Ahlaki kavramları, yargıları ve davranış standartlarını, felsefenin bir dalı olarak açıklayan ve çözümleyen etik, ahlak problemleri, ahlaki yargılar ve ahlaklılık hakkındaki felsefi bir düşüncedir. Bu anlamda etik, ahlaki düşünüşün bize kazandırdığı bir bilinç durumudur. Bu çerçevede bir mesleğe ilişkin yükümlülükler ve kurallar çerçevesinde bir meslek etiğinden veya ilkeler ve prensipler açısından dini yahut bilimsel etikten de söz edilebilir.
Ahlak ve etik kavramları paralel etimolojik anlamlara sahiptir ve karakter yapısı, huy ve mizaç, töre gibi anlamlar taşır. Bununla birlikte ahlak ve etik arasında kullanım açısından bir farklılık bulunmaktadır: Ahlak (Batı dillerindeki karşılığı moral) daha çok toplumsallık vurgusu taşır. Ahlakın olgusal ve tarihsel olarak yaşanan bir şey olmasına karşılık; etik, bu olgunun kendisine yönelik araştırmadır. Etik, ahlakın genel niteliği üzerinde bütünlüklü bir görüş elde etmek ister. Bu ise genel geçer etik bağıntılarla mümkündür. Bu bağıntılar üzerine düşünen ahlak filozofu, ahlakçıdan farklı olarak herhangi bir ahlak geliştirmez, belli bir toplumun ahlakını dikte etmeye uğraşmaz. O, ahlak hakkındaki genel prensipleri bulmaya, bütün farklı ahlak deneyimlerini "ahlak adı altında toplamamızı mümkün kılan nedir?" sorusunun yanıtını aramaya ve davranış için evrensel bir ilkeye ulaşmaya çalışır. Bu nedenle Nicolai Hartmann'ın dediği gibi, "Ahlakın (morallerin) çokluğuna rağmen etik'in tekliği" söz konusudur.
Felsefenin bu alana yaklaşımı, din ve bilimin yaklaşımından farklıdır. Dinler, inananlarına birer ahlak sistemi önerdiği, kendi çerçevesi içinde bir ahlak buyurduğu için dini etik kural koyucudur (normatif). Musevilik, Hristiyanlık, Budizm ve Müslümanlık gibi büyük dinler ve geleneklerde inanç ilkeleri, doğru yaşamanın normlarıdır. Bu ilkelere uygun yaşayanlar sadece imanlı değil, aynı zamanda ahlaklı kişiler olacaktır. Din bu ahlakın garantisidir. Bilim ise ahlaka olgu olarak yaklaşır ve bu olguyu tanımlar/betimler (deskriptif). Bilim inançlar veya değerlerle değil, olgularla ilgilenir. Bilim insanının görevi, ahlaka ilişkin olguları tespit etmek ve betimlemektir, yargılamak değil. Bu nedenle bulgularına değerlerini karıştıramaz. Sosyolog, antropolog, psikolog ve tarihçi olan bir bilim insanı, ahlak olgularını sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve tarih açısından ele alırken, aynı zamanda yaptığı işte ahlak olgusunu açıklama, betimleme ve birtakım genel sınıflamalar yapmaktadır.
