Düşüncelerin davranışlar üzerinde etkisini inceleyen güncel yaklaşımlardan biridir. Bu yaklaşımda içsel süreçlerin davranışları açıklamadaki rolüne odaklanılır. Psikolojinin ilgi odağı 1950'li yılların ortalarından itibaren psikanalitik ve davranışsal kavramların açıklanmasından laboratuvar ortamında bilgi işlemenin araştırılmasına doğru kaymıştır. Bu ilgi odağı kaymasında, davranışı açıklamada karmaşık içsel süreçler yerine basit şekilde dış uyaranların etkisine önem veren davranışçı yaklaşımlardan duyulan hoşnutsuzluk, geçmişe göre daha iyi deneysel yöntemlerin geliştirilmesi ve bilgi işlemlemede insan-bilgisayar karşılaştırması rol oynamıştır. Bilişsel yaklaşımda, davranışlar üzerinde düşüncelerin belirleyiciliğine vurgu yapılır ve bilgi işlemcisi olarak zihin bilimsel açıdan araştırılır.
Bilişsel psikolojinin kurucusu olarak Almanya doğumlu Amerikalı psikolog Ulric Gustav Neisser kabul edilmektedir. Neisser, 1967 yılında yayınladığı Cognitive Psychology (Bilişsel Psikoloji) adlı kitabında algı (perception), örüntü tanıma (pattern recognition), dikkat (attention), problem çözme (problem solving) ve hatırlama (remembering) ile ilgili araştırmaları bir araya getirmiştir. Jean Piaget'nin çocuk ve yetişkinlerde dil gelişimi üzerine çalışmaları bilişsel yaklaşımda önemli görülen bilişsel süreçler için ufuk açıcı olmuştur. Kendini "genetik epistemolog" olarak tanımlayan Piaget'nin geliştirdiği Bilişsel Gelişim Teorisi yapısalcı ve bilişselci bir yaklaşıma dayanır. Piaget'nin kuramı psikoloji camiasında olağanüstü ve heyecan verici bir gelişme olarak geniş yankı uyandırmıştır. Piaget, kuramını geliştirirken bir dönem kendi çocuklarını incelemiş ve onların bilişsel gelişimlerini dikkatle gözlemleyip yorumlayarak kuramına yön vermiştir. Piaget'ye göre, yeni edinilen bilgilerin yerleşeceği çerçeve olarak adlandırılan "şemalar" yoluyla, içinde yaşanılan dünya bilişsel olarak yapılandırılır ve anlamlandırılır. Öğrenme iki yolla gerçekleşir: karşılaşılan yeni duruma mevcut şemalarla yanıt verilmesi (özümleme, assimilation) ve yeni bilgiyle mevcut şemaların değiştirilmesi veya yeni şema oluşturulması (uyma, accommodation). Piaget, çocuklardaki bilişsel gelişimi dört evrede tanımlamıştır. (1) Duyusal-motor dönem (0-2 yaş): Çocuklar bu dönemde dünyayı kendi hareket ve duyuları ile yaşar ve son derece benmerkezcidir. Diğer bir deyişle, bu dönemdeki çocuklar dünyayı başkalarının bakış açısından algılayamaz, diğer insanların gördüklerinin, duyduklarının ve hissettiklerinin kendilerininkilerle aynı olduğunu varsayar. (2) İşlem öncesi dönem (2-7 yaş): Bu dönemde benmerkezcilik devam etmektedir ve temel öğrenme aracı dil ve oyundur. Konuşmayı öğrenme sonucu gelişen dil ve kavram bilgisi sayesinde zihinsel basit sınıflandırma ve düzenlemeleri yapabilen (örn. nesneleri şekillerine ve renklerine göre ayırabilme) çocuğun somut mantığı anlama ve zihinsel olarak bilgiyi manipüle etme yetisi henüz gelişmemiştir. (3) Somut işlemler dönemi (7-11 yaş): Daha önceki yaşlarda kendisine yabancı olan somut nesneleri ve yaşantıları anlama ve anlamlandırma çocuğun yetileri arasında yer alır. Çocuk benmerkezci dünya algısından uzaklaşır ve çocuğun zihinsel sınıflama becerisi daha da gelişir (4) Soyut işlemler dönemi (11 ve üzeri yaşlar): Soyut akıl yürütmenin geliştiği, varsayımlar ve düşünceler üzerinde düşünmenin gerçekleştiği dönemdir. Çocuk artık soyut düşünebilir ve birden fazla adımda problem çözme yetisi kazanır. Piaget'nin kuramı metodolojik eksiklikler ve kültürel farklılıkları gözetmemesi açısından eleştirilmektedir. Kuramını geliştirirken gözlemlediği ve çıkarımlar yaptığı üç çocuğunun da benzer bir genetik mirasa ve çevreye sahip olması örnekleminin homojenliği sorununu beraberinde getirmiştir. Bu eleştirilere rağmen Piaget'nin kuramı psikoloji camiasının günümüzde de saygı gösterdiği temel kuramlardan biridir.
Richard C. Atkinson ve Richard Shiffrin'in bilgilerin depolanmasına ilişkin duyusal, kısa-süreli ve uzun süreli belleği açıkladıkları Çoklu Bellek Modeli ile Alan D. Baddeley ve Graham Hitch'in bilgilerin depolanmasını ve geri getirilmesini açıkladıkları Çalışma Belleği Modeli Bilişsel Yaklaşımın önemli kuramlarıdır. Örneğin, dikkat ve bellek alanında kuramlar geliştiren Richard Shiffrin, 2000'li yıllara kadar bilişsel psikologların geri çağırmada standart kuram olarak kabul ettiği İlişkisel Bellek Araması (Search of Associative Memory) modelini 1980'de yayınlamış ve daha sonra bu modeli genişleterek 1997'de Bellekten Etkili Alma (Retrieving Effectively From Memory) modelini ortaya koymuştur. Donald Eric Broadbent'in duyu kayıtlarının seçici bir filtreyle kayıt altına alındığını açıkladığı Dikkat Filtre Modeli, dünya hakkındaki algılarımızın geçmiş deneyimlere ve depolanmış bilgilere dayanan hipotezler olduğunu bildirmiştir. Bunların yanı sıra çevreden gelen bilginin belirsizliği karşısında bilgiyi yorumlamanın ve algılanan hakkında çıkarımlarda bulunmanın ancak bilişsel işlemlemeyle mümkün olabileceğini ifade eden Richard Gregory'nin Yukarıdan Aşağıya İşleme Kuramı (Top Down Processing Theory) ve algının evrimsel olduğunu yani doğuştan gelen mekanizmaları içerdiğini ve hiçbir öğrenmeye gerek olmadığını vurgulayan James J. Gibson'ın Aşağıdan Yukarıya İşleme Modeli (Bottom-up Processing) Bilişsel Yaklaşımın ilk yapı taşları olarak karşımıza çıkar.
Kuramcıların çalışmaları Bilişsel Yaklaşıma ışık tutmuş, zihinsel işlevler daha ayrıntılı olarak mercek altına alınmıştır. Bu yaklaşıma göre zihin, bilgiyi girdi, depolama ve erişim süreçlerini işleterek kullanır. "Biliş" terimi, duyusal girdinin dönüştürüldüğü, görmezden gelindiği, detaylandırıldığı, saklandığı, geri kazanıldığı ve kullanıldığı tüm işlemleri ifade eder. Duyu organlarının bir uyaran tarafından harekete geçirilmesi, uyaranların beyin tarafından tasnif edilmesi, yorumlanması ve bütünleştirilmesi ve depolanan bilginin hatırlanması gibi bilişsel süreçler bilişsel yaklaşımda önemli görülür. Bilişsel yaklaşıma göre insanlar dünyayla bilerek etkileşimde bulunur. Bu tür etkileşimlerde kullanılan kalıplar / semboller gerçek dünya bağlamında anlamlı hale getirilir. Bilişsel görevlerin yerine getirilmesinde kullanılan süreçler ve kalıplar psikologlar tarafından belirlenebilir. Bilgi işleme ile ilgili tüm süreçlerin kontrolünü belirleyen bazı nörolojik temeller vardır. Bilişsel görevler, tamamlanmadan önce zaman alabilir çünkü zihin sınırlı kapasiteye sahip bir işlemci gibi çalışır. Bilişsel Yaklaşımda şu sorulara cevap aranır: "Dış dünya hakkında nasıl bilgi alabiliriz?", "Bilgileri nasıl saklarız ve işleriz?", "Düşüncelerimizi sembolik olarak nasıl ifade ederiz?", "Sorunları nasıl çözeriz?", "Algıdaki bozulma düşünce hatalarına nasıl yol açar?", "Düşüncemizdeki hatalar duygusal sıkıntıya ve olumsuz davranışlara nasıl dönüşür?"
Bilişsel Yaklaşımı benimseyen bilişsel psikologlar duyum, algı, dikkat, karar verme ve dil olmak üzere zihinsel bilgi işleme süreçlerine ait bilişsel modeller üzerinde çalışır ve bilimsel yöntemler kullanarak insan davranışını belirleyen etmenleri açıklar. Bilişsel süreçlerin laboratuvar ortamında çalışılması deneysel bilişsel psikolojinin, beyin hasarı yaşamış bireylerde çalışılması bilişsel nöropsikolojinin ve biyolojik teknikler kullanarak beyin işlevlerinin incelenmesi bilişsel nörobilimin ilgi alanında yer alır. Bilişsel Yaklaşım, sosyal psikoloji, klinik psikoloji gibi psikolojinin çeşitli alanlarında yapılan çalışmalarda da dikkate alınmıştır. Örneğin, insanların bellek, algı, dikkat gibi bilgi işleme araçlarını sosyal durum ve çevrelerindeki insanlar hakkındaki bilgileri yorumlamak ve işlemek için kullandıklarını gösteren çalışmalar mevcuttur. Yapay zeka uygulamalarında Bilişsel Yaklaşımla ilgili bilgi birikiminden yararlanılmaktadır. Aaron Beck'in öncülüğünde, psikolojik rahatsızlıkların psikoterapisi sürecine uyarlanmıştır. Psikolojik rahatsızlıkların temelinde, bireylerin günlük yaşantısını sekteye uğratan işlevsel olmayan düşünceler ve şemalar bulunur. Beck, psikoterapi sürecinde bu tür işlevsel olmayan düşüncelerin ve şemaların fark edilip bunların işlevsel olanlarla değiştirilmesi üzerine çeşitli teknikler geliştirmiştir. Örneğin, "olumsuz bilişsel üçlü" olarak adlandırılan, bireylerin kendilerini, geleceği ve dünyayı (örn., "dünya kötü ve yaşanılmaz bir yer") olumsuz algılamasıyla günlük yaşamı sekteye uğratan düşünceleri depresyon tablosunun bir parçasıdır ve psikoterapi sürecinde danışan ile birlikte bu olumsuz düşüncelerin gerçekçi düşüncelerle yer değiştirmesi (örn., "dünyada iyiler de kötüler de var ve yaşam yaşanmaya değer") üzerine çalışılır. Bilişsel yaklaşımın başta depresyon ve kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili bir yöntem olduğu düşünülmektedir. Psikoterapide amaç odaklı ve sınırlı sürede değişim hedeflenen bilişsel yaklaşımda, danışan ve psikoterapist arasındaki iş birliği, psikolojik rahatsızlıkların bilişsel süreçlere ait bozukluğun bir sonucu olduğu varsayımı ve bilişlerdeki değişimin duygu ve düşünceler üzerinde değişim yaratacağı savunulur.
YAZAR
Emre Şenol Durak