Türkler kişisel gelişimi yanlış anladı
Mümin Sekman’ın Türkiye’de kişisel gelişim dendiğinde akla gelen ilk isimlerden olması tesadüf değil. “Ben başladığımda çoğu çeviri 25 kitap vardı, bugün 2500 kitap var” diyor. Bu seferki kitabı biraz farklı. Audrey Hepburn, Steve Jobs gibi pek çok farklı alanda dünyanın zirvesindekilerin hayatlarına nasıl şekil verdiklerini, nerede hata yapıp nasıl yola devam ettiklerini derlemiş. Hem de kendi ağızlarından... Kitabın ismi “Hayat Bilgesi”. Ancak devamı gelecek zira bu bir seri. Birbirinden farklı 500 hayat dersi var. Hazır yaz aylarındayken, kendimizle baş başa kalmaya, hedeflerimizi gözden geçirmeye fırsatımız varken, yeni yerler, yeni insanlarla tanışırken ve bunlar bize yeni ilhamlar verirken, bu tepe isimlerin nasıl bir yol izlediklerine göz atmakta fayda var. Keza Mümin Sekman da yaz aylarının önemini vurguladı. “İstedim ki, yaz tatilinde dinlenmiş, diri ve duru bir beyinle hayatlarını gözden geçirsinler. En büyük hatalarımızdan biri, bunalımlı anlarda aldığımız kararlarla hayatımızı şekillendirmek. Oysa, kuyuya düşmeden düşünmek lazım” diyor.
İnsanlara bir konu hakkında “Sakın şunları şunları yapma” demek yerine toplum tarafından kabul görmüş başarılı bir ismi örnek gösterip “Bak o böyle yapmış, sen de yapabilirsin” demek daha mı çok işe yarıyor?
Kesinlikle. Bilgeler buna “İp kuralı” diyor. Bir ipi arkasından itersen, büklüm büklüm olur. Düzgün ilerlemez. Eğer ipin ucundan tutup çekersen, dümdüz gider. Çocukları ve gençleri de amaçlarından ve rol modellerinden yakalayıp geliştirmek gerekiyor. Öteki türlüsü bir tür gelişim baskısı oluyor, organik büyüme sağlanamıyor.
Ama “Esas olan tecrübeyle öğrenmek” denir...
Ben tersini savunuyorum. Eğer yaşamadan bilmezsin anlayışı doğru olsaydı, başarılı erkek doğum uzmanlarının olmaması gerekirdi. Hayatta tüm hataları kendimiz yapacak kadar zamanımız yok. Bedeli başkalarınca ödenmiş dersleri kullanabiliriz. Bir de hayatta düşmeden düşünmeyenler var. Acılı öğrenmeyi seviyor bunlar. Bir de ne düşünen ne yaşayanlar var ki kendilerine hiç değinmeyelim. İnsanlığın temel durumları aslında hep aynı. O kadar benzer kalıplar birbirini izliyor ki... Bugün dünyanın zirvesine çıkan birçok insanın başlangıç koşulları bizimki gibi. Onlar bu sınavları başarıyla geçenler. Onların hayat derslerini okumak, hayatın zorlu sınavlarında, sınıfın en çalışkan çocuklarının sınav kağıdına hızlıca bir göz atmak gibi...
‘TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ SINIF BEYİNLERİ ERİYOR’
Kişisel gelişim mevzularında, onca yılda neler değişti?
Türk insanı kişisel gelişimi biraz yanlış anladı. Evrenle konuşmak, secret yapmak, sufi söylemlerine sarılmak kişisel gelişim değil; bunlar ruhsal gelişimin alanı. Türkiye’nin muhafazakârlaşmasına paralel olarak, son günlerde light sufi söylemlerle soslanmış kişisel gelişim gibi görünen şeyler iyice popüler oldu. Mantıksız ama vaatkâr kitaplar ilgi çekiyor. Hepsinin ortak özelliği mantığa meydan okuyarak, “Sen başarıya gitme başarı sana gelsin” anlayışını savunmaları.
Biraz açalım...
Bakın, kişisel gelişimin ilk cümlesi “Daha fazlasın iste”dir. İkinci cümlesiyse “Yeteneğini, bilgini ve emeğini artırarak istediğinin bedelini öde”. İlkini benimsediler ama ikinci cümleye gelince, grubun yarısı yan çizmeye başladı. Çok şey isteyen ama bedelini ödemeye yanaşmayanlar önce mistik söylemlere sığınıp secret yaparak amaçlarına ulaşmaya çalıştı. O da işe yaramadı. Şimdi de işi Allah’a havale edip, Allah’ın istediklerini kendisine göndermesini bekliyorlar. Bu da işe yaramazsa, geleneksel kadercilik anlayışına sığınıp “Olduğu kadar, olmadığı kader” diye başarısızlığına bir kılıf bulacaklar. Yani en başa dönecekler.
Oysa...
Kişisel gelişimin özü, insanın amacı için kendini yeterli hale getirmesidir. Bazı insanlara bu zor geldiği için, az önce söylediğim yollara yöneliyorlar. Son yıllardaki ilginç bir durum da kariyer başarısının da politize olması. Bir ülkede adil kariyer hakkının zedelenmesi tehlikelidir. İnsanlar işlerini savsaklamaya başlar. Başarı merkezli yaşama trendi Türkiye’de tersine döndü. Siyaset hayatı işgal ettiği için kimyası bozulan beyaz yakalılar, iş hayatında yükselmenin yolu yeteneğe değil siyasi güce dayanınca iyice kariyerden soğudu. Şu anda tam bir kariyerden kaçış sendromu yaşanıyor. Türkiye’nin birinci sınıf beyinleri eriyor.
‘TEKRARLAYAN AKIL, ZİHİNSEL KÖRLEŞMEYE NEDEN OLUYOR’
“En iyi hayat derslerini bana hiç benzemeyen insanlardan öğrendim” diyorsunuz...
Hepimizin birinci gündemi; “şu hayatı nasıl yaşamalı?”. Çoğumuz cevap olarak çevremizdekilere bakıyoruz. Aykırılık cesaretinin düşük olduğu toplumlarda herkes birbiri gibi davranınca sürü aklı oluşuyor. Van’da geçmiş yıllarda 300 koyunun biribirini takip edip uçurumdan atlamaları gibi... Çevresinin aklına göre davranan, o çevrenin akıl ve akılsızlık ortalamasının üstüne çıkamıyor. Bu da akıl tutulması yaratıyor. Kendini tekrarlayan akıl, zihinsel körleşmeye neden oluyor. Ama bizden farklı birinin dünya görüşünü öğrenirsek, hayata yenileyici gözlerle bakabiliyoruz.
Kitapta bazıları “Başkalarıyla yarış” diyor bazısı “Kendinle”...
Tutarlılık adına, hayatı birkaç idealist kurala hapsetmek istemedim. Her tür kural sergilensin, isteyen istediğini alsın.
Peki neden hiç Türk isim yok?
Çünkü Türkiye’de 75 milyon insan yaşıyor. Bu da dünyada yaşayan 7.5 milyar insanın yüzde biri demek. Yani dünyadaki her yüz insandan sadece 1’i Türkçe düşünüyor. Yüzde 99’ unun hayat dersleri bilmediğimiz dillerde depolanıyor. İngilizce bilenler üç milyardan fazla insanın ortak akıl havuzuna erişebiliyor. Oysa biz burada kendi akıl ortalamamızın sonuçlarını yaşıyoruz. Üstelik yüzde 48’imiz ilkokul mezunu. 5 milyona yakını hiç okuma yazma bilmiyor. Hayata dair birkaç arabesk ezberimiz var, yaşadıklarımızdan sürekli aynı dersleri çıkarıp duruyoruz. Bildiklerimiz çevremizde duyduklarımızdan oluşuyor. Bu yüzden istedim ki dünyanın en büyük 100 insanının, hayat ve başarıya dair görüşlerini özetleyeyim, bir tür evrensel hayat bilgisi bankası oluşsun. Dünyanın evrensel bilgelik havuzundan Türk kültür havuzuna yeni hayat dersleri katabilelim. Hayatı okumanın bin bir biçimi var, insanlar bunu görebilsin.
Zirvedekilerin düştüğü notlar...
