Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON iki yılın en aktif ordusu hiç şüphesiz Fransız ordusu. Afrika'nın iki farklı ülkesinde art arda savaşlara girip çıktılar. Gerektiğinde ulusal çıkarlarını korumak için Afrika'nın en ücra köşelerinde dahi etkin operasyonlar yapabileceklerini dosta da düşmana da gösterdiler.

        Bu savaşlar sırasında kısmen yetersiz kaldıkları da oldu. Ancak karşılaştıkları güçlükleri de küresel müttefikleri ABD ve İngiltere'nin destekleriyle zorlanmadan aşmayı bildiler. Zira bu savaşlara girilmeden evvel zorluklarla karşılaşıldığında yardım alınacak ülkeler çok önceden ayarlanmıştı.

        Fransa'nın dünyadaki bu kıvraklığının, çevikliğinin sırrını merak etmemek mümkün değil. Neyse ki Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, geçenlerde yaptığı bir konuşmayla merakımı giderdi.

        Fabius, Fransa'nın Mali'ye müdahalesini yorumlarken "Silahı olmayanın dış politikası da olamaz. Mali Fransa sayesinde ayakta duruyor" dedi.

        Ne kadar da doğru bir tespitte bulunuyor Fabius. Hakikaten silahı olmayanın dış politikası da olmuyor, olamıyor. Silahı olmayan devlet kendi başına bir dış politika inşa etmeye kalksa da kolay kolay bir yere varamıyor. Dış politikasının hedefindeki ülkeyi gerektiğinde el atıp, çekip çeviremedikten sonra pozisyonunun ne kadar ahlaki olduğunun bir kıymeti de olmuyor çoğu zaman.

        Dünyanın gerçekten de dış politika sahibi ülkelerine bakarsanız, tamamının silah üreten ve satan ülkeler olduğunu görürsünüz. Silahı satan, satmakla kalmıyor karşısındaki ülkeyi bu yolla eteğinin altına alıyor. Silah pazarı dediğiniz de zaten özünde büyük balıkların küçükleri himayelerine aldıkları ve zamanı geldiğinde de yedikleri koca bir tezgâhtan ibaret.

        Elindeki silahı satın aldığı ülkeye veya onun himayesi altındaki başka bir devlete karşı kullanabilen var mı peki? Benim aklıma Saddam ve Kaddafi geliyor mesela. Onların akıbetini de hep birlikte izledik nitekim.

        Hasılıkelam dünya değişse de çeşmenin başındakiler değişmiyor. Dış politikası olan ve milli çıkarlarını koruyabilen bir devlet mi olmak istiyorsun? O zaman kaçış yok, sebat edip önce silah üreteceksin.

        İsrail Suriye'yi nasıl okuyor?

        Allah'tan ABD Kongresi, Savunma Bakanı Leon Panetta'yı sorguya çekti de Suriye konusunda kimin ne dolaplar çevirdiğini öğrenmiş olduk.

        Panetta'nın söyledikleri doğruysa Obama'nın birinci kabinesindeki herkes Suriyeli muhaliflere silah yardımını desteklemiş. Ancak Obama, ClA'nın planına onay vermediği için silah yardımı yapılmamış.

        İyi de ne olmuş da Obama bakanlarının CIA şefinin onay verdiği plana karşı çıkmış? Onu da Beyaz Saray kaynakları açıkladı. Sebep İsrail'miş. Silahların "kötü niyetlilerin" eline geçmesinden ve İsrail'e karşı kullanılmasından endişe edilmiş. İsrail, ABD'nin Esad karşıtlarına destek vermesini frenlemiş.

        Manzara netleşiyor sanırım.

        İsrail çıkıp bunu açık açık itiraf edemese de Esad'ın gitmesini hiç istemiyor. İstemiyor çünkü, 40 yıldır kendisine toprak vermekten başka hiçbir işe yaramayan Esad'dan iyisini bulamayacağını biliyor. Esad'ın devrilmesiyle iktidara kimin geleceğindense hiç emin olamıyor. Daha da önemlisi Esad'ın devrilmesine en çok sevinecek liderin Başbakan Tayyip Erdoğan olacağını biliyor.

        Her fırsatta Erdoğan'ın İslam dünyasının lideri olmaya çalıştığını söyleyen İsrail, Suriye'deki krizi de bu gözle okuyor. İki ülke arasındaki kriz derinleşirken, İsrailli liderlerin Suriye'ye bakarken Erdoğan'ı ve "Kudüs'e giden yol Şam'dan geçer" diyen Davutoğlu'nu görmelerine şaşmamak gerekiyor aslında.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar