Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaklaşan ABD Başkanlık seçimleriyle ilgili anketlere ve ana akım medyada esen umutlu rüzgarlar bana AK Parti’nin 2007’deki seçim zaferini hatırlatıyor. Girdiği ikinci seçimde neredeyse yüzde 50 oy aldı Erdoğan, ama bu başarıyı pek çoğumuz öngöremedik. Zira anketler ve büyük medya bambaşka bir tablo çiziyordu, Türkiye’nin CHP-MHP koalisyonu tarafından yönetileceğinden emindi. Bu miyopluğun bir nedeni medyanın kendi mahallesinin dışına çıkamamasıydı.

        Ama bir diğer nedeni de AK Parti’ye oy vereceklerin anketleri yanıltmasıydı. Sandık sonucuna bakıldığında neredeyse tanıdığımız iki kişiden biri Erdoğan’a oy verdi; tanıdığımız diye özellikle vurguluyorum, çünkü Türkiye henüz bugünkü kadar bölünmemişti. Ama hiçbiri niyetlerini açık etmemişti. Sandık sonucu ortaya çıktıktan sonra bile söylemediler. Çünkü Erdoğan’a oy vermek şık değildi, kendi mahallesinde linç sebebiydi. Ama verdiler ve “Adam kazandı.”

        SESSİZ ÇOĞUNLUK VE SERMAYE

        Bugün ABD’de Donald Trump’ı desteklemek de meczup olarak damgalanmaya eşit. “Bidon kafa” ya da “Göbeğini kaşıyan adam” benzeri yaftalamalar Trump seçmeni için de yapılıyor. Cumhuriyetçiler’in arasında hakikaten de ağır hakaretleri hak edecek marjinal bir kesim var: Bilimi reddeden, QAnon komplo teorilerine inanan, silahlarıyla sokakları basan… Bir de Trump’tan memnun olan ama bunu söylemekten çekinen, utanan bir seçmen grubu var. Trump seçim günü bu “sessiz çoğunluğa” güveniyor. Hakikaten bu sene Trump’ın zaferini garantileyebilir mi sessiz çoğunluk?

        REKLAM

        2016 seçimlerinde Hillary Clinton’ın yüzde 99 kazanacağını iddia eden çok anketçi vardı, o yüzden bu seneki tahminlerine de kuşkuyla yaklaşmak mümkün. Bir de, bütün dünyada olduğu gibi ABD’de de anket yapmak eskisi kadar kolay olmadı. Hala ev telefonlarıyla seçmeni arayıp yoklayanlar var, oysa ev telefonumu kaldı. Dolayısıyla anketlere bakarak Joe Biden’ı ilan etmek yanıltıcı olabilir.

        Buna rağmen bir ay önce Trump’la arasındaki fark yüzde 14’e kadar çıkan Biden biraz puan kaybetti gibi gözüküyor. Yine aradaki fark kolay kapanmayacak 9-10 puan, ama kritik eyaletlerde 5-6 puan farka kadar düşüyor. Kasım ayına kadar Trump’ın bu rakamları değiştirmesi mümkün, zaten farkın az olduğu kritik eyaletlere yoğunlaştı kampanyası.

        Bir de zaman zaman da seçmenden daha etkili çıkar grupları var. Bilgilerimizi toplayan ve tekelleşen Silikon Vadisi, hemen her bir yöneticisinin hapse girmesi gereken Wall Street, ana akım medya, lobiler… Kontrolsüz, yer yer şuursuz görünse de Trump bu çıkar gruplarının çok da canını sıkacak adımlar atmadı, dahası hepsinin işine gelecek tavizler verdi. Bütün politikaları parayı kontrol edenleri rahatlattı. Pandemiye kadar da Amerikan ekonomisi -Trump’ın dediği gibi tarihin en harikası olmasa da- iyi durumdaydı. Zaten Trump daha göreve gelir gelmez sermaye sınıfını memnun etmek için elinden geleni yaptı, ekonomiyi Goldman Sachs yöneticilerine teslim etti. COVID-19’un yarattığı milyonlarca işsize rağmen de hala Amerikan ekonomisi çökmedi.

        Tıpkı Türkiye’de 2007’de ekonominin gidişatından memnun olup Erdoğan’ı destekleyen ama bunu gizleyen iş dünyası gibi ABD’de de sermaye aslında Trump’tan memnun. Ama bunu açıkça söyleyemiyorlar. Pandemi bütün dünyayı vurduğu için de ekonomideki olumsuz gidişattan özellikle Trump’ı sorumlu tutmayabilirler. Hala anketlerde bile Trump ekonomi konusunda Biden’a kıyasla önde; bir-iki puanla da olsa.

        Kaldı ki Biden-Harris ekibinin de bu şartlarda ekonomiyi diriltmek için şapkalarından çıkaracakları çok tavşan yok gibi gözüküyor. Zaten bu ekibin Amerikan seçmenine tek önerileri Trump olmamaları. Sokaktan yükselen adalet arayışına rağmen -hem yargıda, hem poliste, hem de ekonomide adalet- Harris’in Başkan Yardımcısı olarak seçilmesi de çıkar gruplarını korkutmamak. Wall Street’e saldırmayacak, Silikon Vadisi şirketlerini bölmeyi düşünmüyor, polisin bütçesini kesmeyecek. Bu orta yolcu ekip kimseyi ürkütmeden Trump’ı yenmenin peşinde.

        MUHALEFETİN KORKUSU

        Amerikan Demokratları tıpkı Türkiye’deki sosyal demokratlar gibi oyunu medyanın ve iktidarın koyduğu kurallara göre oynuyor, kolaylıkla tuzağa düşüyor. Mesela, Trump aylardır içselleştirilmiş komünizm korkularını dile getiriyor. Sırf bu yüzden Demokrat Parti’nin yerleşik düzeni ve medya paniğe kapılıyor, Bernie Sanders ve Elizabeth Warren gibi köklü değişim vaat eden (ve sermayenin hoşuna gitmeyen) adaylar yarıştan çekilmeye zorlanıyor. Başta New York Times aylarca Joe Biden’ı gazladı ve muradına erdi. Başkan Yardımcısı sürecinde de Biden’ın yanında bari ilerici, daha solcu bir aday olsun beklentileri Trump’ın saldırılarına yenildi. Joe Biden’ın “radikal solun Truva Atı” olduğunu yaymaya başlayınca medya ve parti yine panikledi, Harris de böyle seçildi. Medyada şimdi bayram var.

        Bütün bunlar olurken Amerika’nın değişik şehirlerinde ilerici-solcu adaylar teker teker ön seçimleri kazanıyor, yerleşik düzeni alt-üst ediyor. Bu açıdan “güvenli” Biden-Harris ekibi sokakta esen rüzgarların tam karşıtı, ama müesses nizamın tam istediği yerdeler. Aslında Trump da biraz daha makul biri olsaydı bugün seçimleri konuşmuyor olurduk, kolaylıkla seçilirdi. Ama ben yine de kesin kaybedecek demektense temkinli olmaktan yanayım.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar