Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Yılın en korkutucu filmi

        Geçtiğimiz günlerde, aşağı yukarı aynı zamanda, iki ayrı gelişme yaşandı: 1- Netflix’te Kathryn Bigelow’un yeni filmi “A House of Dynamite” gösterilmeye başlandı. 2- Donald Trump yakında ABD’nin yeniden nükleer silah testlerine başlayacağını duyurdu.

        Yaz aylarında dondurma satışları artar, suç oranları da yükselir. Ama bu iki olaydaki neden sonuç ilişkisi Netflix’teki filmle Trump’ın açıklaması arasındakinden daha zayıf. Bigelow’un filmi ABD’nin olası bir nükleer tehdide hazırlıklı olup olmadığını sorguluyor. Daha fragmanından da anlaşılacağı gibi bu sorunun yanıtı hayır.

        Trump’ın sürekli televizyon izlediğini biliyoruz. Gerçi genellikle kendisine destek veren haber kanallarını izliyor, Hollywood’la da ilişkisi “Sunset Boulevard” gibi çok eski filmleri hasretle anmaktan ibaret. Ama yakın zamana kadar Beyaz Saray’da bir sinema salonu olduğunu biliyoruz. Amerikan başkanlarının sık sık bu salonda film izlediklerini de.

        Clinton başkanlığın en önemli ayrıcalığı olarak yorumlamıştı bu salonu. Hollywood stüdyolarıyla yapılan özel anlaşmalar sonucu filmler Beyaz Saray’da erken vizyona giriyor. O yüzden, diyorum ki, acaba Trump da bu filmi izleyip birden nükleer silah açıklaması mı yaptı?

        Biraz zorlama mı oldu?

        DEVLETİN HER KADEMESİ HAZIRLIKSIZ

        “A House of Dynamite” platformda gösterilmeye başladığından beri milyonlarca kişi tarafından izlendi, dünyanın hemen her yerinde zirveye oturdu. Bu ilgi filmin gündeme getirdiği sorunun yanıtının global ölçekte merak edildiğini ortaya koyuyor.

        Bu kadar ilgi çekici yapan, izleyenleri kutuplaştıran finaline rağmen, gerçeklere sadık bir kıyamet filmi olması. Bugüne kadar benzeri senaryolarda kıyamete gidişi ya da olası bir kıyametin sonrasını görmeye şartlanan izleyiciyi epey zorluyor Bigelow. Üstelik bu sefer bir doğa felaketi, uzaylı saldırısı, dinozorlar falan da yok. “A House of Dynamite” dünyada tansiyon yükseldiği anda içine düşebileceğimiz gerçekli bir kıyamet ihtimali üzerine.

        Belki de en korkutucu tarafı film boyunca bu kıyameti sadece kapalı odalardan, yeraltı sığınaklarından, bilgisayar ekranlarından takip etmemiz. Bir tek görsel efekt, patlama sahnesi, hatta alev bile yok.

        Üç ayrı bölümde anlatılan hikayede güvenliğimizi borçlu olduğumuz yetkililerin aslında böylesi bir tehdide hiç de hazırlıklı olmadığını görüyoruz. Filmi bu kadar korkutucu yapan da bu gerçek.

        İlk bölüm askeri savunma üssündeki personelin gözünden ABD’ye yaklaşmak üzere olan kaynağı belirsiz bir nükleer füzeyle başlıyor. Belli ki işlerinin en iyisi olan bu askerler aldıkları eğitimde öğrendikleri protokolleri uygulamakla yükümlü. Onlar bile o ana kadar sadece olası bir senaryo olarak öğrendikleri bir saldırı gerçeğe dönüşünce panikliyorlar. İkinci bölüm bu senaryo hakkında daha fazla bilgisi olmasını beklediğimi devlet yetkilileri arasında geçiyor: Savunma Bakanı, Milli Güvenlik Danışmanı, nükleer uzmanı, Genelkurmay vs.

        Terör saldırısı önceden haber vermiyor. Tıpkı 11 Eylül’de olduğu gibi bir gün bir nükleer saldırı yaşanırsa herkes bir yerlere dağılmış olacak. Kimse oturduğu yerde kıyametin gelmesini beklemez, ama gündelik hayatta başımıza gelen bir sürü aksaklık gibi musibet insanı hiç beklemediği anda yakalar.

        Filmdeki güvenlik danışmanı narkoz altında örneğin, yerine elinde telefonla Beyaz Saray’a koşturan yardımcısı vekalet ediyor. Nükleer saldırı uzmanınınsa izin günü, oğluyla Amerikan İç Savaşı canlandırması etkinliğinde. Telefonlar çekmiyor, bağlantı kopuyor, ekran kararıyor. Bir kez daha bu üst düzey devlet yetkililerinin hazırlıksızına tanıklık ediyoruz.

        Son bölümse ABD’de nükleer silah kullanma yetkisinin tek sahibi Amerikan Başkanı’na yoğunlaşıyor. 11 Eylül saldırıları sırasında öğrencileri okullarında ziyaret eden Başkan Bush gibi filmdeki muadili de benzer bir sosyal etkinlikte. Eşi ta Afrika’da safaride, yanındaysa sadece saldırı karşısında verilecek tepki seçeneklerinin olduğu bir dosya taşıyan bir asker var. Yeni göreve geldiği anlaşılan Başkan açık açık “Bu konuda sadece bir tane brifing verildi bana,” diye itiraf ediyor. Hepimizin dinamit dolu bir evde oturduğumuzu da bir podcast’te duyduğunu söylüyor.

        Dünyanın geleceğini belirleyecek bir karar almalı: Füzenin düşmesini mi bekleyip yarattığı hasara göre mi tepki vermeli? Füze daha düşmeden olası düşmanlardan (Rusya, Kuzey Kore vs.) birini mi vurmalı? Bazen füzeler hedeflere ulaşmıyor, böylesi bir mucize mi beklemeli? O da herkes kadar hazırlıksız.

        Peki bu kadar hayati bir kararı tek bir kişinin verecek olması ne kadar sağlıklı? Sistem nasıl sadece tek bir adamın—şu ana kadar hep erkek—kararına bu kadar güvenebilir?

        SİSTEM SANILDIĞI KADAR ETKİLİ DEĞİL

        ABD’nin füze savunma sistemleri var. Hatta Trump olası bir saldırıya karşı İsrail’dekine benzer bir savunma kubbesi inşa etmeyi bile düşündü. Ama İsrail’de de gördüğümüz gibi bu savunma kalkanları her zaman kusursuz değil. Ya da olası bir saldırıya karşı yüzde 100 etkili değil.

        Filmin en çarpıcı kısmı savunma füzelerinin hedefe isabet oranı: Yüzde 64. Filmdeki Savunma Bakanı’nın dediği gibi “50 milyar dolar bize sadece yüzde 50, yazı tura mı sağlıyor?” Aslında senaryo çok daha iyimser bir olasılık tercih ediyor. Zira kimi uzmanlara göre savunma füzelerinin isabet oranı yüzde 50’ye kadar düşüyor. ABD’nin bu füzeler için harcadığı miktarsa 50 değil, 500 milyar dolara daha yakın.

        Filmi yazan Noah Oppenheim daha önce NBC News’ün başındaydı. Gazetecilikten geldiği için senaryoya da bir muhabir gibi yaklaşmış. Zaten bu yüzden “A House of Dynamite” bir belgesel gibi izleniyor. Bu konuyla ilgili hemen herkesle konuşmuş, bütün verileri toplamış, askerlere ve uzmanlara danışmış. Daha önce benzer görevlerde bulunan emekli devlet yetkililerinden böylesi bir saldırıda verilecek tepkileri öğrenmiş.

        Gerçeğin kendisi o kadar çarpıcı ki Bigelow’un izleyicinin ilgisini çekmesi için Hollywood abartısına başvurmasına gerek kalmıyor. Aşağı yukarı bütün uzmanlar, birkaç ayrıntı farkıyla birlikte, filmin gerçeğe sadık olduğunda hemfikir.

        Filmde Chicago’yu vurmaya doğru hızla ilerleyen füzenin nereden fırlatıldığı tespit edilemiyor, ama bugünkü radar teknolojisiyle gözden kaçırılması çok düşük bir ihtimal. Filmde iki savunma füzesi fırlatılıyor, olası bir saldırıda aynı anda dört füzenin fırlatılacağı daha gerçekçi. Kimi uzmanlara göre filmdeki saldırı da gerçek olamayacak kadar basit.

        Ama bu gibi ayrıntıların ötesinde filmi çarpıcı kılan sistemin açıkları, devlet görevlilerinin yetersizlikleri, eğitim senaryolarının hep mükemmel şartları hesap ederek çalışılması kısmı doğru.

        Filmin en önemli mesajıysa Amerikan Devleti’nin, özellikle Pentagon’un onlarca yıldır öve öve bitiremediği savunma teknolojisinin aslında abarttıkları kadar kusursuz işlemediğini ortaya koyması. Bu yüzden de Savunma Bakanlığı, Genelkurmay ve Beyaz Saray filme mesafeli zaten. Ama tam da bu yüzden “A House of Dynamite” bu yılın filmlerinden biri.