Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ezbere konuşmuyorum gerçekten ezberim kötüdür! Tanıştığım insanların adları, gittiğim yerlerin isimleri bir kulağımdan girer diğerinden çıkar anında... Böyle olmasını istediğimden değil tabi ama ezberleyemiyorum işte! Yıllardır okuduğum, çok da sevdiğim bir şiiri ezberden oku deseler dut yemiş bülbül gibi kalakalırım mesela! Şarkı sözleri bölük pörçüktür zihnimde, binlerce kez dinlemiş olsam da sahnedeki şarkıcıya eşlik etmeye çalışırken çoğu zaman dudağımı oynatırım sadece... Hatırlamakla ezberlemek aynı şey mi? Muhtemelen değildir. En olmayacak zamanlarda en olmayacak bir kitaptan bir cümleyi şak diye söyleyiverebiliyorum ama 4 dizelik bir şiiri ezberden okumak deveye hendek atlatmaktan zor geliyor bana.

İşte tam da bu yüzden ‘Dorian Gray’in Portresi’ adlı oyunda akıl almaz bir performans ortaya koyan Sarah Snook’un Bazaar dergisine yaptığı açıklamaları okurken “Yok artık!” derken buldum kendimi. Snook, tek başına 26 farklı karakteri canlandırdığı, 118 dakika boyunca tek bir an bile susmadığı oyun için 60 bin kelimelik bir metni ezberlediğini söylüyordu röportajda... Sizce de “Yok artık!” değil mi? Topu topu 10-15 kelimelik iki dizeyi bile aklında tutamayan benim için 60 bin kelimeyi, ‘sanki tek bir cümleymiş’ gibi her akşam yüzlerce seyircinin önünde, hem de saat gibi tıkır tıkır işlemesi gereken bir koreografiyi aksatmadan, tekrarlamak Kaf Dağı’nın eteklerinde Zümrüdüanka Kuşu’yla tavla oynamak gibi bir şey... (Benzetmemin absürtlüğü ezberimin kötülüğü konusunda bir fikir veriyordur sanırım:)

BEBEĞİNİ EMZİRİRKEN REPLİKLERİ ÇALIŞMAK!

Sarah Snook, oyunun Londra West End’deki prömiyerine bir ay kala oyundan koptuğunu ve repliklerini ezberleyemediğini hissettiğini söylüyor: “Sadece ‘Ne yapıyorum ben? Neden sekiz aylık bir bebekle birlikte 60 bin kelimelik bir monolog yapıyorum?’ diye düşündüm. Kendimi çok aptal hissettim. Geceleri kızımı çok fazla emziriyordum. Ve bunun için uyandığımda telefonumla vakit geçirmek yerine replikleri tekrar ediyordum. Replikleri gece öğrenip sonra uyuduğumda daha etkili bir şekilde akılımda kaldıklarını fark ettim...”

Bebek emzirmek 60 bin kelimeyi ezberlemek için çok acayip bir yöntem doğrusu:)

Bebek emzirme kadar olmasa da oyuncular ezber için türlü türlü yöntemler uyguluyorlar.

Psikolog Helga-Tony Noice repliklerin nasıl ezberlendiğiyle ilgili yaptıkları araştırmada, oyuncuların kelimeleri, cümleleri defalarca tekrar ederek ezberlemek yerine senaryoda anlam aradıklarını görmüşler. Bu sürede ‘aktif deneyimleme’ diye adlandırdıkları bir sürece giren oyuncular, canlandıracakları karakterin ne söylediğine, neden söylediğine ve bunun nasıl eyleme dönüştüğüne odaklanarak metni öğreniyorlarmış.

Usta oyuncu Michael Caine ‘Acting in Film’ adlı kitabında bu durumu şöyle açıklıyor: “Öncelikle repliğini düşünmemelisin. Söyleyeceğin şeyi karşındaki oyuncunun yüzünden çıkarmalısın... Eğer böyle yapmazsan doğallığı kaçırırsın.”

“AYNI SAHNEYİ FARKLI RUH HALLERİYLE OKURUM”

Karakterin ruhunu anlamaya çalışarak, kafanızın içinde onunla ilgili anılar oluşturarak ezberlemek bir yöntem; defalarca okuyarak, küçük parçalara bölüp daha sonra uç uca ekleyerek, replikleri dinleyerek... Her aktörün bir yöntemi var ezber için!

Robert Downey Jr. bin kelimelik bir metni ezberlemek için her bir kelimenin ilk harfini bir panoya yazıp, metne uzaktan bakıp tekrar yaparak ezberlediğini söylüyor mesela...

Ezber konusunda Downey Jr.’la aynı tekniği kullanan Perdo Pascal, yöntemi için “Belki de en sayko ezber yöntemi bu tüm kelimelerin ilk harflerini yazmak!” diyor.

Chris Cooper, repliklerini renkli kalemlerle çiziyormuş: “Repliklerimi sarıya boyuyorum hatırlayamadığım kelimeleri yeşille çiziyorum. Başka bir karakterle birlikte söyleyeceğim şeylerin rengi kırmızı oluyor...”

Anthony Hopkins’in yöntemi çok basit: “Belki 100 belki 200 kez repliklerimi okuyorum!”

Matthew McConaughey’nin repliklerini ezberleme yöntemi de ilginç. McConaughey önce ezberlemesi gereken metni okuyup anlamaya çalıştığını söylüyor: "Sonra tekrar okuyorum. Koşudan geldikten sonra endorfinlerim havada uçuşurken okurum, cumartesi gecesi geç saatlerde hafif çakırkeyifken okurum, kiliseden döndükten sonar ruhum dinginken okurum, kızdığımda, üzüldüğümde, mutlu olduğumda, heyecanlandığımda yeniden okurum. Aynı sahneye farklı ruh halleriyle tekrar tekrar bakarım...”

Christopher Walken, “Kelimelerin üzerinden tekrar tekrar farklı ritimlerle geçerim. Kendimizi sözler kadar ritimle de ifade ettiğimizi düşünüyorum” diyor ezber konusunda.

Samuel L. Jackson, kelimeleri değil karakterin hareketlerini ezberlediğini söylüyor.

“ÖĞRENİRKEN HİSSEDERSENİZ UNUTMAZSINIZ”

Geçtiğimiz aylarda Akbank Kısa Film Festivali çerçevesinde gerçekleştirilen bir söyleşide seyircilerle bir araya gelen Nuri Bilge Ceylan, “Oyuncunun repliğini ezberlemesi çok önemli ondan sonrasını yönlendiririz zaten...” diyordu. Ceylan’ın ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmindeki rolüyle ‘Altın Palmiye’ alan Merve Dizdar şu sözleriyle usta yönetmene hak veriyor: “(karşımdaki oyuncunun ezberini yapmadan sete gelmesi) benim için çok üzücü ve buna sinirlenirim. Bunu yapan çok oyuncu var ve bu mesleğe ihanet gibi geliyor. Ezberin çok iyi olması gerekliliğini ben Nuri Bilge Ceylan setinde öğrendim. Nuri Bilge hocamın çalışma biçimi, önce onun istediğini vermen sonra kendi istediğin, aklına gelen şeyleri göstermen şeklinde...”

Repliklerini ezberlemek için koşu bandına çıkan da var, kendi kendine konuşarak sokaklarda dolaşan da...

Araştırmalar insanların yeni öğrendikleri şeylerin yüzde 50’ye yakınını bir saat içinde unuttuğunu iddia ediyor. 1800’lerin sonunda öğrenme, hafıza, ezber konuları üzerine çalışan bilim insanı Hermann Ebbinghaus’un ‘Unutma Eğrisi’ formülüne göre ezberlenen bir şeyin yüzde 60’ı ertesi gün unutuluyormuş.

Teşekkürler Ebbinghaus! 60 bin kelimeyi ezberden her gece yüzlerce insanın önünde tekrarlayan Sarah Snook’un da ‘unuttuğunu’(!) öğrenmek beni memnun etti.

Bir yerde okumuştu, “Öğrenirken hissederseniz unutmasınız” diyordu... Sanırım en doğrusu bu, ezberlemek değil hissetmek!

Hayatta ya da sahnede ezberden papağan gibi tekrar edenler değil bize bir şeyler hissettirenler fark yaratıyor... Şiirleri, şarkıları değil de tam da bunu hiç unutmamalıyım galiba!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar