Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Andy Warhol’a göre Tokyo, Floransa ve Stockholm’deki en güzel şey McDonald’s ama “Pekin ve Moskova’da henüz güzel bir şey yok.” Tüketim kültürünü sanata dönüştüren Warhol’un bu sözü 1990’da geçerliliğini kaybetti. O senenin Ocak ayında daha SSCB yıkılmadan Moskova’ya açılan ilk McDonald’s hem Batı’nın bu imparatorluğa ilk girişi, hem de Rusların özgürlüğün tadını alışı oldu. Üzerinden 32 sene geçtikten sonra ülkedeki yüzlerce McDonald’s geçici olarak şubelerini kapattı. Tekrar açılacak mı bilinmiyor, ama 32 sene önce olduğu gibi dünyanın en bilinen hamburger zinciri Rusya için hızlı yemekten çok daha fazlasını ifade ediyor.

        Ruslar hamburger zinciriyle birlikte Batı’nın sunduğu yaşam tarzına alışmaya başladı. Demokrasi hiçbir zaman ön planda olmadı, ama McDonald’s’la birlikte başlayan açılım dünyaya uzun yıllar kapalı olan bir ülkenin vatandaşlarının iyi şarap içmeleri, pahalı marka kıyafet giymeleri, mega yatlar ve lüks arabalarla gezmeleriyle devam etti. Kapitalizmin başarılı olması için illaki demokrasi gelmediğini, demokrasiye çok da ihtiyaçları olmadığını anladı Ruslar. Batı’dan gelecek maddi ürünler olduğu sürece rejim varlığını sürdürdü. Ta ki önceki gün McDonald’s da kapanana kadar.

        ZENGİNLER VE FAKİRLER

        Hamburgerci kapanmadan önce oluşan kuyruklar akla 1990 yılını getiriyor. O zamanlar Ruslar özgürlüğün tadını almak için sıra bekliyordu, şimdi de Batı’nın ülkelerinde kalan son simgesiyle son kez vedalaşmak için. Aradan geçen yıllar içinde McDonald’s bir zamanlar Warhol’un anlattığı gibi bir simge olmaktan çoktan çıktı aslında. İstanbul’da da Taksim’de 80’lerde ilk şubesi açıldığında Amerikan rüyasının sembolüydü, sonradan pek çoğumuzun küçümsediği, alt sınıflarla özdeşleştirdiği, hatta mümkünse uzak durduğu bir yer oldu. Bir zamanlar orada yemek modaydı, şimdi yememek daha şık ve bilinçli bir davranış.

        Ama bir zamanlar neredeyse tek köprü McDonald’s’ken hepimizi Batı kültürüne bağlayan, hatta bağımlı kılan unsurlar çoğaldı. Bugün, bir zamanlar zararlı olduğunu bildiğimiz halde uzak duramadığımız hızlı yemeğin yerini yine ABD çıkışlı başka bağımlılıklar aldı. Warhol belki de yaşasa “Stockholm’deki en güzel şey Instagram,” derdi.

        Netflix, Instagram, Starbucks, YouTube varlığına fazla alıştığımız, hayatımızdaki yokluğu ancak elimizden alınınca fark ettiğimiz ihtiyaçlara dönüştü artık. Rusya’nın kendi sineması zate yok sayılır, şimdi dışarıdan filmler vizyona girmeyecek. Akıllı telefonlar hepimizin vücudunun birer uzantısı oldu, kaybettiğimizde evimizin yolunu bulamayacak noktaya geldik. Batı’nın hesabı bu gibi unsurların elinden alındığı bir ülkenin vatandaşlarının bir süre sonra gündelik hayatlarını zorlaştıran tek adama isyan edeceği. Nitekim baskıcı bir rejim olan polis devleti Rusya’da tutuklanma riskini bile bile sokaklarda protesto gösterileri yapan insan sayısı zamanla tahammülsüzlüğün halka yayılacağının da işareti.

        Hiçbir şey tesadüf eseri değil tabii ki. Mykonos’a özel arabaları ve dev yatlarıyla giden Rus zenginlerinin dünyayla bağının koparılması ABD’nin Putin’e karşı ilk hamlesiydi. Putin tek adam liderliği gibi gözükse de özünde ultra zenginlerin desteğiyle ayakta duran bir koalisyonun lideri. Zenginler Putin’i besliyor, Putin rejimi de onların daha da zenginleşmesine imkan tanıyor. Zaman içinde Rus ordusuna yapılması gereken harcamaların gizlice zenginlerin kasasına aktarıldığına dair doğrulanmamış haberler dahi var. Yıllar içinde kimin eli kimin cebinde beli olmayan rejim bildiğimiz Rusya’yı yarattı. Batı’nın ilk hamlesi zenginlerin kumbaralarına el koyarak, hatta o kumbarayı adeta kırarak Putin’e karşı bilenmelerini sağlamaktı. Yesinler birbirlerini diye bakılıyor. Roman Abramoviç istemezse Putin de o koltukta oturamaz diye hesap yapılıyor.

        BATI DÜNYANIN MERKEZİ

        Rusya şimdi 1990’lardan bile öncesine, 1970’lere dönüyor. Eskiden dünya bu kadar iç içe geçmiş, birbirine bağımlı değildi. McDonald’s’ı kulaktan kulağa duymuşlardı, ama tadına bakamamışlardı. Batı’da başka adetler, yeni ürünler vardı ama SSCB bunları uzaktan izliyordu. Bir gün kavuşma heyecanı vardı en fazla, ama elinde varken kaybetmenin hissi başka türlü. Bir rejim bu şekilde de ayakta kalabilir, ama en fazla dünyadan kopartılmış İran veya Küba olur. Rus halkının yapısı buna elverişli değil.

        Putin rejimi aslında bile bile bu sonu kendisi hazırladı. Mesele Ukrayna da değildi tek başına, sadece bardağı taşıran son damla oldu. Başta ABD seçimine ardından Brexit referandumuna müdahale etmek, Batı’yı küçümsemek, meydan okumak, gücünün olmadığını varsaymak, yalan söylemek olarak yorumlandı—ki haksız sayılmazlardı. Önce uyarıldı, tatlı dil denendi ama Rus rejimi yalanlara ve müdahalelere devam ettikçe Batı dünyası da ne kadar dişli olabildiğini gösterdi. Adeta uyuyan kaplan uyandırıldı.

        Bu uyanış hepimize dünyanın merkezinin hala Batı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de gözden kaçan bu. Eski tip Moskova romantizmi, Avrasyacılık hayallerinin anlamadığı bütün dünyanın Batı’ya sandığından daha fazla bağımlı olduğu. Kültür-sanattan teknolojiye bütün üretimin merkezi Batı. Gündelik hayatımız hala Batı’nın icatları ve ürünleriyle ilerliyor. Gel de kolaysa vazgeç.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar