Ekonomide, ülkeleri belirli bir durağan durum denge düzeyine sıkıştıran dinamikler "tuzak" olarak ifade edilmektedir. Tuzak kavramı, karşılaştırmalı statik dengenin ötesinde olan ve normal kısa vadeli dış faktörler tarafından değiştirilemeyen kararlı bir ekonomik denge durumunu tanımlamak için kullanılır. Kişi başına geliri iyileştirmeye yardımcı olan bir faktör sürdürülemez olduğunda, bazı kısıtlayıcı faktörler çalışmaya başlayacak ve kişi başına geliri orijinal seviyesine geri getirecektir. Gelir, dönemler arasında reel olarak değişmediğinde "gelir tuzağı" olarak adlandırılan dinamik bir denge söz konusudur. Malthus (1798)'un aşırı nüfus artışının, gıda arzındaki kısıt nedeniyle büyümeyi bertaraf edeceğine yönelik görüşleri "nüfus tuzağı" olarak adlandırılmaktadır. Nelson (1956), nüfus artış hızının sermaye stoku artışına asgari geçim şartları ya da altında eşit olduğu kararlı denge düzeyini "düşük düzey denge tuzağı", olarak tanımlamıştır.
Düşük gelir düzeyinde bireylerin davranışlarındaki karşılıklı bağımlılık ve bağımlılığın zamanlar arası aktarımı ile ortaya çıkan sürekli gelir eşitsizliği literatürde "yoksulluk tuzağı" olarak ifade edilmektedir. "Orta gelir tuzağı", ucuz emeğe sahip yoksul ülkeler ile hızlı teknolojik değişim geçiren endüstrilerin egemen olduğu zengin ülkeler arasında sıkışmış olan ülkeleri ifade eder. Bu ülkelerin büyüme hızları, gelişmiş ülkelerden düşük olduğu için yakınsama gerçekleşmez. Alternatif bir model, Elvin (1972)'in "yüksek düzey denge tuzağı" önerisidir. Elvin, maksimum tarımsal üretkenlik düzeyine yönelik tüm yeniliklerin yoğun ve geniş bir alanda tükendiği bir dengeyi tanımlamak için "yüksek düzey" terimini kullanmıştır.
Stokastik bir dünyada denge kavramının rasyonelleştirilmesi zordur. Herhangi bir başlangıç koşulu kümesi yerine, stokastik yol rastgele bir şekilde yeni bir yörünge belirler. Rasgele ve görünüşte bağımsız şokların ekonomik yörüngeleri kalıcı bir şekilde değiştirebileceği çoklu denge durumları söz konusudur.
Ekonominin "kötü" bir denge noktasında olması, beklentilerin koordinasyonunda başarısızlık şeklinde ifade edilir. Keynesyen ekonomide, tasarruf-yatırım dengesinin kurulamaması likidite tercihinin beklentiler boyutuyla ilgilidir. Nominal faizler belli bir taban düzeyine indiğinde ekonomik ajanlar faiz oranının yeniden yükseleceği beklentisi ile parayı nakit olarak tutarlar. Spekülatif para talebinin faiz esnekliğinin sonsuz, yatırımların faiz esnekliğinin ise sıfır olduğu bu durum "Likidite Tuzağı" olarak adlandırılmaktadır. Likidite tuzağına düşmüş ülkelerde artan para arzı yüksek faiz vererek borçlanan gelişmekte olan ülkelere akarak o ülkelerin para birimlerinin değer kazanmasına ve cari açıklarının artmasına neden olmaktadır. Borcun ödenmesi ile büyüme arasındaki kısır döngü ise "borç tuzağı" olarak adlandırılmaktadır.
İhtiyari politikalar ve zaman tutarsızlığı problemi "beklenti tuzakları" ve çoklu dengeye sebep olabilmektedir. Hanehalkları ve firmalar beklentilerini rasyonel beklentilere göre gerçekleştirdiğinde cari dönemde politikanın yürütülüş biçimini etkileyebilir. "Beklenti tuzağı", hanehalkları ve firmaların enflasyon beklentilerindeki artışın merkez bankasını enflasyonu artırmaya zorladığı bir durumdur. Beklentiler yönetilemediğinde, "maliyet itişli tuzak" ve "işletme sermayesi tuzağı" olmak üzere iki tür beklenti tuzağı ortaya çıkabilir. Birincisinde ücret artış talebi üzerinden maliyetler artmakta, ikincisinde firmaların tasarruflarını azaltmaları neticesinde faiz oranları yükselmektedir. İkincil piyasalarda ise beklenti koordinasyonları yatırımcıları satışa zorlayan "ayı tuzağı" ve alışa zorlayan "boğa tuzağı" ile sonuçlanabilmektedir.
Kalkınma ekonomisi kapsamında tuzaklar, dört faktör kümesinden oluşmaktadır. Birincisi"Verimlilik tuzakları"; düşük teknoloji ve üretken alanlara düşük teşvik verilmesi, katma değeri düşük üründe (ürün tuzağı) uzmanlaşma, Acemoğlu (1997)'nun belirttiği gibi, firmaların kalifiye işçilerin dışsallıklarını özümsemekte zorlanmalarının nedeni olarak yüksek arama maliyetleri, Rodrik (1996)'in bir çalışanın özel bir beceriye yatırım yapma kararının hem özel beceri talebine hem de ekonomide tamamlayıcı becerilerin varlığına bağlı olmasına yönelik görüşleri verimlilik tuzaklarını açıklar niteliktedir. İkincisi "Sosyal kırılganlık tuzakları"; gelir dağılımı bozuklukları, kırılgan bir orta sınıf, istikrarsız gelir, düşük sosyal güvence, gayriresmi işler, yolsuzluk, suça eğilim bu türden tuzakların göstergesidir. Konjonktür dalgaları, salgın hastalıklar, doğal afetler kırılganlık tuzaklarını güçlendirmektedir. Ekonomide rant, kar ve ücret arasındaki dağılımının rant lehine değişmesi "rant tuzağı" olarak adlandırılan çoklu dengeler yaratır. Üçüncüsü "Kurumsal tuzaklar"; daha kaliteli eğitim, sağlık, adalet gibi kamu hizmetleri için beklentiler karşılanamadığında azalan güven ve memnuniyet düzeylerinin sosyal sözleşmeyi tehlikeye atmasıdır. Dördüncüsü "Çevresel tuzaklar"; çevresel olarak sürdürülebilir bir kalkınma için ekonomileri düşük karbonlu bir yola taşıma çabaları yüksek maliyet içermektedir. Diğer taraftan doğal kaynakların tükenmekte olması sistemi sürdürülemez kılmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelede küresel koordinasyon anlayışının geliştirilmesi sürdürülebilirlik açısından kritik öneme sahiptir.
YAZAR
Gülçin Tapşın