Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Öğrenme Kuramları Nedir?

        Deneyime bağlı olarak davranışlardaki değişimleri açıklamak üzerine oluşturulmuş kuramlardır. Öğrenme, davranışın sürekli olarak değişimini sağlamakla beraber davranış değişiminin tek kaynağı değildir. Örneğin belirli bir davranışı sağlayan kaslardaki yorgunluk o davranışın geçici olarak azalmasına sebep olur. Ancak bahsi geçen değişim davranışın mekanizmalarında sürekli bir değişimi barındırmadığı için öğrenme olarak tanımlanamaz. Öğrenme olarak sayılamayacak başka bir davranış biçimi de olgunlaşmayı ilgilendirir. İnsanlar ve hayvanlar gelişimsel süreçlerden geçtikçe davranışlarında öğrenme dışı belli değişimler yaşarlar. Örneğin yeni doğan bir bebeğin ayağının altına dokunmak bebeğin ayak parmaklarını dışa doğru kasmasına sebep olurken (Babinski refleksi) aynı davranışı bir yetişkinde görmeyiz. Bunun dışında, güdüsel mekanizmalar da davranış üzerinde kısa süreli etkiler göstermekte olup öğrenme olarak değerlendirilemez. Bütün bu ayrımlara rağmen, öğrenmenin tanımı ve kapsamı farklı öğrenme kuramlarına göre çeşitlilik göstermektedir. Bahsi geçen farklılıkların başlıca nedenlerinden birisi davranış değişiminin hangi seviyede açıklanmaya çalışıldığı olarak gösterilebilir. Davranışı açıklamak için çeşitli nedensel mekanizmalara başvurabiliriz. Bunlardan ilki etken (fail) sebepler olarak tanımlanabilecek davranış değişimi için gerekli ve yeterli olan koşullardır. Bir davranışın güçlenmesi için kullanılan pekiştireçlerin sıklığı etken sebeplere örnek olarak gösterilebilir. Çevresel faktörler davranışlardaki etkilerini sinir sistemimiz üzerindeki biyolojik değişimler üzerinden gösterebilirler. Bu biyolojik değişimler maddi nedenlere örnek gösterilebilir. Davranışsal değişimlerin altında yatan sebepleri açıklayan psikolojik süreçleri de (örn. klasik koşullanma ve edimsel koşullanma) formal sebeplere örnek gösterebiliriz. Son olarak, bu davranış değişimleri nihai işlevleri, yani amaçsal sebepleri bağlamında da irdelenebilir. Doğal olarak, öğrenme kuramları arasındaki farklar öğrenmenin hangi sebeplerini açıklamaya çalıştıklarına göre şekillenirler.

        Öğrenme kuramlarına değinmeden önce, günümüzde öğrenme olarak kabul edilen durumları ile açıklamakta yarar vardır. Alışma, en basit organizmaların bile geliştirdiği bir öğrenme türü olarak düşünülmektedir. Alışma sırasında çevresel bir uyarana verilen tepki kademeli olarak azalır. Alışma tek bir uyaranı içerdiği için çağrışımsız öğrenme olarak kabul edilmektedir. Gözlüğümüz gözümüzde iken onu evin içinde aramak alışmaya en güzel örneklerden birisidir. Bir diğer öğrenme örneği de ilk olarak Ivan Petroviç Pavlov (ö. 1936) tarafından yöntemli biçimde çalışılmış olan klasik koşullanmadır. Klasik koşullanmada denek, biyolojik olarak önemli olan bir uyaranla görece daha nötr olan bir uyaranı çeşitli aralıklarla bitişik olarak deneyimler. Bunun sonucunda, nötr uyaran da biyolojik uyarana benzer tepkiler tetiklemeye başlar. Yemekle eşleşen çan sesine salya salgılayan köpek, bu tip öğrenmeye klasik bir örnek teşkil eder. 