Felsefe ahlaka hem kural koyar hem de eleştirel yaklaşır. Ne bilim gibi betimleyicidir ne de herhangi bir gelenek ahlakını yahut dini ahlakı konu edinir. Ahlakı, genelliği içinde anlamaya, ahlak kavramlarını ve yargılarını çözümlemeye, açıklamaya çalışır. Bu manada iki tür ya da tarz etikten söz edebiliriz: Normatif etik ve meta etik. Bu iki tarza günümüz etik tartışmaları içinde üçüncü bir tarz eklenmiştir: Uygulamalı etik. Ahlak filozofu Frankena, ahlaka ilişkin üç tür düşünceden söz eder: Birincisi betimleyici, deneysel, tarihi ya da bilimsel araştırmadır. Psikolog, sosyolog, tarihçi ve antropolog, ahlak olgusunu açıklamaya, betimlemeye, insan doğasına ilişkin etik soruları keşfederek, kuram oluşturmaya yönelir. İkincisi, Platon'un Kriton diyalogunda, Sokrates'in ya da herhangi bir kimsenin, doğru, iyi ve yükümlülüğün ne olduğunu sorduğunda yaptığı gibi olan normatif düşünce biçimidir. Bu durum, "Hapisten kaçmaya çalışmamalıyım", "Bilgi iyidir" veya "Birisine zarar vermek her zaman kötüdür" gibi normatif yargıları onaylamak ve bu yargılar için neden göstermek şeklinde algılanabilir. Üçüncü olarak çözümleyici, eleştirel veya meta etik düşünceden söz edilebilir. Bu tarz düşünce, tarihsel, deneysel ya da normatif yargı gerektiren bir düşünce biçimi değildir. Ama ahlaki doğru veya iyinin anlamı nedir, etik ve değer yargıları nasıl temellendirilebilir ve geçerli kılınabilir, ahlaklılığın doğası nedir, ahlaki olan ve olmayan arasındaki ayrım nedir, "özgür" ve "sorumlu" kelimesinin anlamı nedir gibi soruları temele alır. Bu bağlamda ahlak ile ilgi genel olarak üç farklı seviye ayırt edilir: Ahlak ve günlük ahlaki yargılar: Tüm ahlaki faktörlerin işin içinde olduğu alandır. Kişi, yapması gerektiğini düşündüğü şeyi ifade ettiğinde, bu faktörler onun ahlak ifadelerine yansır ve bu hiçbir teorik zemine sahip olmayıp sadece kişinin ahlaki yargılarının bir toplamı olabilir. Normatif etik: İyi, haklı, zorunlu vb. olan şeylerin ve eylemlerin nasıl öyle olduğunu keşfetmeye yani hangi yargı ve prensiplerin neden benimsenmesi gerektiğini keşfetmeye yöneliktir. Meta etik: Etik ifadelerin analizi, onların anlamlarıyla, hangi bağlamlarda kullanıldıklarıyla ve genellikle de mantıksal işlevleri ile ilgilidir. Bu bölümlemeye uygulamalı etik ilave edilmelidir.
Normatif etik nasıl yaşamamız, nasıl eylememiz, nasıl iyi bir insan olmamız gerektiğine ilişkin kural koyucu ve düzenleyici birçok ifadeyi, ilkeyi ortaya koymaya çalışır ve hangi türden eylemlerin iyi ve hangi türden yükümlülüklerin ahlaki anlamda bir zorunluluk olup olmadığını tartışma konusu yapar. Normatif etik, ahlaki yargılarımızın düzen ve tutarlılığını sağlar ve onlar yoluyla ahlakı temellendirmeye çalışır. Bu anlamıyla ahlaki olarak doğru ve yanlış muhakemesini düzenleyen ahlaki standartlara ulaşan etik teorilerin genel adıdır. Kısaca normatif etik nasıl yaşamamız gerektiğine ilişkin ilkeyi ortaya koymaya çalışan ve klasik anlamda ahlak felsefesi nedir sorusunun yanıtını veren bir etik yapma türü; ahlaki standartlara ulaşan etik teorilerin genel adı olarak düşünülebilir. Buna göre ahlaki eylemin sonuçları açısından değerlendiren faydacılık, eylemi iyi isteme/iyi niyet açısından değerlendiren ödev ahlakı (Kantçılık), eylemi eyleyen kişi açısından değerlendiren erdem etiğinden normatif kuramlar olarak söz ederiz. Tabi ahlak felsefesi tarihindeki hazcılık (hedonizm), mutlulukçuluk (eudaimonizm), çilecilik gibi ahlak öğretilerinden (Kyreneliler, Kinikler, Stoacılar); kozmolojik, antropolojik, dinsel, toplumsal temellendirmelerin yanı sıra, mutluluk, akıl, duygu ve sezgi ile temellendirilen birçok normatif etik kuramdan söz edilebilir.
