Cemaat (topluluk) kavramı, yaşanmakta olan dönüşümün yarattığı toplumsal istikrarsızlık ve parçalanma hissi karşısında uyum, dayanışma, istikrar gibi büyülü kavramlarla tanımlanan nostaljik ve muhayyel bir geleneksel toplum fikrinin inşasında merkezi bir yer işgal eder. Cemiyet (toplum) kavramı ise rasyonel çıkara dayalı ve sözleşme temelinde gayri şahsi ilişkilerin hakim olduğu, 'insan'dan 'birey'e geçişle temsil edildiği varsayılan modern sanayi toplumunu işaret eder. Robert Nisbet (ö. 1996), sosyolojinin kurucu fikirleri arasında en temel ve uzun soluklu olma vasfını 'cemaat' kavramına verir ve sosyal ilişkilerin meşrulaştırılmasında 'sözleşme mantığı'nın revaçta olduğu 19. yüzyılda cemaat fikrinin yeniden keşfedilmesinin önemini vurgular. 19. yüzyılda cemaat ve cemiyet kavramlarına geleneksel toplumdan modern topluma geçişi açıklama amacıyla sıklıkla başvurulmuştur.
Comte'dan LePlay'e, Durkheim'dan Weber'e pek çok sosyal bilimci cemaatsel olanla cemiyetsel olan arasında keskin bir karşıtlık kurar. 20. yüzyılda özellikle ABD'de cemaat kavramını merkeze alan saha çalışmalarıyla gelişen 'cemaat sosyolojisi'nden de söz edilebilir. Bütün bu tartışmaların merkezinde yer alan gemeinschaft-gesellschaft (cemaat-cemiyet) karşıt terimlerine kalıcı bir anlam kazandıran Ferdinand Tönnies (ö. 1936) olmuştur. Weber (ö. 1920) ve Simmel'le (ö. 1918) birlikte Alman Sosyoloji Derneği'nin kurucularından, Alman Sosyal Demokrat Partisi üyesi ve zengin bir çiftçinin çocuğu olan Tönnies, Avrupa'da yaşanan büyük toplumsal, ekonomik ve siyasal dönüşümlerin doğasını kavramak, özellikle de sanayileşme ve kentleşme ile birlikte geçmişte yaşandığını varsaydığı toplumsal yaşam tarzlarından köklü kopuşun analizini yapmak için bu kavram çiftini karşıt anlamlarla yüklü olarak kullanmıştı.
Tönnies, davranışçı yaklaşımdan farklı olarak, bütün insan etkileşimlerinin düşünce ve iradeyle ortaya çıktığını öne sürer. Ona göre bütün sosyal varlıklar, kendi yükümlülüklerini ve haklarını yarı-nesnel gerçeklik içerisinde tecrübe eden üyelerinin iradelerinin birer ürünüdür. Sosyal varlıkları da, kabaca, sosyal kolektiviteler, sosyal korporasyonlar ve sosyal ilişkiler olmak üzere başlıca üç başlık altında tasnif eder. Sosyal ilişkiler, etkileşime giren bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin düzeyine ve isteklerine uygun olarak ortaya çıkar. Sosyal ilişkiler, daha ziyade tüzel kişilikler olarak görülen sosyal kolektiviteler ve sosyal korporasyonlar içinde de mevcuttur. 'İrade' kavramını geniş bir anlamda kullanan Tönnies, araç ve amaçlarla ilişkisine göre farklı türde sosyal varlıklar yaratan iki farklı irade anlayışı geliştirir: A. Schopenhaur (ö. 1860) ve W. Wundt'tan (ö. 1920) mülhem olarak geliştirdiği 'doğal irade' (Wesenwille) ve T. Hobbes (1679) ve doğal hukukun rasyonalist geleneğinden mülhem 'ussal irade' (Kürwille). Bilinçli olarak belli bir hedefe yönelimle motive olmuş (Weber'in deyimiyle 'amaç yönelimli') eylem içerisinde öznenin mümkün araçlardan birini tercih etme durumunu ifade eden 'ussal irade'ye karşıt olarak 'doğal irade' öznenin (yalnızca öğrendikleriyle değil aynı zamanda atalarından tevarüs ettiği düşünce ve kavrayışlarla da şekillenen) doğasını ve değer yönelimini açığa çıkarır. Tönnies, sosyal varlıklara dair bu tasnifini modern toplumun analizine uyarlar ve (Türkçe literatürde 'cemaat' veya 'topluluk' terimleriyle karşılanan) Gemeinschaft ve (Türkçe literatürde 'cemiyet' veya 'toplum' terimleriyle karşılanan) Gesellschaft arasında bir ayrım yapar.
Cemaat üst düzey bir kişisel yakınlığın, duygusal derinliğin, ahlaki sorumlulukların (bu noktada toplumu 'ahlaki bir varlık' olarak kavrayan Durkheim'ı da hatırlayalım), karşılıklı bağımlılıkların, toplumsal ahengin ve zamanda sürekliliğin nitelediği toplumsal ilişki biçimlerinin tamamını ifade eder. Hakiki değeri ve üyeleri arasındaki duygudaşlık, alışkanlık ve müşterek inançları sebebiyle arzulanan sosyal entitelerdir (dini tarikatlar, kulüpler, aile, komşuluk ilişkileri vs. gibi). Bir toplumsal düzen içerisinde işgal ettiği statüleriyle, yerine getirdiği rollerle tanınan ve değer gören bireyden ziyade bütünlüğü içerisinde kavranan insan anlayışına dayanır. İlgili literatürde sıklıkla vurgulandığı gibi cemaat, duygu ile düşüncenin, mensubiyet ile iradenin kaynaşmış olma halini ifade eden bir terimdir. Böyle bir kaynaşmanın sembolik örnekleri inanç birlikteliklerinde, dini mezheplerde, ulusta, meslekte veya uğruna mücadele edilen bir davada bulunabilir. Köy ya da küçük kasabalar gibi görece küçük yerleşim yerlerinde, görece az ve homojen nüfus birlikteliklerinde, kan bağının ve geleneklerin önemli olduğu topluluklarda cemaatsel ilişki biçimi yaygındır. 'Aile' cemaatsel ilişki biçiminin en tipik örneği olarak kabul edilir.
Cemaate karşıt niteliklerle tanımlanan cemiyet ise gayri şahsi, hesapçı, rasyonel çıkara dayalı, suni ve geçici ilişkilerin hakim hale geldiği modern kent yaşantısına işaret eder. Sanayileşmenin merkezleri olarak ortaya çıkan ve gelişen modern kentler heterojen bir nüfusla, kozmopolit bir yaşam tarzıyla, şeyleşmenin ve/veya yabancılaşmanın arttığı, zamanın parçalandığı, 'vakit nakittir' nosyonunda da görüleceği gibi 'hız'ın ve 'ekonomik fayda'nın ön plana çıktığı, 'bütünlüklü bir insan' anlayışının yerine edinilen statüler ve yerine getirilen rollerle tanımlanan, insanlardan ziyade statülerin etkileşime girdiği, eylemlerinde rasyonel çıkarlarını önceleyen 'birey'lerin hüküm sürdüğü bir mekan olarak tanımlanır. Böyle bir yaşantıda, duygusal yakınlık ve sıkı dayanışmadan ziyade 'modern kayıtsızlık' olarak da adlandırılan, bireylerin birbirlerine karşı belli bir sosyal mesafe içinde olma durumu ön plana çıkar. Modern toplum örgütlü bir toplumdur. Belli bir amaca ulaşabilmek için üyelerinin hedef yönelimli olarak bir araya geldikleri iş birlikleri Tönnies'in Gesellschaft olarak adlandırdığı toplumsal organizasyona özgü toplumsal yapılardır. Gesellschaft, kısacası, 'kar' güdüsüyle hareket eden 'kapitalist işletme' mantığının toplumsal hayata ve ilişkilere hakim hale gelmesi durumunu ifade eder.
