Duyularımızdan alınan bilgilerin işlenmesi, yorumlanması ve anlamlandırılmasıdır. Algısal süreç çevrede meydana gelen bir uyaranla (binalar, ağaçlar) başlar. Öncelikle cisimden yansıyan ışık insanın gözüne yansır. Yansıyan ışık göze ulaştığında, gözün ön kısmında yer alan kornea ve onun arkasında yer alan lens, retina üzerinde cismin görüntüsünü oluşturur. Yani çevresel uyaran, insan gözünde bulunan retina üzerindeki bir görüntüye dönüşür ve bu görüntü insan gözündeki cismi temsil eder. Gözün ardındaki görsel alıcılar (reseptörler), cisimden yansıyan ışığı algıladıklarında, taşıdıkları ışığa duyarlı kimyasallar sayesinde, ışık enerjisini elektrik enerjisine dönüştürürler. Bu dönüşüme iletim (transduction) denir. Bu iletim olmazsa retina üzerinde oluşan cismin görüntüsü beyne ulaşamaz ve algı gerçekleşmez. Görsel alıcılar aynı zamanda algıyı şekillendirirler. Örneğin, bazı pigmentler ışık spektrumunun mavi-yeşil kısmındaki ışığa tepki verirken, bazı pigmentler spektrumun sarı-kırmızı kısmına tepki verir. Bu da farklı renklerin algılanması sürecinde önemli bir yer tutmaktadır.
İletim gerçekleştiğinde, cisim çok sayıda görsel reseptörde elektrik sinyallerine dönüştürülür ve bu sinyaller retinadan başlayarak beyindeki birbirine bağlı geniş bir nöron ağına ulaşırlar. Bu ağ içerisinde sinyaller işlenir ve bu sürece nöral işleme adı verilir. Bazı sinyaller ters yönde ilerlerken bazıları indirgenir, bazıları da güçleri arttırılmış olarak beyne ulaşır. Gözde olduğu gibi diğer duyularda da dış dünyadan gelen uyaran, ilgili duyu organında bulunan alıcılar aracılığıyla elektrik sinyallerine dönüşür. Bu sinyaller daha sonra duyusal nöronlara ve beyin yolundaki birtakım yapılar üzerinden de beyne iletilirler.
Her bir duyudan gelen elektrik sinyali, beynin serebral korteksinde ilgili duyunun birincil alıcı alanına ulaşır. Görmeden sorumlu birincil alıcı alan, oksipital lobda yer alır. Duymakla ilgili birincil alan temporal lob iken dokunma duyularının birincil alıcı alanı parietal lobdur. Frontal lob ise tüm duyulardan gelen sinyalleri alır, iki ya da daha fazla duyudan gelen bilginin koordinasyonunu sağlar.
Bir nesnenin algılanmasında bazen hem aşağıdan-yukarıya, hem de yukarıdan-aşağıya bilgi işleme süreçleri etkilidir. Aşağıdan-yukarıya bilgi işleme, duyu organlarındaki alıcılara gelen uyaran temelli işlemedir. Yukarıdan-aşağı bilgi işleme ise algı süreçlerinde bilginin kullanılmasıdır. Örneğin, el yazısı okunmaz derecede kötü olan bir doktorun verdiği reçeteyi biz okuyamazken eczacı ilaçlar hakkındaki bilgisini kullanarak bu reçeteyi rahatlıkla okuyabilir.
Nesneleri nasıl algıladığımızı açıklamada yukarıdan-aşağı bilgi işleme süreçlerinin önemi, Gestalt psikologları olarak adlandırılan bir grup tarafından vurgulanmıştır. Gestalt psikologları, uyaranların bir araya gelip belirli yasalar çerçevesinde nasıl örgütlendiklerini ve algılandıklarını anlattıkları bir dizi algısal örgütleme yasası ortaya koymuşlardır. Bunların başlıcaları iyi süreklilik yasası, basitlik yasası (pragnanz), benzerlik ve anlamlılık yasasıdır. İyi süreklilik yasası, birleştirildiklerinde düzgün hatlar yaratan noktaların birbirine ait görünmesidir. Aynı yasa kapsamında, başka nesnelerle, onların altında kalacak şekilde örtüşen nesneler, üstteki nesnenin devamı olarak algılanır. İyi biçim yasası, uyarıcı örüntülerinin mümkün mertebe en basit olacak şekilde algılanmasıdır. Benzerlik yasası, benzer şeylerin (örn., aynı renge sahip öğeler) birlikte gruplanmış gibi görünmesine denir. Anlamlılık ya da aşinalık yasası da tanıdık ya da anlamlı örüntüler oluşturan öğelerin birlikte gruplanma eğiliminde olmasını ifade eder.
Algı çalışmalarında psikofiziksel yaklaşım ve fizyolojik yaklaşım olmak üzere iki yaklaşım bulunmaktadır. Psikofiziksel yaklaşım, uyaranlar ile davranışsal tepki arasındaki ilişkiyi ölçmektedir. Yatay ve dikey olarak sunulan çizgilerden hangisinin daha iyi görüldüğünü anlamak için yapılan testler psikofiziksel yaklaşıma örnek olarak verilebilir. Psikofiziksel yaklaşımlarda algı eşiğinin ölçülmesi önemlidir. Algı eşiği, algılanan en küçük uyarıcı değeri demektir. Örneğin, bir kişinin duyabildiği sesin şiddeti 40 desibel ise; bu kişi için işitme eşiği 40 desibeldir. Eşiğin belirlenmesi için çeşitli yöntemler kullanılır. Örneğin, kişiye artan veya azalan düzeyde uyaranlar (örn., farklı şiddette ses) sunulur. Katılımcı uyaranı algılamayıp hayır diyene kadar her yoğunluk test edilir. Bu şekilde katılımcıların hepsi test edilir ve "evet"ten "hayır"a olan geçiş noktalarının katılımcılar arasındaki ortalaması hesaplanarak o uyaranın algılanma eşiği hesaplanır. Fizyolojik yaklaşım hem uyaranlarla fizyolojik tepkiler hem de fizyolojik tepkilerle davranışsal tepkiler arasındaki ilişkileri ölçer. Örneğin, hayvana yatay, dikey ve eğilimli uyaranlar sunulur ve optik görüntüleme tekniği ile hayvanın görsel korteksinde hangi alanlarda aktivite olduğu ölçülür.
YAZAR
Tuğba Uzer Yıldız