        Bir diğer çağrışımlı öğrenme biçimi olan edimsel koşullanmada ise denek, yaptıkları ve yaptıklarının sonuçları arasındaki bağlantıya binaen davranışlarının sıklığını ya arttırır ya da azaltır. Günlük hayatta buna örnek olarak yüksek not almak için çalışma sıklığını arttıran bir öğrencinin davranışını verebiliriz. Genel olarak, edimsel koşullanmada gerekli olan tek bir davranıştan ziyade bir davranış silsilesidir. Bu davranış silsilesinin öğrenilmesi zincirleme öğrenme olarak tanımlanır. Buna örnek olarak, labirentteki bir farenin labirentin sonundaki ödüle ulaşması için yapması gereken tüm davranışları gösterebiliriz. Günlük hayatta ve günlük hayatı taklit eden laboratuvar koşullarında davranış ve sonuç ilişkisi nadir olarak sabittir. Bir başka deyişle, farklı durumlar farklı davranışları gerektirir. Örneğin bir sürücü yeşil ışıkta geçmesini öğrenirken kırmızı ışıkta da durmasını öğrenmelidir. Sonuç olarak, edimsel davranışların sergilendiği birçok durumda ayırt etmeyi öğrenmek kritik bir öneme sahiptir. 

        Olgusal olarak edimsel koşullanmayla benzerlikler barındıran bir başka öğrenme de beceri kazanımına dair öğrenmedir. Bir insanın araba ya da bisiklet kullanmayı öğrenmesi veya ayakkabılarını bağlamayı öğrenmesi beceri kazanımına örnek olarak gösterilebilir. Becerinin kazanılması anlık olmaz, pratikle beraber performansta kademeli bir iyileşme görülür. Bu tip temel öğrenme becerilerine ilave olarak kavram oluşturma ve problem çözme becerileri de öğrenmeye örnek gösterilebilir. Daha önceleri primatlara atfedilen bu öğrenme çeşitlerine daha basit memelilerde, balıklarda ve kuşlarda da rastlanılması karmaşık öğrenme süreçlerinin eskiden sanıldığı kadar yüksek memelilere ayrıcalıklı olmadığını göstermiştir.

        Öğrenme kuramları iki ana başlık altında ele alınabilir. Bunlardan ilki Davranışçı Öğrenme Kuramları'dır. İleriki süreçlerde bu kuramlar yavaş yavaş daha bilişsel kuramlara evrilmişlerdir. Bu alandaki ilk kuramlar Edward Thorndike (ö. 1949) tarafından ortaya atılmıştır. Thorndike'a göre davranışların ortaya çıkardığı sonuçlar davranışın içinde geçtiği ortamla olan ilişkisini etkileyebildiği yönündedir. Buna göre ödüller davranış ve davranışın geçtiği ortam arasındaki ilişkiyi güçlendirirken, cezalar bu bağlantıyı yavaşlatmaktadır. Literatürde buna etki yasası denir. Thorndike'ın çağdaşı olan Amerikalı psikolog John B. Watson (ö. 1958) öğrenme teorilerinde bilişsel ve duygusal kavramlara gerek olmadığını belirterek radikal davranışçılığın temellerini atmıştır. Bunu yaparken de canlıların doğuştan gelen yatkınlıklarını tamamen göz ardı etmiş ve bütün davranışları sonradan öğrenilmiş olarak sınıflandırmıştır. Yine başka bir Amerikalı psikolog olan Edward Chace Tolman (ö. 1959), deney sıçanlarının labirenti ödül olmaksızın da öğrenebildiğini yayınlamış ve davranışların sadece Thorndike'ın etki yasası ile açıklanamayacağını göstermiştir. Tolman bu sonuçlarını örtük öğrenme başlığı altında birleştirmiştir. Buna göre denekler içinde bulundukları ortamın adeta bir bilişsel haritasını çıkarmaktadırlar. Tolman bu temsilleri "işaret - Gestalt öğrenme" başlığı altında açıklamıştır. Clark L. Hull (ö. 1952) ise deneyimle beraber etki-tepki bağlarının güçlenip alışkanlıklara yol açtığını ve çoğu davranışın alışkanlık edinimiyle açıklanabileceğini söylemiştir. Hull'un teorisine göre labirentte sağa dönerek yemek ödülünü bulan bir sıçan, sağa dönme davranışını bir alışkanlık haline getirmektedir. Tolman ise yaptığı labirent deneylerinde sıçanları alıştıkları kolun tam karşısındaki kola koyduğunda bile bazı sıçanların daha önceden öğrendikleri tepkileri tekrarlamak yerine bunların tam tersini yaparak yemek ödülüne ulaşabildiklerini göstermiştir. Kısaca, Tolman'a göre davranışlar hem alışkanlıklar hem de bilişsel haritaların/temsillerin kontrolü altında olabilir. Burada Edward Chace Tolman'ın çağdaşlarına göre daha bilişsel ağırlıklı bir yaklaşım benimsediğini görebiliriz. 

