ve sonrasında modern devletlerin gelişmesi ile bugünkü anlam ve fonksiyonunu kazanmıştır. Dünya'da, "Sanayi Devrimi" adı verilen gelişmelerle modern sanayiye geçiş süreci sonunda sanayi devleti durumuna gelen devletler arasındaki rekabetin artması "siyaset (politika)" kavramının içini doldurmuş ve anlamını güçlendirmiştir.
"Siyaset (politika)" kavramının bilimsel nitelik kazanması ve bilim dalı veya bilim dallarına konu olması 19. yüzyıl ve sonrasındadır. Modern nitelikte coğrafya bilimi de bu yüzyılda anlam kazanmış ve coğrafya, "siyasi coğrafya" başlığı altında, siyaseti konularına katmıştır. "Siyasi coğrafya", beşeri coğrafyanın alt disiplini olarak gelişmiştir.
Siyaset, genel olarak, devlet idaresi ve bununla ilgili konular (iç siyaset) ile devletler arası ilişkileri (dış siyaset) ifade etmektedir. Siyasi coğrafyanın coğrafi metod ve prensiplere uygun olarak ele aldığı siyaset; siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler vb. bilim dallarının ana konusudur. Devletler arası ilişkilerin yürütülmesiyle ilgili kuralları içeren "diplomasi" kavramı da siyaset ile ilişkilidir.
Fakat diğer bilim dalları siyasetin sadece kendisini konu eder. Yani, diğer alanlarla ilişkisi ve dağılışıyla fazla ilgilenmezler. Devletlerin idare şekilleri, devlet organizasyonu ile ilgili siyasi kuramlar ve ideolojiler ile devletler arası ilişkilerin şekli, gelişimi ve seyri ana konularıdır. Bu konulara etki eden fiziki ve beşeri unsurları ayrıntılı olarak inceleyip analiz etmezler. Söz konusu bilim dalları siyasi olayları, genellikle, mekandaki diğer unsurlarla birlikte değerlendirme, ilişkilendirme konusunda yetersiz kalırlar. Siyasi olaylarla fiziki ve beşeri diğer unsurlar arasında ilişki kurmakta zorlanırlar.
Siyasi coğrafya ise esas olarak, siyasi faaliyetlerin ve olayların, siyasi bölgelerin; mekana, yani coğrafi ortama bağlı olarak gösterdikleri farklılıkları, mekanı analiz ederek inceler ve bunu yaparken zamanı da dikkate alarak sonuca varır. Bu özellik Siyasi Coğrafya'nın, siyaseti konu alan diğer bilim dallarından önemli bir farkını oluşturur. Bu incelemede yeryüzü bir bütün olarak ele alındığı gibi, bölgesel incelemeler, hatta devletlerin incelemesi de yapılır. Fakat bölgesel siyasi olaylar ve devletler incelenirken yeryüzünün bütünü ve diğer devletler göz ardı edilmez. Yeryüzünün diğer bölgeleriyle ilişkiler ve karşılıklı etkiler dikkate alınır. Devletler incelenirken diğer devletler de fonksiyonel olarak karşılıklı ilişkiler ve etkiler açısından ele alınır. Devletler; siyasi coğrafyanın ana unsuru, öznesidir. Günümüzde, Birleşmiş Milletlere üye 194 devlet vardır. Her biri siyasi sınırları içinde farklı genişlikte ve nitelikte; farklı seviyede, farklı konumda olan bu devletler Antarktika hariç, Dünya karalarını kaplamaktadırlar.
Siyasi coğrafya açısından devletler arası ilişkileri şekillendiren, siyasi olayları etkileyen, siyasi bölgelerin oluşumu ve değişiminde belirleyici olan fiziki ve beşeri özelliklerdir. Bunlardan beşeri özellikler zamanla farklılaştığı gibi fiziki ortamda da az çok değişikliklere neden olur. Siyasi coğrafya araştırmaları üç etkene dayanmaktadır: fiziki etkenler, beşeri etkenler ve zaman. Fiziki etkenler bir ülke veya siyasi bölgenin yatay boyutunu (stabil), beşeri etkenler dikey boyutunu (dinamik) oluşturur. Zaman ise her ikisi ile birlikte değerlendirilmesi gereken üçüncü etkendir.
Yeryüzünde bir yerden diğerine fiziki özellikler ve fiziki mekan temelinde beşeri özellikler farklılık göstermektedir. Bu bakımdan siyasi organizasyonlar açısından coğrafi konum önemlidir. Dünyanın her kesiminde karalar aynı genişlikte olmadığı gibi; iklim, yer şekilleri -jeoloji- ve litoloji, bitki örtüsü, denizler ve denizler arasında geçişi sağlayan boğazların dağılışı da farklıdır. Fiziksel özelliklerle ilişkili olarak maden cevherleri, fosil yakıtlar (petrol, kömür, gaz vb.), iklim farklılığına bağlı olarak bitkisel - tarımsal kaynaklar yeryüzünün her yerine eşit dağılmamıştır. Bazı bölgeler petrol, doğal gaz, kömür açısından; bazı bölgeler metal cevherleri açısından zengindir. Bazı bölgeler ise çeşitli tarımsal kaynaklar açısından diğer bölgelere göre daha zengindir. Elverişli iklim bölgeleri tarımda çeşitliliğe ve zenginliğe imkan vermektedir. Bu bölgeler tarımsal zenginliğe bağlı olarak nüfus besleme ve barındırma kapasitesi yüksek sahalardır. Bu yüzden nispeten kalabalık nüfus barındırırlar. Zengin kaynaklara sahip bölgeler geçmişten bu yana devletlerin dikkatini çeken ve ulaşılması veya kontrol edilmesi gereken sahalar olmuştur. Denizler ve kıyıları, geçiş yerleri olan boğazlar; ulaşılması ve sahip olunması gereken yerler olarak önem kazanmıştır. Maden cevherlerinin bulunduğu, enerji kaynakları açısından zengin bölgeler ekonomik ve siyasi çekiciliklerini korumaktadır.
