Bu kitap neden yazıldı ve kim okuyacak
Necati Özkan’ın “Kahramanın Yolculuğu” kitabının birçok kusurundan ilki adı. Seçim sürecini ve Ekrem İmamoğlu’nu anlatan kitap ona bir kahraman muamelesi yapıyor, hikaye boyunca da ondan “Kahraman” diye söz ediyor. Halbuki İmamoğlu’na bir isim takılacaksa bu mazlum olmalı. 800 bin oy farkla ikinci seçimde belediye başkanı seçilmesinin bir nedeni kahramanlığı değil, ilk seçimin iptal edilmesinin yarattığı mağduriyetti.
Ekonomik sıkıntı, Erdoğan’ın sürekli kazanıyor olması ve bunun muhaliflerde bir takıntıya dönüşmesi, başta adayın zayıflığı olmak üzere AK Parti’nin seçim boyunca yaptığı hatalar ve muhalefetin ittifakı da etkendi. Ama İmamoğlu’na seçim kazandıran en önemli neden zamanın ruhuydu. Seçmen iktidara bir mesaj yollamak istedi, bu mesajın öznesi de hasbelkader adını neredeyse hiç kimsenin bilmediği Beylikdüzü belediye başkanı oldu.
CHP KAZANMADI AK PARTİ KAYBETTİ
Bir başkası olsaydı da İstanbul seçimlerini kazanır mıydı? Başa baş biten ilk seçim sonucuna bakıldığında ortada bir kahramanlık hikayesi olmadığı belli. Selahattin Demirtaş’ın yönlendirmesiyle kayan HDP oyları, İYİ Parti’den gelen destekle birlikte zaten matematik aşağı yukarı geçmiş seçimlerle aynıydı. Yine ilk seçime bakıldığında da Ekrem İmamoğlu’nun kazanmadığı, aslında AK Parti’nin kaybettiğini görmemek mümkün değil. Geçmiş üzerine senaryo yazmak kolaycılık ama daha farklı biri, söz gelimi Süleyman Soylu gibi bir aday olsaydı İstanbul’da acaba iktidar kenti kaybeder miydi diye düşünmeden de edemiyorum.
Necati Özkan ise realitedense alternatif bir masal sunmayı tercih ediyor. “İçeriden” bilginin hemen hemen hiç olmadığı, eşinin yayımladığı (genel yayın yönetmeni Pelin Özkan) kitabında bilindik kronolojiyi tekrarlıyor. İmamoğlu’yla yaptığı birkaç telefon konuşmasından Özkan’ın kendisini övdüğü notlar var, ama kitabın tamamı Google’dan derlenmiş bir zaman çizelgesi sadece.
Bir stajyer bile seçim sürecini derlese HDP’nin etkisini görmezden gelemezdi, ne yazık ki Özkan’ın alternatif dünyasında bu son derece kritik faktör görmezden gelinmiş. Dünyanın en iyi kampanyasını da yapmış olsa HDP olmadan İmamoğlu’nun seçilmesi imkansızdı.
Bari en azından, mesela, Binali Yıldırım’la canlı yayına nasıl hazırlandıklarını öğrenebilseydik ama mümkün değil. Çünkü yayına hazırlanmadılar, daha önceki yayınlara da hazırlanmadıkları gibi ve aslında İmamoğlu da tartışmada zayıftı. Binali Yıldırım o kadar kötüydü ki, İmamoğlu’nun zayıflığı fark edilmedi bile. Yine de her an adayın yanında olan bir kampanya yöneticisinden daha fazla ayrıntı, ortaya çıkmamış bilgi beklemek 30 küsur lira vererek alınan, posterleri bütün şehri donatan bu zayıflık vesikasından okurun en temel hakkı.
Kitap bu kadar zayıfsa kim bilir kampanya ne kadar kötüydü, diye okurken aklımdan geçirmedim değil. Ya bilerek, kasten süreci çarpıtıp kendisine yontuyor ya da gerçekten hayal dünyasında yaşayıp zamanın ruhunu okuyamıyor Özkan. Zira onun CHP’yle yaptığı ilk kampanya da değildi belediye seçimleri, İmamoğlu’na kadar da seçim kazandırma başarısını bilmiyoruz. Tam bu yüzden o geçmişten hiç bahsetmiyor kitapta.
AMAÇ VE HEDEF NE?
Bu durumda da bu kitabın neden yazıldığını sorgulamamak mümkün değil. Necati Özkan’ın çok özendiği Amerika’daki kampanya yöneticileri tarihe not düşmek ve kendilerine başka iş alanları açmak adına böyle kitaplar yazarlar. Bir seçimdeki başarı bir başka müşteriye gönderilen davettir aynı zamanda. Ya da James Carville gibi Özkan’ın çok sık tekrarladığı “war room” (partide “var rum” diye telaffuzuna tanık oldum) fikrinin mimarları daha sonra televizyon tartışmalarında kendilerine yer kaparak epey de para kazanmıştır. Ama Özkan bu kitabı yazıp arkasında durmaktan, televizyonda tartışmaktan bile çekiniyor. Geçen hafta Fatih Altaylı’nın yayınına anons edildiği halde çıkmadı.
Bu kitapla yeni müşteri kazanmak istiyorsa, o da tuhaf bir strateji çünkü Ekrem İmamoğlu zaten herkesin gözü önünde Cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanıyor ve Özkan da onunla çalışmaya devam ediyor. Özkan’ın amacı tarihte kendisine yer etmekse buna bile imkan tanımıyor kitap, zira çıkar çıkmaz sürecin önemli aktörleri (Canan Kaftancıoğlu gibi) tarafından yerin dibine batırıldı ve anlatılan kahramanlık masalı bizzat içeriden yerle bir edildi.
Ne bileyim, belki de doğa katliamı yapmamak, ağaç ve çevre bilinci konusunda şok etkisi yaratmak için dolambaçlı, çarpık bir tercihtir belki bu kitabın yayımlanması. Bir nevi “guerilla marketing” belki, ama bu klişe kitaba tek bir klişe slogan yakışır: Ağaçlar ağlıyor.
*
İstanbul’da kelle gidecek
Yetmez ama evet’çi, İkinci Cumhuriyetçi liberal ve daha birçok kusuru bulunan Zeynep Tanbay’ın İstanbul Belediyesi’nden epey de yüklü bir ücret alması haklı olarak tepkilere neden oluyor. Her şey bir yana, dansçılığı da kötü!
İstanbul belediyesinin yaptığı bu hatanın nedeni kasıt değil, şuursuzluk. Bu görevi başkası yokmuş gibi ona veren kişinin art niyeti de değil, bilgisizliği ve yetersizliği. Sanki başka isim yok İstanbul’da… Medyadan tanıdığı, adını bildiği için başkası yok zannediyor, Tanbay adının yaratacağı hasardan da haberdar değil. CHP nereden bu tipleri buluyor?
Öğrendiğim kadarıyla bu iş İmamoğlu’nun da canını sıktı. Hasarı en aza indirgeyecek bir strateji aranıyor. Bugünlerde İstanbul belediyesinden bu yüzden bir kelle gidecek, birinin işine son verilecek. Belki bir süre sonra, olay unutulduktan sonra o kelle gidecek ama mutlaka birinden hesabı sorulacak. Bu tartışma da bir süre sonra unutulur, çok da önemli değil.
Asıl önemli olan Ekrem İmamoğlu’nun böyle kritik hatalar yapacak lüksü olmadığı. Belki bir-iki hak tanınır ama daha altı ayda ilk hakkı böylesine şuursuzlukla harcamak da kabul edilebilir değil.