Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Galatasaray'a ne zaman tutuldum hatırlamıyorum. Koyu Fenerbahçeli bir babanın oğlu olarak ilk ne zaman, neden ve nasıl sarı-kırmızılı renklere bağlandım hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim, kendimi bildim bileli Galatasaraylıyım...

        Ama Real Madrid'e sempatimin ne zaman başladığını gün be gün biliyorum: 31 Mayıs 2010! Jose Mourinho'nun takımın teknik direktörü olduğu gün... Doğrusu Real Madrid umurumda bile değil! 2004'te Chelsea'nin başına geçtiğinden beri Portekizlinin fanatiğiyim... 'The Special One' Inter'i çalıştırdığı dönemde 40 yıllık Interli gibi takımı desteklerken o gittikten sonra Milano'nun mavi-siyahlı takımı sanki hiç var olmamış gibi uçup gitti hafızamdan... Çalıştırdığı takımlara değil sırf ona taraftarlığım.

        Şimdi o ezeli rakibimiz Fenerbahçe’nin başında ve benim duygularım karışık! Kasım 2010’da Real Barça’dan 5 yediğinde ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum çünkü o üzülmüştü. Yeni sezonda Fenerbahçe Galatasaray’dan 5 yerse ne hissederim acaba? Biliyorum sırf bu cümle yüzünden Galatasaray taraftarları bana demediğini bırakmayacak ama başta da söyledim ya benim babam ‘hasta’ bir Fenerbahçe taraftarıydı. 10 aydır o yok ve ligin son haftası biz şampiyon olurken babamın ne kadar üzüleceğini bildiğimden duygularım yine karışıktı. Evet futbol sadece futbol değil işte! Bazen babanızla hiç tanımadığınız bir Portekizli’yi kalbinizin bir köşesinde buluşturuveriyor.

        “BU FORMA ARTIK BENİM DERİM”

        Mourinho’nun dün basın toplantısında gazetecilere söylediği, “Taraftarın hayalini biliyorum. İmkanım olsa yarın antrenmana, hafta sonu da maça çıkmak isterdim” sözlerini okurken kariyerinin en karanlık gecelerinden biri olan o lanet Barça mağlubiyetinin ardından söyledikleri geldi aklıma: “Futbolda hafıza kısadır! Keşke yarın maçımız olsa...”

        Futbolda hafıza gerçekten çok kısa... 10 gün önce, son hafta ezeli rakibine şampiyonluğu kaptıran Fenerbahçe’de kimse o günü hatırlamıyor. Eminim Sarı-lacivert renklere gönül veren herkes tıpkı yeni hocaları gibi hafta sonu maç olması için her şeylerini verirler bugün... Şampiyon Galatasaray’da ise şampiyonluk unutuldu, taraftar Erden Timur’un gidişini, yeni sezonda transferlerin ne olacağını düşünüyor kara kara!

        Fenerbahçe formasını gösterip “Bu forma artık benim derim!” diyerek Şükrü Saraçoğlu tribünlerinde yıllarca asılı kalacak bir 'pankart' hediye eden 'The Special One' saha içi kadar saha dışında da tam bir taktik ustası...

        36 ay önce Roma’ya imza atarken yaptığı konuşmada kendi kendine “Neden buradayım?” diye sorup Roma İmparatoru Marcus Aurelius’tan yaptığı alıntıyla cevap veriyordu: “'Nulla viene dal nulla, nulla ritorna dal nulla!' ('Hiçbir şey yoktan var olamaz, tıpkı bir şeyin hiçliğe geri dönemeyeceği gibi') Geçmişi unutmadan geleceği inşa etmek için buradayım...”

        Ardından Vespa’sına atlayıp Roma Tatili filminde Gregory Peck ile Audrey Hepburn’un efsanevi şehir turunun bir benzerini atarak taraftarı ilk günden kendisine aşık etmişti. Tıpkı ilk günden Fenerbahçe taraftarını kendisine aşık ettiği gibi...

        ÇİLEKLİ VE MANGOLU MOURINHO DONDURMASI

        Roma’nın sarı-kırmızılı takımına imza attığı günün ardından önce o ikonik motosikletli turu şehrin duvarlarına kazındı. Sonra dondurmasıyla meşhur kentin bir dondurmacısı Roma’nın renklerine gönderme yaparak ‘turunçgillerin tazeliği, beyaz çikolatanın tatlılığı'yla içinde mango ve çilek olan ‘Spacial One’ adlı bir dondurma yaptı. Pizzacılar durur mu kırmızı ve sarı biberli, içinde ekmek kırıntısı, hamsi ve Roma nanesi olan özel pizzanın adını ‘Mourinho’ koymuşlardı bile.

        Bu yaz Kadıköy’de dondurmacılar onun için ‘özel bir’ dondurma yaparsa şaşırmam, belki bir pideye adını da verirler kim bilir...