Fiziki mekanın sağladığı zenginlik yanında devletler için siyasi güç açısından siyasi sınırları içinde ülkesinin genişliği de önemlidir. Elverişli konuma bağlı olarak zengin kaynakları olan sahası geniş devletler bu potansiyeli beşeri olarak doğru yönettikleri takdirde her zaman siyasi açıdan güçlü ve etkin olmuştur. Beşeri bakımdan değerlendiremedikleri zaman potansiyel siyasi güç durumunda kalırlar. Fiziki koşulların sağladığı zenginlik beşeri açıdan değerlendirilemediği takdirde devletler, potansiyellerine paralel güç ve etkinlik kazanamazlar. Fiziki potansiyeli yüksek, fakat sahası nispeten dar devletler, sahip olduklarını değerlendirerek gelişmiş devletler seviyesine gelseler dahi potansiyeli yüksek, ülkesi geniş devletler veya siyasi güç merkezlerinin siyasi etkinlik derecesine ulaşamazlar. Sadece potansiyelleri paralelinde gelişme ve kendi varlıklarını korumada avantaj sağlayabilirler.
Diğer taraftan, elverişli fiziki konumda olmayan ve buna bağlı olarak fiziki zenginliği kısıtlı ve az nüfuslu devletler de beşeri açıdan gelişmiş, zengin bir devlet durumuna gelebilirler. Fakat siyasi güçleri buna rağmen sınırlı olur.
Zamanla değiştiğinden dolayı dinamik bir niteliği olan beşeri özellikler ve şartlar, devletlerin inşa edilmesini ve varlıklarını sürdürebilmesini doğrudan etkiler. İç siyasi düzen, devletin sevk ve idaresi ile istikrarı, nüfus miktarı, ekonomik faaliyetlerinin niteliği ve hacmi, sosyal ve kültürel seviyesi; bütünüyle gelişmişlik derecesi ve buna uygun askeri gücü siyasi ilişkilerinin seyrini etkiler; siyasi gücünü, sahip olduğu az veya çok zenginliği, potansiyeli seviyesine çıkarır. Gelişmişlik en üst seviyeye çıkarılamadığı takdirde var olan fiziki zenginlik ve potansiyel, siyasi güç açısından değerlendirilememiş demektir.
Diğer taraftan sahip olunan ve değerlendirilen zenginliğin ülke nüfusuna yansıtılması, devletin siyasi birliğini sağlamış olması da önemlidir. Özellikle, nüfusunun farklı etnik köken, farklı inançları barındırması veya mezhep farklılıkları, ilgili devletin gelişmesinin engellenmesi veya zayıflatılması için diğer rekabetçi devletlere fırsat yaratabilmektedir. İç siyasi birlik ve istikrar, devletlerin gelişip güç kazanmasında etkili olduğu için siyasi coğrafyada önemle dikkate alınır.
Devletler siyasi birliklerini ne kadar erken sağlamışlarsa gelişip güçlenmeleri de o derecede istikrarlı olmaktadır. Devlet olma geleneğinin tarihi süreci de istikrarı ve gelişmeyi etkilemektedir.
Devletler arası güç farklılıkları; devletlerin ekonomik ve aynı zamanda siyasi boyutu olan birlikler kurmalarıyla dengelenmektedir. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasından günümüze çoğalan bu birlikler siyasi coğrafya için bu açıdan önemlidir. 19. yüzyıldan bu yana sanayileşmiş, gelişmiş devletlerin sayısının artması gerek ekonomik gerekse bu paralelde siyasi rekabeti giderek yoğunlaştırmıştır. Ekonomik birlikler meydana getirilerek üyeler arasındaki rekabet dengelendiği gibi, iş birliği sayesinde devletlerin küresel ekonomik ve siyasi ortamda daha güvenli yer almaları da sağlanmaktadır. Gerginliğin azaltılmasıyla birlikte küresel gerginliklerin sıcak savaşla sonuçlanmasını engellemede de caydırıcılığı arttırmaktadır.
Alanı geniş, potansiyeli yüksek gelişmiş devletlerin küresel siyasi ortamda etkinlikleri sürmekle birlikte tek başlarına hareket alanları giderek kısıtlanmakta, gücü paylaşmak durumunda kalmaktadırlar. Daha fazla devletin teknoloji üretir duruma gelmesi, zenginleşmesi, gücünü artırması rekabeti sertleştirmekle birlikte devletleri iş birliğine zorlamakta; standartlarını yükseltme ve koruma çabaları, devletlerin çıkarlarının ortak yanlarını öne çıkarmaktadır.
Küresel ekonomik ve kısmen siyasi entegrasyon devletleri bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamaktadır. Bu durum, küresel ekonomik ve dolayısıyla siyasi gücün, sayısı artmakta olan diğer gelişmiş devletlerle giderek daha fazla paylaşılmasını zorunlu kılmaktadır.
Siyasi coğrafya çalışmalarında fiziki ve beşeri bütün özellikler ayrıntılı olarak birlikte ele alınıp değerlendirilerek doğru tespitler ile doğru sonuçlara ulaşılabilmektedir. Aynı zamanda isabet oranı yüksek projeksiyonlar yapılabilmektedir. Devletler arası ilişkiler ve ekonomik-siyasi güç açısından rekabet ve iş birliği fiziki ve beşeri şartların kombinasyonu ile şekillenmektedir.
YAZAR
Orhan Gürbüz