Oprah Winfrey: Kendini kötü hissetmek iyidir
“Çukura düştüğünde, bunun başarısızlık olduğunu düşünebilirsin. Bazen kısa süre için bile olsa kendini kötü hissetmek iyidir. Elinden kaçırmış olduklarına üzülmek için kendine izin ver. Seni çukurdan çıkaracak olan şey ise hatalarından ders almak.”
“Kariyerim boyunca 35 binden fazla röportaj yaptım. Kamera kapandığı anda herkes şunu soruyor: ‘iyi miydim?’ Bunu Başkan Bush’tan da Obama’dan da ev hanımlarından da duydum. Kurbanlardan ve suç işleyenlerden de Beyonce’dan da... Hepimiz kabul görmek istiyoruz.”
Henry Ford: Uçak, rüzgârı karşısına alarak yükselir
“Her şey ters gidiyorsa unutma: Uçak, rüzgârı karşısına alarak yükselir, arkasına alarak değil.”
“Çalışanlarımdan hiçbiri ‘uzman’ değildir. Kendini ‘uzman’ olarak gören çalışanlarla yolumuzu ayırıyoruz. Çünkü bir işi gerçekten bilen kimse, kendini ‘uzman’ sanmaz. Her zaman çok daha fazlasını yapması gerektiğini bilir, ne kadar iyi ve verimli olduğunu düşünmez. Hep ileriyi düşünür, “İmkânsız” diye bir şey olmadığına inanır.”
Woody Allen: Bir yerde hata olacaktır
“Bir sahneyi defalarca tekrar tekrar çekeriz. Buna rağmen hiçbiri mükemmel olmaz. Ne kadar çekerseniz çekin, bir yerde hata olacaktır.”
Nelson Mandela: Ümitsizlik yenilgiye ve ölüme giden yoldur
“Ben koşulsuz şartsız iyimser biriyim. Bunun doğuştan mı, yoksa çevremden mi kaynaklandığını bilemem. İyimser olmanın getirdiği bir zorunluluk, insanın yüzünü güneşe doğru dönüp ileriye doğru adım atmasıdır. İnsanlığa olan güvenimin test edildiği sayısız karanlık geceler oldu. Ancak, kendimi umutsuzluğa kaptıramazdım. Ümitsizlik, yenilgiye ve ölüme giden yoldur.”
“Özgürlüğüme kavuşmak üzere hapishanenin kapısından çıkarken farkındaydım: gücenmişliğimi ve nefretimi arkamda bırakmadığım sürece hapishaneyi terk etmiş olmayacaktım.”
Martin Luther King, Jr.: Ellerimizin temiz kaldığından da emin olmalıyız
“Özgürlük için tutkuyla ve yorulmadan çalışmalıyız. Ama davamız boyunca ellerimizin temiz kaldığından da emin olmalıyız. Yalana, nefrete ve fesata hiçbir zaman başvurmamalıyız. Asla gocunmamalıyız.”
Pablo Picasso: Sıradan bir insan enerjisini bir sürü ıvır zıvıra harcar
“Yarına, ‘yapmadan ölsen aldırış etmeyeceğin şeyleri’ ertele.”
“Gelecek nesillerin neler düşüneceği konusunda kaygılananlar, özgür olamaz. Gelecek sadece bir hipotezdir ve artistler, hipotezlerle çalışmaz. Şu an ve burası önemlidir.”
“Her insan aynı enerji potansiyeline sahiptir. Sıradan bir insan enerjisini bir sürü ıvır zıvıra harcar. Ben ise enerjimi sadece bir işe odaklarım; resimlerime. Hayatımdaki her şeyi bunun için feda ederim. Kendimi bile!”
Marilyn Monroe: Kariyer harika bir şeydir. Ama gece ona sarılıp uyuyamazsınız.
“Hollywood’a akşamları bakarken, ‘Aynı benim gibi binlerce kız, şu anda yapayalnız bir şekilde oturup, bir gün film yıldızı olmayı hayal ediyordur. Ama onların hiçbiri beni endişelendirmiyor. Çünkü aralarında en büyük hayallere sahip olanı benim’ diye düşünürdüm.”
“Bana ‘Hollywood uzmanlarının yüzde 50’si, sizin yeteneksiz olduğunuzu ve pes etmeniz gerektiğini düşünse ne yapardınız’ diye sordular. Cevabım, ‘İsterse yüzde 100’ü öyle desin. Hepsi yanılıyor!’”
“Kariyer harika bir şeydir. Ama gece ona sarılıp uyuyamazsınız.”
“Nasıl göründüğümün ve algılandığımın iyi bir aktris olmamla hiçbir alakası yoktu. Yetenekte üçüncü sınıf olduğumun farkındaydım. Yetenek eksikliğimi, içime giydiğim ucuz giysiler gibi hissederdim. Öte yandan Tanrım, öğrenmek, değişmek ve gelişmek için o kadar uğraştım ki.”
José Morinho: Bir antrenör her şey olmalı: Taktisyen, lider, psikolog
“Bir antrenör her şey olmalı: Taktisyen, motivatör, lider, yöntembilimci, psikolog. Bir felsefe profesörü bana demişti ki, ‘Sadece futboldan anlayan bir antrenör hiçbir zaman en iyi olamaz. Asıl farkı, diğer alanlarda yaratırlar.’ Mesajı aldım.”
“Chelsea’ye ilk gittiğimde zıtlaşan, meydan okuyan bir liderdim; çünkü takımın buna ihtiyacı olduğunu hissettim. Oyuncularımın, potansiyellerini performansa dönüştürmekten başka çareleri yoktu. Grup dışındakilerle de zıtlaşıyor, meydan okuyorduk. ‘Biz en iyiyiz. Kazanacağız, biz özel bir takımız’ demekten çekinmiyorduk. Dediklerimizi ispatlamamız gerekiyordu ve bu da mükemmel bir fırsattı.”
“Oyuncularınızı ne kadar iyi anlarsanız, onlara o kadar iyi öncülük edersiniz. Hiçbir zaman oyuncuların, ‘O bizim liderimiz, ona saygı duymalıyız,’ dediği tarz liderlikten hoşlanmadım. Hocama o kadar inanıyorum ve güveniyorum ki, o ne dese yapmak istiyorum!’ demelerini tercih ederim.”
Wilston Churchill: Zafer bize uzak olmayacaktır
“Bugün kaderimizin efendisi olduğumuza, bize verilen görevin gücümüzü aşmadığına ve onun ıstırap ve zahmetlerinin benim dayanıklılığımın ötesinde olmadığına eminim. Kendi nedenimize inandığımız ve kazanmak için yenilmez bir iradeye sahip olduğumuz sürece zafer bize uzak olmayacaktır.”
Michael Jordan: Yetenek maç kazandırır takım oyunu ve zekâ ise şampiyonluk
“Şampiyon olmamış takımlarda bir sürü yetenekli oyuncu var. Çoğu zaman bu oyuncular, takımları için fedakârlık yapmaya yanaşmaz. İşin ilginç yanı, tam da bu sebepten kişisel hedeflerine ulaşmakta zorluk çekerler. Oysa takım başarısıyla beraber kişisel başarı kendiliğinden gelecektir. Yetenek maç kazandırır, takım oyunu ve zekâ ise şampiyonluk.”
“Kariyerimde 9 binin üstünde şut kaçırdım. Hemen hemen 300 maçta yenildim. 26 defa maç kazanma sayısı için bana güvenildi, ama kaçırdım. Hayatımda tekrar, tekrar ve tekrar başarısız oldum. Ve sonunda bu sayede başardım.”
Bill Gates: Önce kendi odanızı toparlayın!
“En zor işleri vermek için en tembel insanları seçiyorum. Çünkü o işi yapmanın kolay bir yolunu mutlaka buluyorlar.”
“İnsanlar önümüzdeki 2 sene içinde olacak değişimi hep abartır; ama gelecek 10 senede olacakları da hep göz ardı ederler.”
“(Liselilere hitaben yaptığı bir konuşmadan) Siz doğmadan önce anne ve babanız bu kadar sıkıcı insanlar değildi. Fatura ödemek, arkanızdan ortalığı toparlamak ve ikide bir sizin ne kadar ‘cool’ bir insan olduğunuzu dinlemek, onları bu hale getirdi. Geçmiş nesillerin yarattığı sorunları çözmeye, yağmur ormanlarını kurtarmaya kalkmadan önce kendi odanızı toparlayın!”
