İklim Değişikliği Ve Küresel Isınma nedir?
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne göre iklim değişikliği, karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliklerine ek olarak doğrudan veya dolaylı bir şekilde küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişikliktir. İklim değişikliği kavramı, değişiklik sürecinin tamamını temsil etmekte olup bu değişiklik küresel ısınma ve küresel soğuma şeklinde gerçekleşmektedir.
Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi iklim değişikliğinin temelinde "Doğal Nedenler" ve "Antropojenik (insan etkisi) Nedenler" olmak üzere iki neden vardır. Dinamik bir yapıya sahip olan sıcaklık, yağış, basınç, rüzgar ve nem gibi iklim elemanları yeryüzü tarihinin hiçbir döneminde durağan olmamış, sürekli bir değişim halinde olmuştur. Bu değişim jeolojik dönemlerde tamamen doğal nedenlerle ve geniş bir zamana yayılarak devam etmiştir. Dünya'nın yıllık veya mevsimlik hareketleri, eksen eğikliğinde görülen değişimler, atmosferin karışımındaki değişimler, Güneş'te meydana gelen değişimler ve yüzey değişiklikleri (kıta hareketleri, dağ oluşumları), iklimlerde görülen kısa veya uzun süreli doğal değişikliklerin belirleyicisi olmuştur. Süre olarak binlerce yıldan milyonlarca yıla yayılan bu değişimleri paleoklimatolojik çalışmalarla ortaya koymak mümkün olabilmektedir.
Bununla birlikte Sanayi Devrimi ile başlayan, 1960'lı yıllardan itibaren daha net bir şekilde anlaşılan hava kirliliği ile atmosferde birikimi artan sera gazları nedeniyle ortaya çıkan değişim süreci, insan kaynaklı, yani antropojenik nedenler içinde yer almaktadır. İklim değişikliğinin günümüzde etki ve hızını arttıran insan faaliyetleri nedeniyle Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayımlanan 2015 tarihli rapora göre 1880 - 2012 dönemi arasında küresel ortalama sıcaklıklar 0.85 oC artmıştır. Adı geçen bu dönem aynı zamanda insan faaliyetlerinin ve doğa üzerindeki baskısının giderek arttığı bir dönemdir. Dolayısıyla bu dönem içerisinde ortaya çıkan ısınmanın insan faaliyetleri nedeni ile özellikle belli alanlarda daha belirgin ve etkili olduğu görülmektedir.
Gerçekten 1900'lerden itibaren başlayan ısınma döneminde etkili olan sürecin insan faaliyetleri olduğunu kabul etmek gerekir. Özellikle bu dönemin ikinci yarısı, yani 1970'lerden itibaren başta hava kirliliği olmak üzere hissedilmeye başlayan çevre sorunlarıyla birlikte birçok doğal döngünün yanında iklim elemanlarında görülen değişimler de belirgin olmaya başlamıştır. İnsanların iklim değişikliği üzerine etkisi temel olarak iki yolla olmaktadır. Bunlardan biri, sera gazı salımlarıdır. Yani başta fosil yakıtların yanmasından kaynaklanmak üzere, atık depolama sahaları, tarım ve hayvancılık gibi faaliyetlerden kaynaklanan sera gazlarının, atmosferin doğal sera etkisini daha da arttırarak ısınmaya neden olduğu bir gerçektir. Öte yandan son yıllarda daha çok konuşulmaya başlasa da en az sera etkisi kadar ısınma üzerine tesiri olan orman, mera, sulak alan gibi doğal yüzeylerde görülen değişiklikler de antropojenik kaynaklı ısınmanın bir diğer önemli nedenidir.
Bilindiği üzere atmosfer Güneş'ten gelen enerjiden çok, yerden geriye yansıyan enerji ile ısınmaktadır. Bu nedenle atmosferin yere yakın tabakaları daha sıcakken Güneş'e yakın tabakaları daha soğuktur. Güneş'ten farklı dalga boylarında gelen enerji, atmosfer içinden geçerken çeşitli değişimlere uğramakta ve %67'si yeryüzüne ulaşmaktadır. Yeryüzü tarafından emilen bu enerji daha sonra termal dalga boyunda, yerin karşı radyasyonu olarak atmosfere geri verilmektedir. İşte atmosferdeki ısınmayı sağlayan ana süreç bu geri verilen yeryüzü radyasyonudur. Bununla birlikte yüzeylerin albedo, yani yansıtma gücü de birbirinden farklıdır. Özellikle parlak cisimler güneş ışınlarını fazla absorbe (soğurulma - emilim) edemeden geri yansıtır. Bu şekilde bir yüzeyin albedosu, başka bir yüzeye kıyasla ne kadar güneş ışığının emileceğini ve o yüzeyin ısınacağını belirler. Yüksek bir albedo değeri, yüzeyin ona çarpan radyasyonun çoğunu yansıttığı ve geri kalanını emdiği (absorbsiyon) anlamına gelir. Düşük bir albedo değeri ise bir yüzeyin gelen radyasyonun az bir miktarını yansıttığı ve geri kalanını emdiği anlamına gelir. Yüzeyden yüzeye gerçekleşen bu farklılıklar doğal alanların üzerindeki atmosferin ısınmasında doğrudan etkilidir. Örneğin okyanus ve denizler üzerlerine gelen güneş ışınlarının büyük bir kısmını absorbe edip az bir kısmını yansıtır. Yani albodo değerleri düşüktür. Buna karşılık taze kar örtüsü, Güneş'ten gelen radyasyonun %95'ini yansıtır. Bu nedenle, taze kar, %95'lik yüksek bir albedo değerine sahiptir. Bu şekilde Dünya'nın yansıtma oranı genel olarak %31'dir. Diğer bir ifade ile yeryüzü, Güneş'ten ulaşan enerjinin yaklaşık 1/3'ünü herhangi bir süreç gerçekleşmeden uzaya geri yansıtır. Kalan 2/3'lük kısım ise atmosfer içinde dağılma, yansıma ve emilim gibi süreçlerden geçerek yeryüzüne ulaşır ve onu ısıtır. Deniz, okyanus, orman, bataklık, çayır, çöl, çıplak arazi, kumul gibi farklı yansıtma özelliklerine sahip doğal alanlar, emilim ve yansıtma karakterlerinin farklılığından dolayı yeryüzüne ulaşan ve yerin karşı radyasyonu olarak atmosfere termal dalga boyu ile dönen enerjinin farklı derecelerde görülmesine neden olur. Bu da yeryüzündeki ısınma ve soğuma süreçlerinin farklılıklarının temel nedenini oluşturmaktadır. Ancak çevre kirliliği, doğal alanların tahribi ve kentleşme-yapılaşma gibi beşeri faktörler nedeni ile bu doğal döngü birçok alanda bozulmaya uğramıştır. Özellikle kentleşme sürecinde ortadan kalkan doğal alanların yerini kaplayan bina, yol, asfalt, beton gibi yapılar ve malzemeler, yeryüzü-atmosfer arasındaki enerjinin doğal alışverişini değiştirmiştir. Bu da yine özellikle kentleşmenin görüldüğü alanlarda sıcaklıkların doğal nedenler dışında ve tahmin edilen değerlerin üzerinde artmasına neden olmaktadır. Genel olarak "Kentsel Isı Adası" kavramı ile açıklanan bu süreçte, özellikle daha dik açıyla güneş ışını alınmasından dolayı yaz aylarındaki ortalama sıcaklıklar, yüksek nüfus yoğunluğu, güneş enerjisini absorbe eden bina ve asfalt yüzeyler, ortadan kalkan yeşil alanlar nedeni ile giderek yükselmektedir. Öyle ki gün içerisinde şehir içi ile çevresini oluşturan kırsal alanlardaki anlık sıcaklık farklılıkları 8-10 oC'lere varabilmektedir. İnsan faaliyetleri nedeni ile ortaya çıkan doğal alanlardaki degredasyonun oluşturduğu ısınma, özellikle şehir alanlarında, sera gazları salınımı ile ortaya çıkan ısınmadan daha fazla etkili olmaktadır. Bu açıdan ele alındığında insan kaynaklı iklim değişikliği ya da küresel ısınma aslında bir çevre sorunudur. Çevre sorunları ile mücadelede öngörülen tedbirlerin alınması, insan kaynaklı ısınmanın da kontrol altına alınarak azaltılmasında önemli bir role sahiptir.
İklim değişikliği konusunda göz önünde bulundurulması gereken bir diğer konu ise "değişkenlik" kavramıdır. İklim değişkenliği kavramı, iklim elemanlarının uzun süreli ortalama halinden istatistiksel olarak meydana gelen sapmayı değil, mevsimsel ya da ardışık yıllar içinde ve belli bir süre boyunca meydana gelen sapmaları ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Diğer bir ifade ile değişkenlik, anomaliler olarak adlandırılan ekstrem hadiseleri kapsayan, normalden sapmalardır. Bu açıdan iklim değişkenliği bazen bir hafta, bir ay ya da bir mevsim ve hatta bir yıl gibi zaman dilimini içermektedir. Ancak iklim değişikliği on yıllar veya daha uzun bir süre boyuna gerçekleşen değişiklikleri ifade etmektedir. Bu nedenle değişiklik ile değişkenliği birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin 2008 yılı Türkiye'de ortalama yağışlar açısından önemli düşüşlerin görüldüğü bir yıl olmuşken (%23 azalım), 2009 yine uzun yıllar ortalamasından yaklaşık % 25 oranında daha fazla yağışın görüldüğü bir yıl olmuştur. Peş peşe gelen iki yılda ortalamada görülen bu sapmalar yağış hadisesindeki değişkenliğe iyi bir örnek oluşturmaktadır. Değişkenlikler dünyanın farklı iklim bölgelerinde bir yandan genel atmosfer sirkülasyonu, diğer yandan yerel coğrafi koşullar nedeniyle farklı ölçeklerde görülebilmektedir. Bu nedenle iklim elemanlarında yerel ya da bölgesel olarak gerçekleşebilen bu sapmaları sadece doğal ya da insan kaynaklı iklim değişikliğine atfetmek doğru olmayacaktır.
YAZAR
Barbaros Gönençgil