Genel anlamda Şii gruplara ve Şii unsurlar taşıyan bazı batıni gruplara muhalifleri tarafından verilen, dışlama ve ötekileştirme amacı taşıyan bir isimdir. "Bir fikir veya bir gruptan ayrılan kişi" anlamını ifade eden "rafizi" kelimesi, başlangıçta ilk Şii gruplarca birbirlerini dışlamak üzere kullanılmış, zamanla Şia'ya verilen bir isim olmuştur. Rafizi kelimesinin erken devir Şii fırkalarıyla ilgili ilk kullanılışı içe dönüktür. Muhammed Bakır'ın (ö. 733) ölümünden sonra mensuplarından bir kısmı, Hz. Hasan'ın neslinden gelen Muhammed Nefsüzzekiyye'nin (ö. 762) imametini ve mehdi olarak zuhur edeceğini iddia etmişti. Muhammed Bakır'ın taraftarları ise imametin Cafer Sadık'a intikal ettiğini ileri sürerek kendilerinden ayrılanları "terk edenler" anlamında "rafıza" diye isimlendirmiştir. Yine Muhammed Bakır'ın ölümünden bir müddet sonra Ehl-i Beyt ailesi adına kardeşi Zeyd b. Ali, Emeviler'e karşı 740 yılında Kûfelilerin desteğiyle ayaklanmıştı. Ancak Kûfeliler, Zeyd'in meşru halife olarak kabul ettiği Hz. Ebû Bekir ve Ömer'le ilgili düşüncelerinden dolayı onu terk etmişlerdi. Bu zümre, Zeyd taraftarlarınca "Zeyd'i terkedenler" anlamında ve küçültücü bir niteleme olarak 'rafıza' diye adlandırılmıştır. Ayrıca Cafer Sadık'ın taraftarı iken bir kısım aşırı fikirleri sebebiyle eleştirilen Muğire b. Said (ö. 737) de "rafizi" denilerek dışlanmıştır. Şu halde bu terimin başlangıçta Şii blok içinde farklı görüşler ileri süren zümreleri dışlamak için kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Şii imamet düşüncesinin son şeklini alması ve temel esaslarını açıkça ortaya koymasından sonra rafizi terimi Şia'nın tamamını ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü bunlar, imamet eksenli siyasi görüşlerini dinin bir parçası olarak kabul etmiş; Hz. Peygamber'in vefatı sonrasında devlet başkanlığının doğrudan Hz. Ali'nin hakkı olduğunu iddia etmiş, ilk üç halifenin hilafetlerini geçerli kabul etmeyip imameti sadece Ehl-i Beyt'e tahsis etmiş ve nasla tayin görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bu zihniyet, sadece siyasi bir görüş olarak kalmamış, Müslümanlığın bir şartı ve imanın bir parçası kabul edilmiş; bu şekilde düşünmeyenlerle her zeminde mücadeleye girişilmiştir. Siyaset ve inanç noktasında ana gövdeden ayrılan başta İmamiyye Şiası olmak üzere, İsmailiyye ve aşırı Şii gruplara dışlayıcı bir isim olarak "rafizi" denilmiştir. Hz. Ali'nin en faziletli kabul edilmesinden ziyade ilk üç halifenin hilafetlerinin reddedilmesi ve onlara karşı acımasız bir tutumun sergilenmesi sebebiyle Ehl-i sünnet alimleri onların inanç ve düşüncelerini eleştirmek üzere çok sayıda eser kaleme almıştır.
Rafizi teriminin Türk-İslam kaynaklarında kullanılışı Sünni-Şii ilişkileri ile yakından ilgilidir. Selçuklu kaynaklarında hemen hiç rastlanmayan bu terim, Osmanlı tarih eserlerinde sıkça yer almış ve bununla Şia'nın ana gövdesini oluşturan İmamiyye ve Şii unsurlar taşıyan batıni gruplar kastedilmiştir. Özellikle Safevi Devletinin kurulması ve Anadolu'nun hakimiyetinin ele geçirilmesi gayesi ile Şiilik propagandalarının hız kazandığı 16. Yüzyıl ve sonrasında İran Şiiliği, bunların taraftarı olan derviş zümreler, bazı tasavvufi gruplar ve özellikle Anadolu ve İran'da bulunan Osmanlı muhalifi Kızılbaş zümrelerin kaynaklarda "rafizi" olarak isimlendirildiği görülmektedir.
YAZAR
Halil İbrahim Bulut