Kelime olarak "saflaştırma", "arıtma" gibi anlamlara gelen ihlas, terim olarak "kulluk, ibadet ve iyilikleri riya ve gösterişten arındırarak samimiyetle sadece Allah için yapmak" demektir. İhlas genel anlamda Allah'a şirk koşmaktan, riyadan, samimi olmayan yapmacık davranışlardan, gösteriş arzusundan, kötü huy ve duygulardan, kalbi temizlemek, davranışlarda samimiyet ve iyi niyet sahibi olmak ve Allah'ın rızasına uygun hareket etmektir.
Kur'an-ı Kerim'de müstakil bir sureye de isim olan "ihlas" kavramı, farklı kullanımlarıyla beraber birçok defa geçmektedir. Bazı ayetlerde ihlas kelimesi sadece Allah'a yönelerek O'na kulluk etmek, O'na güvenmek, O'nun dinini tanıyarak samimi, saf ve temiz bir dindarlığa sahip olmak anlamında kullanılmıştır (A'raf 7/29; Beyyine 98/5).
Hadis-i şeriflerde ise ihlas, dini ve ahlaki bir davranış biçimi ve fazilet olarak değerlendirilmektedir. "Din samimiyettir" buyuran Hz. Peygamber, Allah rızası için ihlas ve samimiyetle amel etmenin önemine ve faziletine işaret etmiş, bu samimiyetin de "Allah'la, Kitabı'yla, Resûlü'yle, Müslümanların idarecileriyle ve bütün Müslümanlarla" kurulacak ilişkilerde gerekli olduğunu vurgulamıştır (Müslim, "İman", 95). Kalbindeki imanda ihlası elde etmiş kimsenin ahirette kurtuluşa ereceği müjdesini veren Hz. Peygamber, özellikle Allah'a dua ederken samimi ve ihlaslı olmayı tavsiye etmiştir.İhlas hem ibadetlerin kabulünü sağlayacak temel ölçü hem de şeytanın aldatmalarına karşı en önemli silahtır. Kur'an-ı Kerim bu gerçeği şöyle ifade eder: "İblis, 'Rabbim! Benim sapmama imkan verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.'" (Hicr 15/39-40).
Tasavvuf kaynaklarında özellikle ibadetlerin zahiri şartları yanında bir de ihlas, huşÃ» ve hudû kavramıyla ifade edilen batıni şartlarının bulunduğu zikredilmiş, abdestsiz kılınan bir namazda olduğu gibi, ihlassız olarak yerine getirilen ibadetlerin de makbul olmayacağı üzerinde durulmuştur. Özellikle kişinin amel ve ibadetlerini kendi nefsinden ve insanların gözünden uzak tutarak kendini beğenme, riya ve benzeri davranışlara düşmekten kaçınması öğütlenmiş dünyevi ve uhrevi bütün işlerde ihlaslı olmak tavsiye edilmiştir.
Mutasavvıflara göre ihlas, bütün davranışlarda başkasının ne diyeceği dikkate alınmaksızın sadece Hakk'ın rızasının gözetilmesidir; işlenen tüm güzel ameller de Hakk'ın kula bir lütfudur. Kişinin bunları kendisinden bilerek karşılık beklentisi içinde olması edebe aykırı olduğu gibi ihlasın noksanlığına da işaret etmektedir. Bir kimsenin ihlaslı oluşunun alameti yapmış olduğu ameller neticesinde onun için övgü ve yerginin bir olması, karşılık ve sevap beklentisi içinde olmamasıdır. Halvet ve uzlet ehli olmak, yalnız kalmayı tercih etmek ve bütün gözlerden uzak mekanlarda ibadet etmek de ihlaslı olmanın alameti olarak değerlendirilmiştir.
İhlası ibadetlerin özü ve rûhu olarak kabul eden mutasavvıflara göre ihlas ve amel birbirinin tamamlayıcısıdır. Kişinin ihlaslı olduğunu düşünmesini ihlasın eksikliğinin bir alameti olarak kabul eden sûfiler insanın ihlaslı olduğu iddiasında bulunmaksızın ihlaslı ve samimi olmasını önemserler. İhlas, samimiyet ve doğruluğun bir şekli olarak görülmüş ve bazen "niyet" anlamında da kullanılmıştır. Bir ahlaki erdem olarak ihlas, insanın ruhunda son derece gizli bir nitelik, hatta sırdır.
İhlasın önündeki en önemli tehlike ve engel İslam alimleri tarafından "gizli şirk" olarak nitelendirilen riyadır. Riya her şeyde Allah'ın rızasını gözetme anlamındaki ihlasın aksine ibadetler başta olmak üzere her davranışı gösteriş, başkalarına duyurmak ve övünmek için yapmayı ifade eder. Riyadan korunmak ve ihlas üzere bulunmak için özellikle ibadetlerde gizliliğe dikkat etmek tavsiye edilmiştir.
İhlas; insanı samimiyetsiz, menfaat merkezli ve gösterişe yönelik patolojik ruh halinden arındırdığı için mutluluk ve huzurun psikolojik ve manevi kaynağıdır. Özünde samimiyet, iyi niyet ve menfaat duygusunu en aza indiren bir dindarlık anlayışını oluşturan ihlas, Allah'a teslimiyeti içerirken aynı zamanda başkalarının acılarına, mutluluklarına ve umutlarına ortak olmayı hedefler. İhlas anlayışı samimiyet, iyi niyet, menfaate dayalı olmayan sağlıklı insan ve toplum ilişkileriyle kişiyi geliştirirken onu "ben" merkezci anlayıştan uzaklaştırır. Böylece kişiyi hem yaratıcısıyla hem de içinde bulunduğu toplumla birleştirip bütünleştirerek içindeki narsist yapının tedavi ve terapi edilmesine yardımcı olur. Ayrıca ihlas, kişiyi menfaate dayalı samimiyetsiz ruh halinden arındırdığı için kişilik bozukluklarının temelinde yatan karakter zafiyetlerini de ortadan kaldırır.
YAZAR
Safi Arpaguş