        Modern klasik koşullanma literatüründe de biyolojik olarak önemli olan bir uyaranın değeri düşürüldüğünde, koşullu tepkilerin de zayıflayabildiği görülmüştür. Buna göre, görece daha refleksif görülen klasik koşullanmada bile uyaranların bilişsel bir temsili olduğu düşünülmektedir. Bu tip bulgular çeşitli öğrenme durumlarında farklı çağrışımlardan istifade edilebildiğini göstermiştir. Albert Bandura davranışsal yaklaşıma bilişsel kavramları sokan bir diğer psikologdur. Bandura'nın sosyal öğrenme kuramına göre canlıların öğrendiği pek çok şey sosyal etkileşim yoluyla öğrenilmektedir. Şiddetin pekiştirildiği yayınları izleyen çocukların şiddete meyilli olabilmeleri buna örnek olarak gösterilebilir. Kurt Koffka (ö. 1941), Wolfgang Köhler (ö. 1967) ve Max Wertheimer (ö. 1943) gibi Gestalt Psikoloji'nin öncüleri ise bilişsel süreçleri, öğrenmede davranışsal süreçlerin tamamen önüne koymuşlardır. Gestalt psikologlarına göre uyarıcı ve tepki bağı öğrenme için bahsedildiği kadar önemli bir konuma sahip değildir; Gestalt yaklaşımına göre öğrenme çevresel uyaranların zihinde bulunan önceki deneyimlerle ilişkilendirilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda, Gestalt psikologlarının öğrenme kuramları çağrışımcılık karşıtı olarak görülebilir. Bazı öğrenme kuramcılarına göre öğrenme araya giren bir değişken bazılarına göre de kuramsal bir yapıdır. Günümüzün getirdiği teknolojik gelişmelerin sonucu olan fizyolojik ölçümlerle beraber bahsi geçen kuramsal tartışmalar eski hızını kaybetmiştir. Bunun sonucunda ortaya çıkan nörofizyolojik yaklaşıma göre gözlemlenebilir davranış öğrenmenin göstergelerinden biri olarak kabul edilirken, davranışsal değişimlerin altında yatan nörobiyolojik süreçler öğrenmenin kendisi olarak kabul görmektedir. Günümüzde neyin öğrenme neyin doğuştan geldiği de eskisine göre daha belirsiz bir sınıra sahiptir. Kritik dönemlerin etkileri neyin öğrenme neyin öğrenme dışı görülebileceğini zorlaştırmaktadır. Buna ek olarak, Jean Piaget (ö. 1980) ve Lev Vygotsky (ö. 1934) gibi yapısalcı yaklaşım kuramcılarının bilişsel gelişimi evrelere bölen yaklaşımları da öğrenme ve doğuştan gelen eğilimleri birbirinde ayırmanın her zaman kolay olmadığını göstermektedir.

        Öğrenme kuramlarının sağlam bir zemine oturtulması ve bu kuramlardan günlük sorunların çözümü için istifade edilmesi çok elzemdir. Öğrenme kuramlarının doğru biçimde kullanılması, öğrenmeyle ilişkili olan madde bağımlılığından şiddete kadar birçok sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır.

        YAZAR

        Çağrı Temuçin Ünal

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa