Küçüklüğünden beri çok mesaj vermiş anlayamadık
Tuğçe Albayrak, Almanya’da taciz edilen iki genç kızı korumak isterken uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Hikâyenin derinine indiğinizdeyse çok çarpıcı detaylar görüyorsunuz. Zira Tuğçe’nin bugün 21. yüzyılın kahramanı olarak anılmasının birçok sebebi var. Uluslararası yeni Türk markası Tuğçe’nin bilinmeyenlerini, kısa ama sevgi dolu hayatını babası Ali Albayrak HT Pazar’a anlattı
Tuğçe 3 çocuklu bir ailenin en küçüğü, iki abisi var. Annesi bir huzurevinde çalışıyor. Babası araba parçaları üreten bir plastik fabrikasında işçi. Ailesi 1979’da Almanya’ya göç etmiş. Askeri darbe, Çorum ve Maraş olaylarından sonra başka bir ülkeye göç etme kararı almışlar. Peki 21. yüzyılın bu cesur kahramanının nasıl bir hayatı, ne gibi hayalleri vardı? Hikâyesini babası Ali Albayrak anlattı: “Hayat dolu bir kızdı, çocukluğundan beri öyleydi. Doğayı, hayvanları severdi. Fare, kuş, sincap bir sürü hayvanı vardı. Sık sık hayvanat bahçesine götürmemi isterdi. Bir gün bir baktım koca yılanı, boynuna dolamış. Korkusu da yoktu. Bale kursuna gönderdim. Müziğe de meraklıydı. Varımı yoğumu çocuklarım için harcadım zaten. Kültürlü, eğitimli olsunlar istedim. Hepsini okuttum.”
‘BİR SÜRÜ MESAJ VERMİŞ’
“Tuğçe daha 12 yaşındaydı. Bir apartmanda oturuyorduk. Alt katta yangın çıkmıştı. Kapıyı açtım. Merdiven boşluğu cehennem gibi duman kaynıyor. Çocukları el ele tutuşturup dışarı çıkardım. Aşağı indik. Kalabalık. Büyükoğlan koştu. “Tuğçe yok” dedi. Tekrar içeri baktım. Simsiyah her yer. Girsem mi girmesem mi derken nefesimi tutup merdivenlere koştum. O esnada birisiyle çarpıştım. ‘Herhalde Tuğçe’dir’ deyip kucakladım. Nasıl bağırıyor. Baktım Tuğçe. Ağzı burnu is içinde kalmış. Evde kafeste iki hayvanı vardı. O esnada onları kurtarmak için geri çıkmaya çalışıyormuş. O kadar cesur bir kızdı. Küçüklüğünden beri bir sürü mesaj vermiş de biz koşuşturmacadan, yorgunluktan anlayamadık.”
‘NİŞANLANMAK ÜZEREYDİ’
“Bir gece işten dönüyordum. Tuğçe’yi gördüm, köpeğini gezdirmeye çıkmış. Genç bir çocukla konuşuyordu. Sesimi çıkarmadan eve gittim. Evde sordum arkadaşının kim olduğunu. ‘Bak biz Türk bir aileyiz. 2 abin var. Sana güveniyoruz. Arkadaşlık yap tabii ama bu ciddi boyutta olsun. Gelsin kendisi, ailesi bizimle tanışsın. Sen de rahat rahat gez’ dedim. Geldiler, efendi temiz bir aile. Babasının tamirhanesinde çalışan bir çocuk. Ailesi takılarını, çiçeği hazır etmiş istemeye geleceklerdi, olmadı.”
‘BİZE HAKKI ÇOK GEÇMİŞTİR’
“Yorulmak nedir bilmezdi. Hem okuyup hem bir restoranda çalışıyordu. Her şeyini kendi aldı. Bize yük olmak istemiyordu. Aksine bize hakkı çok geçmiştir. Özellikle annesine devamlı bir şeyler hediye ederdi, kahvaltılara götürürdü. Bizi mutlu etmeye çalışırdı. Öyle paranın kıymetini de bilmezdi. ‘Biraz kenara at’ derdim ama o gününü yaşardı.”
‘İNSANLAR NASIL BU KADAR GADDAR?’
“Bana çok düşkündü. Küçükken bile bezini annesi değil ben bağlayayım isterdi. İşten geldiğinde kucağıma yatardı. ‘Baba bana biraz masaj yapsana’ derdi. Baba kız bol bol sohbet ederdik. Son zamanlarda Ortadoğu’daki savaşlardan da konuşur olmuştuk. ‘İnsanlar nasıl bu kadar gaddar olabiliyor’ derdi. Bir Müslümanın diğer Müslümanı ‘Allahu ekber’ diye kılıçtan geçirmesine çok tepkiliydi.”
‘ATATÜRK İDOLÜYDÜ, DENİZ GEZMİŞ HAYRANIYDI’
“Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’a büyük hayranlığı vardı. Atatürk idolüydü. Hayali öğretmen olmaktı. Çocuklarla iç içe olmak istiyordu. Ama belki de 20-30 yılda vereceği dersi son 2 haftada tüm insanlık âlemine gösterdi. Mekânı cennet olsun yavrumun. Tuğçe artık sanki kutsal bir obje olmuş gibi. Mezarı başına gittim bugün yine. İnsan doluydu, dualar ediyorlar, çiçeklerle süslemişler, kartpostallar, şiirler, bir görseniz... Ne hissetmeliyim bilmiyorum. Tüm bunlar inanın bana mutluluk vermiyor. Yavrum hayatta olsaydı da keşke kimse bizi tanımasaydı, eski halimizde olsaydık.”
‘ELLERİNİ ÖPE KOKLAYA İYİLEŞMESİNİ BEKLEDİK’
“İnanır mısınız son 2-3 aydır içimde bir sıkıntı vardı. Bir türlü geçmiyordu. Olayın olduğu gün, kahvedeydim, arkadaşlarla okey oynadık. Gece 1.00 gibi eve geldim. Tuğçe’nin köpeğini gezdirdim. 3.00 gibi uyudum. 4.00’e doğru annesi yataktan fırladı ‘Tuğçe’ye bir şey olmuş’ diye. Kalktım, üstüm sırılsıklam, ter içinde kalmışım. Hastaneye gittik. Ameliyata almışlardı kızımı. O günden beri de hastanedeydik. Ellerini, ayaklarını öpe koklaya iyileşmesini bekledik. Ümidimi hiç kaybetmedim. ‘Kızım dönecek’ diyordum. Ama Rabbim böyle istedi. Katlanmak zorundayız. Yavrum, 21 yaşında organlarını bağışlamış. Ben önce ikilemde kaldım ama kızımın kararıydı. Saygı duyduk.”
DIŞLANDIĞIMIZ DA OLDU
“Tuğçe herkesi birleştirdi. İnsanlar çok duyarlı davrandılar. Ama biz burada Türk olarak yaşıyoruz. Türklüğümüzden de hiçbir şey kaybetmedik. Çocuklarımı da öyle yetiştirdim. Herkesle iç içeyiz. Kimseyle sorun yaşamadık. Ama burada Türk halkına karşı bir önyargı olduğunu da çok iyi biliyoruz. Dışlandığımız da oldu. Çocuklara okulda, dışarıda, kurslarında yabancı olduklarını hissettirdiler. Bunu açıkça söylüyorum. Tuğçe’yi burada defnettik. Ailem öyle istedi. Zamanında büyük konuşmuşum. ‘Köpeğim, kedim bile ölse gider köyüme gömerim’ derdim. Ama belki annesi işten çıkar, kızının yanına gider, ağlar, kendini avutur diye düşündüm.”
TUĞÇE CESUR BİR TÜRK KIZIDIR
“Tuğçe bize din, dil, ırk gözetmeksizin esas olanın insan olduğunu gösterdi. Karşısındakinin kimliğine bakmadan yardım etti. Ülkemde hâlâ bu tip ayrımlara vurgu yapılması beni çok üzüyor. Hele de hepimizin bir olduğunu gösteren Tuğçe için... Tuğçe bir yardımsever, cesur bir Türk kızıdır... Böyle anılmasını isterim.”
Ali Albayrak Tuğçe’nin köpeğinin cenaze günü sabaha kadar ağladığını, Tuğçe’den kalan en büyük hatıralardan biri olduğunu söyledi.
Tarih 15 Kasım Cumartesi Yer Almanya’nın Offenbach kenti
Tuğçe arkadaşının doğum gününde, ardından bir hamburger dükkânına geçiliyor. Tuvaletten kadın çığlıkları geliyor. Tuğçe o tarafa yöneliyor. Gördüğü manzara şu; iki genç, 13 ve 16 yaşlarındaki iki kızı taciz ediyor. Onlara kadınlar tuvaletine giremeyeceklerini ve oradan hemen uzaklaşmalarını söylüyor. Bunun üzerine gençlerden biri öfkeli bir şekilde parmak sallayıp “Seninle hesaplaşacağız” gibi sözlerle tehdit ediyor. Hakaretler, bağırışmalar derken Tuğçe yerine dönüyor. Zaman geçiyor. Doğum günü kutlandı, evlere dönülecek. Ama öyle olmuyor. Adamlardan biri sözünde durmaya niyetli. Daha önce pek çok suça karışmış 18 yaşındaki Müslüman bir Sırp genç; Sanel M... Arkadaşı onu birkaç defa olay yerinden uzaklaştırmaya çalışsa da Tuğçe’yi sabırla otoparkta bekliyor. Ve yakaladığı gibi de darp ediyor. Tuğçe kafasına aldığı sert darbeyle yere yığılıyor. Kafasını beton zemine çarpıyor. Komaya giriyor. 28 Kasım’a kadar, tam 13 gün komada kalıyor. Doktorlar yapılacak hiçbir şey kalmadığını söylüyorlar. 23. yaş gününde fişi çekiliyor. Ailesinin onayı ile organları bağışlanıyor.
Darp anını kamera kayıtlarında görebiliyoruz. Ancak o günden bu yana Tuğçe’nin arkadaşları dışında polisin ve ailenin ısrarlı çağrısına rağmen kimse ifade vermiyor. İçeride tam olarak ne yaşandığının en önemli iki tanığı, tuvalette tacize uğrayan kızlardan uzun süre çıt çıkmıyor. Tuğçe’nin babası Ali Albayrak çıkıp ifade vermeleri gerektiğini en azından bunu Tuğçe’ye borçlu olduklarını söylüyor. 6 gün sonra kızlar polise gidiyor. Ne anlattıklarını henüz bilmiyoruz. İfadeleri şu an savcılıkta. Yarın kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor.
“Sırp gence ne oldu” diye soranlarınız varsa; şu an WIesbaden kentindeki gençlik hapishanesinde tutuklu. Daha önceki darp suçları ve suçu tekrarladığından hareket edilmesi ve doğrudan adam öldürmeyle yargılanması halinde 6 aydan 10 yıla kadar ceza alacak.
Bu olay iki şekilde okunabilir. İlki; cesur bir kadın başka kadınlara karşı şiddeti durdurmaya çalıştığı için şiddete kurban gidiyor. Ama kamuoyunda ön plana çıkan başka unsurlar da var; kız Türk, katili Sırp bir Müslüman, olay Almanya’da geçiyor.
Almanya yıllar yılı Türklerle ilgili önyargılarla hareket eden bir ülke. Tuğçe’nin halası Reyhan Albayrak’ın Guardian Gazetesi’ne verdiği demeçte söylediği gibi; “Bundan 40 yıl önce olsaydı toplumun tepkisi çok farklı olabilirdi. ‘Bu yabancı kız başına geleni hak etmiş’ derlerdi. Şimdi ona ‘Doğru zamanda doğru şeyi yapan, yardımsever kişi’ diyorlar.” Kuzeni Tutku Keskin de aynı duruma vurgu yapıyor; “Tüm dünyayı birleştirmeyi başardı”.
BAKIN NASIL?
Tuğçe komadayken olay Alman basınında büyük yankı buldu. Kaldığı hastanenin önünde yoğun bir kalabalık ondan gelecek iyi haberi bekledi. Tuğçe’nin fotoğrafları çiçeklerle süslendi, mumlar yakıldı, dualar edildi. Futbolculardan sanatçılara herkes sevgi gösterisinde bulundu. Alman tartışma programlarındaki konu başlıkları da ‘medeni cesaret’ etrafında dönmeye başladı. Risk faktörü, yanlış yapanların karşısında nereye kadar durulup durulmaması gerektiğine dair şeyler... Ortak olan; herkes Tuğçe’nin cesareti karşısında saygıyla eğildi. 100 binden fazla kişi ise imzaladıkları bir online kampanya ile Tuğçe’nin Alman liyakat nişanıyla ödüllendirilmesini talep etti. Akabinde Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Başbakan Angela Merkel ve hükümet Tuğçe Albayrak’a Federal Liyakat Nişanı verilmesi konusuna olumlu baktığını açıkladı. Joachim Gauck, Tuğçe’yi örnek insan olarak nitelerken ailesine şu satırları yazdı: “Kimse sizin, ailenizin ve kızınızın arkadaşlarının acısını ölçemez. Başkalarının yüzlerini çevirdiği yerde Tuğçe örnek bir şekilde yüreklilik ve medeni cesaret göstermiş ve şiddet mağdurlarının yanında durmuştur. Sayısız vatandaşımız gibi ben de bu korkunç olayın şoku içerisindeyim. Tuğçe bizleri yasa boğarken bir yandan da hepimizin minnetini ve saygısını kazandı. Çoğu insanın yapmayacağını cesurca yapması onun ne kadar yüksek ahlaki değerlere sahip olduğunu gösterdi.”
Acı haber geldiğindeyse Alman Bild Gazetesi’nin başlığı “Almanya bir kahramana veda ediyor”du. Cenazesine yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Türk ve Alman bayrakları bir aradaydı. “Sen bizim meleğimizsin. Her zaman kalbimizde kalacaksın”, “Bu olay, herhangi birimizin kızının başına da gelebilirdi” yazılı pankartlar açıldı. Tabutunun üzerine duvak konuldu. Çünkü yakınlarda nişanlanmaya hazırlanıyordu.