Walt Disney: Bankacılara hayal gücünü, teminat olarak gösteremiyorsunuz
“Hayallerini nasıl gerçekleştireceğini bilen bir insanın ulaşamayacağı hedef olmadığına inanıyorum. Hayalleri gerçek kılmanın dört kuralı vardır: merak, özgüven, cesaret ve tutarlılık. Bence bunların en önemlisi özgüven. Bir şeye inanacaksanız, ona yüzde 100 sonuna kadar, sorgulamadan inanın.”
“Bankacıları, Disneyland’iın iyi bir yatırım olduğu konusunda asla ikna edemedim. Çünkü onlara hayal gücünü, bir teminat olarak gösteremiyorsunuz.”
“Disney’de geçmişe bakarak çok vakit geçirmeyiz. Hep ileriye gideriz, açılmamış kapıları açar, yapılmamışları yaparız. Çünkü bizler, meraklı insanlarız. Ve merakımız bize hep yeni yollar gösterir.
Abraham Lincoln: Tereddüt veya pes ettiğin anda pişman olacaksın
“Amacına sadık kalırsan kısa sürede kendini, hayatında hiç hissetmediğin kadar iyi hissetmeye başlayacaksın. Öte yandan, tereddüt veya pes ettiğin anda tüm kararlılığını kaybedeceksin ve hayatının sonuna kadar pişman olacaksın.”
“Sabırla bekleyen insanlar da hayattan ödüllerini alabilir ama sadece atik insanlardan geriye kalanları.”
Steve Jobs: Bir şeyi sevmezsen kendini zorlamazsın
“Zamanınız kısıtlı, başkalarının hayatını yaşamak için harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşamak kaidesi tuzağına düşmeyin. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün, içsesinizi bastırmasına izin vermeyin. En önemlisi de kalbinizi ve sezgilerinizi takip edecek cesarete sahip olun. Onlar bir şekilde sizin ne olmak istediğinizi biliyor.”“Yaşlandıkça motivasyonun önemini daha iyi anlıyorum. Biz iPod ile kazandık çünkü müziği şahsen seviyoruz. iPod’u kendimiz için yaptık ve bir şeyi kendin, en yakın dostun ya da ailen için yaparsan savsaklamazsın. Bir şeyi sevmezsen kendini zorlamazsın, hafta sonu fazladan çalışmazsın, statükoya fazla meydan okumazsın.”
“ Yakında öleceğimi anımsamak, hayatta önemli seçimler yapmamda en büyük yardımcım oldu. Çünkü neredeyse her şey –bütün dış beklentiler, gurur, rezil olma ya da başarısızlık korkusu– bütün bunlar ölümün karsısında önemsizleşiyor. Geriye sadece önemli şeyler kalıyor. Öleceğinizi anımsamak, kaybedecek bir şeyiniz olduğu yanılgısına düşmekten kurtulmanın en iyi yolu. Zaten çıplaksınız. Yüreğinizi takip etmemeniz için hiçbir neden yok.”
Audrey Hepburn: Mücadele etmenin yolu güçlü irade
“Çocukken bana, dikkatleri üzerine çekmenin çok ayıp olduğu ve asla toplum içinde kendimi utandırmamam gerektiği öğütlenmişti. Tüm bunları yaparak hayatımı kazandım.”
“Hayatımın bazı dönemlerinde kendimden nefret ettim. Çok şişmandım. Çok uzundum. Çok çirkindim. Bu kadar kararlı bir insan olmamın temelinde, tüm bu güvensizliklerim ve komplekslerim yatıyor. Kararsız bir insan olarak bunların üstesinden gelemezdim. Bunlarla mücadele etmenin tek yolu güçlü bir iradeye sahip olmaktı.”
Albert Einstein: Başarı anonimdir
“Kişi, uzun yıllar aradığı bir şeye şans eseri ulaşırsa, bireysel olarak tebrik edilmeyi hak etmez. Araştırma ve keşif sürecinde yaşadığı deneyimler, onun ödülüdür. Ayrıca bir bilim adamının yaptığı iş, kendisinden önce gelenlerin ve çağdaşlarının yaptıklarıyla o kadar alakalıdır ki, elde edilen başarı neredeyse o jenerasyonun anonim bir ürünüdür.”