Meta etik ise etik üzerine bir üst düşünme, ahlak kavramları ve yargılarını dilsel/mantıksal çözümleme yöntemi olarak ele alınabilir. Meta etik, etik üzerine bir üst dildir. İyinin tanımlanamaz ama bilişsel bir sezgi ile bilinebilir olduğunu söyleyen G.E. Moore'dan (ö. 1958), onu natüralizmin yanılgısına (naturalistic fallacy) düşmekle suçladığı doğalcılara, duyguculara, kural koyuculara varıncaya kadar bütün meta etik kuramların temel özelliği 1949'da Alfred Jules Ayer tarafından "On The Analysis of Moral Judgement" başlıklı makalesinde şöyle dile getirilmiştir. "Şimdiye kadarki felsefi kuramlar olarak; sezgici, doğalcı, nesnelci, duygucu bütün ahlak kuramları aktüel davranışlar açısından yansız (nötr)dır. Ahlak kavramlarının bu çözümlemesi ya da meta etik kuramlar, davranışları dikte etmez, normatif etik yargılar gerektirmez. Meta etik kuramlar, insanlar bir ahlak yargısı verdiklerinde ne yaptıklarını çözümler."
R.B. Perry (ö. 1957), M. Schlick (ö. 1936), G. J. Warnock (ö. 1995)'ın etik doğalcılığı. G. E. Moore (ö. 1958), H. A. Prichard (ö. 1947) W. D. Ross (ö. 1971)'un sezgiciliği, A. J. Ayer (ö. 1989) ve C. L. Stevenson (ö. 1979)' un emotivizmi, R. M. Hare (ö. 2002)'in evrensel kural koyuculuğu belli başlı meta etik kuramlar olarak öne çıkar.
Uygulamalı etik ise ahlak felsefesinin somut ahlaki konulara odaklanan kısmıdır. Bu konular arasında kürtaj, ötanazi, bioetik, fanatizm gibi aktüel konular, tıp etiği, biyoetik, medya etiği gibi alt başlıklar bulunmaktadır.
Ahlak felsefesi yani etik, pratik hayatta karşılaştığımız sorunların çözümlenmesinde uygulanır. Etiğe ilişkin konular pratik olsa da gerek normatif etik gerekse meta etik, bu pratiğin teorisi hakkındadır. Birincisi pratik sorulara teorik bir temel bulma, ikincisi bu soruları epistemolojik, mantıksal ve dilsel çözümlemeye tabi tutmaktır. Her ne kadar Frankena (ö. 1994) ve R. M. Hare gibi filozoflar ikili (hem normatif etik hem de meta etik) çözümler öne sürse de bu çözümler acil sorunlar için uygulamaya dökülmedikçe sadece zihinsel bir egzersiz olarak kalır. Önümüzde dünyayı daha yaşanmaz, daha baskıcı ve yıkıcı hale getiren davranış problemleri bulunmaktadır. Ahlak filozofunun çözmeye çalıştığı ve etik problemler olarak gördüğü davranış problemleri, insanları her an birbiriyle kavga etmeye, birbirini öldürmeye hazır oldukları konular üzerinedir. Günümüzdeki etikçilerden birçoğu, örneğin Peter Singer James Rachels (ö. 2003) ve diğerleri, son zamanlarda bu can yakıcı sorunlar üzerine yoğunlaşmışlardır: Günümüz dünyasında çevre sorunlarından savaş, yoksulluk ve mültecilik sorununa, insan hakları kadar hayvan haklarına kadar pek çok tartışmalı sorun (ırkçılık, cinsiyetçilik, hayvan hakları gibi) İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle altmışlı yıllardan sonra filozofların daha çok dikkatini çekmeye başlamıştır. Bu şekilde etiğin yeni bir dalı olarak uygulamalı etik de öne çıkmaya başlamıştır.
YAZAR
Hakan Poyraz