        Sporcularla, taraftarla, medyayla ilişkileri her zaman dikkat çeken Jose Mourinho’dan bahsederken ‘palto’sundah bahsetmemek de olmaz.

        2004’te Chelsea’nin başına geçtiğinde üzerinde olan koyu gri, uzun, bol palto 3 yıl boyunca en az taktikleri kadar konuşuldu. Saha kenarında galibiyetlere çılgınca sevinirken, hakemlerle tartışırken, mağlubiyetlere üzülürken hep birliktelerdi. Palto o kadar çok konuşuldu ki rakip takım taraftarları ‘The Special One’ı kızdırmak için paltonun çok da ‘kaliteli’ olmadığını Britanya’da orta direğin alışveriş yaptığı bir indirim mağazasından alındığını belirten bir tezahürat bile bestelemişti.

        ÖZEL DİKİM TAKIM ELBİSELER, SÜET AYAKKABILAR

        Bir röportajında “Beni ikon olmaya çalışmadan bir ikonum!” demişti. Futbolda olduğu kadar moda konusunda da öyleydi gerçekten. Yıllarca özel dikim takım elbiseler ve kravatlılarıyla saha kenarında stiliyle de birçok şeyi değiştirdi. Dünyanın en önemli erkek giyim markalarından birinin elçisiydi. Önceliğinin rahatlık olduğunu söylüyordu ama şık olduğunu kimse inkar edemezdi. Çalıştırdığı takımın renkleri ne olursa olsun saha kenarında renkler pek değişmedi; griden siyaha, uzanan bir renk paletini tercih etti hep. Mavi (lacivert) ise onun için bir klasikti. Süet ayakkabılar, takım içine giydiği kazaklar... Saç kesimi, atkıları...

        Ünlü paltosu ucuz bir indirim mağazasından değil Armani’dendi. Eşi almıştı. Sürekli onu giydiği için paltonun Mourinho’nun ‘uğuru’ olduğu söyleniyordu. O ise bununu doğru olmadığını söylüyordu: “Uğur falan yok; bu paltoyu seviyorum. Sıcak tutuyor, içinde kaşmir ve yumuşacık. Ben seçtim; kimse bana bunu giymemi dayatmadı. Bir sponsor tarafından da verilmedi. Bana başka paltolar olabilir ama bunu değiştirmek istemiyorum. Ama eğer biri onu satın almak isterse bana çok para ödemek zorunda kalacak.”

        Jose Mourinho, 2007’de ayrıldığı Chealsea’yi 2013 yılında döndüğünde taraftarların ve gazetecilerin en çok merak ettiği şeylerde biri de paltonun da saha kenarına dönüp dönmeyeceğiydi. Bir paltosu bir yardım kuruluşu için 22 bin pound’a satılan Mou, ikonik paltoyu Chelsea Müzesi’ne verdiğini söyledi.

        “SADECE FUTBOL BİLİYORSANIZ FUTBOL BİLMİYORSUNUZDUR”

        GQ Dergisi’ne verdiği bir röportajda genç futbolcuların çok ‘şık’ olmadığını söylüyor Jose Mourihno: “Teknik direktörler yaşlanıyor ama futbolcular hep gençler. Onlara ayak uydurmak önemli... Futbolculara kıyafetleri konusunda sadece ‘düzgün’ giyinin diyorum. Bunun nasıl olduğunu onların anlaması gerekiyor. Çünkü onların seçimi...”

        Maç günleri tıraş olmadığını söylüyor, yüz kremi ve nemlendirici kullanıyor... Bir erkeğin takması gereken tek takının saat olduğunu düşünüyor. Ve çok sevdiği iki çift ayakkabısı var. Birini Porto’yla kupaya uzandığında diğerini ise İnter’le kupayı kaldırdığında giymiş: “Bu iki çift ayakkabı gardırobumda duruyor ve onları asla bir daha giymeyeceğim. Batıl inançlı olduğum için değil sırf o günlerin anısı için...”

        17-18 yaşındayken bir gün derste felsefe öğretmeni “Hey! Bay Mourinho, n’apıyorsunuz? Derse dikkatinizi vermiyorsunuz, konsantre olmuyorsunuz sanki duvara konuşuyorum” deyince “Filozof değil futbol antrenörü olmak” istiyorum demiş... Mou, hocasının o gün verdiği cevabı hiç unutmamış: “Bir gün felsefenin de fizyoloji, biyoloji, istatistik kadar önemli olduğunu anlayacaksın...”

        “Haklıydı” diyor The Special One, “Eğer sadece futbolu biliyorsanız, futbolu bilmiyorsunuz demektir...”

        Fenerbahçe sadece bir teknik direktör transfer etmedi... Bir stil ikonu, bir PR uzmanı, bir psikolog, bir filozof var artık sarı-lacivertli takımın başında.

        Ama ben bir Galatasaray taraftarıyım umarım gelecek sezonda da şampiyon biz oluruz, Mourinho ve için babam için çok üzülürüm ama onun da dediği gibi “Futbolda hafıza kısadır!”