‘Öğleden sonra yarım saat uyku’
Kitaptaki öğretilerin ortak bir noktası var mı sizce?
Birkaç mesaj çok sık tekrarlanıyor. “Yapmak için doğduğunuz şeyi bulup onu yap” diyorlar. “Karakterinle kariyerin uyumlu olsun” diyen çok. “Başkalarının bakış açılarına kayıtsız kalma ama onların gözünden ikide bir kendini yargılama” diyen de. Pasif değil aktif bir sabır ile beklemeyi öneren de çoktu. Bir de tutkulu yaşamak konusu var tabi.“Nefes aldığınız kadar değil, nefesinin kesildiği anlar kadar yaşamış sayılırsın” anlayışını savunanlar da çok fazla. Etik konusunda da çok kafa yoruyorlar. Kısa vadeli düşünürsen kurnazlık, uzun vadeli düşünürsen dürüstlük ön plana çıkar anlayışından bahsediyorum. Basit ama yaygın bir tavsiye de hayata dair özel düşünme anları yaratmak. Edison, Einstein, Steve Jobs, Henry Ford, Disney gibi insanlar hep “Derin düşünmeye özel zaman ayırdığım için başardım” diyor. Bir de bu insanların açık havada yürüyerek düşünme alışkanlıkları dikkatimi çekti. Steve Jobs da, Sokrates de hep hayatının en büyük kararların açık havada, ağaçların altında yürüyerek aldığını söylüyor. Bir diğer ortak ritüel, öğleden sonra yarım saat uyuma. Dünyanın en etkili yüz insanından neredeyse yarısı bunu yaptığını söylüyor. Uyumayanları çoğu da meditasyon yapıyor. Hem uyumayıp hem meditasyon yapmayanlar da dünyanın altını üstüne getirmekle meşgul arıza kişilikler...
‘Başarısız hayat karakteri de bozar’
Başarıyı bu kadar kutsallaştırmak doğru mu, hayatta her şey başarı mı demek?
Başkaları için olmayabilir ama benim için öyle. Hayatımın anlamı, özgürleşme aracım. Çünkü başarı hayatta seçmediğimiz ve sevmediğimiz şeylerin yerine arzu ettiklerinizi koyabilmeyi sağlar. Doğduğun yeri seçemezsin ama başarılı olursan istediğin yerde yaşarsın. Bir nevi hayatımızı biçimlendirme aracı. Başardıkça, kendimiz olabiliyoruz. İnsan başardıkları üzerinden görünürlük ve kimlik kazanıyor. Başarısızlık ise; katlanmaktır. Kendi hayatını başkalarının isteğine göre yaşamaktır. Uzun süren başarısız bir hayat, karakteri de bozar.
Thomas Edison: Başarılı işin, yüzde 1’i ilham, yüzde 99’i terdir
“Ben hiçbir zaman başarısızlığa uğramadım. Sadece işe yaramayan 10 bin yol buldum. Çoğu başarısızlığın sebebi, insanların aslında bir işi yarım bıraktıkları anda başarıya ne kadar yakın olduklarının farkında olmamaları.”
“Fotoğraf dışında hiçbir icadım kazara meydana gelmedi. Ne zaman bir amaca inansam, çalışmaya başlarım ve istediğim gerçekleşinceye kadar deneme yaparım. Günün sonunda başarılı iş, yüzde 1 ilham, yüzde 99 terdir. Bu yüzden ‘dâhi’ sanılan kişi, genelde ‘ev ödevini iyi çalışmış yetenekli bir insandan başka bir şey değildir.”
“Başarının birinci gerekliliği, insanın zihinsel ve fiziksel enerjisini, durmaksızın, bıkmadan ve yorulmadan bir soruna odaklayabilmesidir. Böylesine odaklı düşünmek zor olduğu için, bazı insanların düşünmekten kaçmak uğruna yapacaklarının sınırı yoktur. İnsanların yüzde 5’i düşünür, yüzde 10’u düşündüğünü sanır, yüzde 85’i ise düşünmektense ölmeyi yeğler.”