Tönnies, gemeinschaft-gesellschaft tipolojisini modern kentlerdeki ve kırsal mekanlardaki toplumsal ilişkileri mukayese etmek için kullanır. Kırsal alanlardaki kamu görevlilerinin davranış biçimlerini kentteki görevlilerin davranışlarıyla, kırsaldaki huzur ve sessizliği kentlerdeki keşmekeşle, bir aile şirketinin iç ilişkilerini modern bir kapitalist şirketteki ilişki biçimleriyle mukayesede bu kavram çiftine başvurur. Tönnies, bu karşılaştırmada geçmişe ait gördüğü yüz yüze toplumsal ilişkilerin kaybolmaya yüz tuttuğunu görmekten pek de hoşnut olmamakla birlikte değişimin kaçınılmazlığını fark etmiş de gözükmektedir. Ayrıca belli imalarda bulunsa da sanayileşmenin cemaat dayanışmasını tamamen yıktığını iddia etmez ve cemiyete karşı cemaatin savunuculuğuna da soyunmaz. Tönnies, modern toplumu analiz edebilmek amacıyla bu kategorileri 'ideal tipler' olarak kavramsallaştırır. Tarihsel sürecin hiçbir aşaması için somut gerçeklik olarak bir saf Gemeinschaft'tan ya da bir katışıksız Gesellschaft'tan bahsedilemez. Daha ziyade az ya da çok Gesellschaft veya Gemeinschaft özellikleri gösteren, bu iki kutup arasında salınan ya da bu iki tipin birbiriyle karıştığı toplumsal örgütlenme biçimleri ile karşılaşılır. Bu anlamda, modern toplumunda cemaatsel davranışlarla, dayanışmalarla ve gruplarla karşılaşmanın mümkün olduğunu unutmamak gerekir. Bütünüyle farklı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte, Durkheim'ın sosyal teorisinde karşımıza çıkan 'ulus' kavramının içeriğinin de gemeinschaft'a özgü niteliklerle ya da onun yerine getirdiği işlevlerin önemli bir kısmıyla tanımlanmaya özen gösterildiğini de hatırlamak gerekir.
Tönnies'in modern toplumu analiz etmek için birer 'ideal tip' olarak geliştirdiği bu kavramsal çerçeve, Durkheim, Weber, Simmel gibi isimlerce önemsenir, eleştirel bir yaklaşımla ele alınır ve kendi sosyolojik perspektifleriyle uyumlu bir biçimde modern topluma dair tartışmalara uyarlanır. Onun kavramsal çerçevesinin izleri Parsons'ın kalıp değişkenlerinde, Habermas'ın iletişimsel ve araçsal eylem tipleri, sistem ve yaşam dünyası arasındaki ayrıştırmalarında, Coleman'ın asimetrik toplum yaklaşımında bulunabilir. Chicago Okulu'nun kent araştırmalarında ve bilhassa Robert Redfield ve Louis Wirth'in çalışmaları üzerinde ciddi bir etkisi görülebilir. Aynı şekilde Robert (ö. 1970) ve Helen Lynd'in (ö. 1982) Middletown araştırmalarında, W. Lloyd Warner'la (ö. 1970) birlikte gerçekleştirdikleri Yankee City araştırmalarında da Tönnies'in kavramsallaştırmalarının izlerini görmek mümkündür. Tönnies'in nihayete erdirmediği cemaat-cemiyet tipolojisi, başta 'cemaat sosyolojisi' araştırmalarında olmak üzere sosyoloji literatüründe yaygın şekilde kullanılmaya devam etmektedir.
YAZAR
Yücel Bulut